wildflower, wildfire

253 28 40
                                    

yazım yanlışı varsa affedin lütfen. keyifli okumalar.

Roma, 1531

Bahar aylarında olmamıza rağmen her gece, üşüdüğümden dolayı abimin koynuna sokuluyor, yüzümü onun göğüsüne gömüyor, o uyuduğumu düşündüğü zamanlarda akıttığı göz yaşlarını her gece duysamda, sabah beni güler yüzüyle uyandırdığında ve öpücüklere boğduğunda her şeyin iyi olduğunu düşünerek kendimi kandırmaya çalışıyordum.

Sanki Napoli'yi terk edeli aylar olmamış, annemiz bizi evde bekliyormuş, her öğünde karınınız doyuyormuş, bir sonraki gün hayatta olup olamayacağımızı düşünmüyormuşuz gibi düşüncelere kendimi inandırmaya çalışmak artık giderek zorlaşıyordu. Sanki eski hayatımız artık bizim hayatımız bile değildi; zihnini bizimle paylaşan birisinin, bizim ise cam bir fanusun arkasından izlediğimiz anılardan ibaretti...

İki gece önce abimin hıçkırıklarına uyandım. Daha güneş doğmamıştı. Tan vaktiydi. Abim hıçkırıklarının arasından ağlıyor, Tanrı'ya ona güç vermesi için yalvarıyordu. Tükenmiş bir şekilde yere oturduğunda, beni uyandırmamak için eli ile ağzını kapatmıştı. Hıçkırıkları birkaç dakika sonra acı dolu kıkırtılara daha sonrada kahkahalar döndü. O kahkahaların mutluluktan olmadığını çıkartmak hiçte zor değildi. Ancak, sabah beni tekrardan öpücüklerine boğarak uyandırdı...

Roma, şimdi

Müzeden çıktığımızda yağmur başlamıştı. Hızlı yağmıyordu ama eğer uzunca bir süre altında durursak bizi kolayca ıslatabilirdi. Şemsiyeyi cebimden çıkarttım.
"Naruto, gel haydi."
Sarışını da şemsiyeden faydalanabilmesi için şemsiyeyi ortamıza tuttum. Yanıma geldiğinde bana aşağıdan baktı ve gülümsedi.
"Ne yapmak istersin?"
"Bana farketmez, Sasuke-san."
Yağmur bu hızda yağarken dolaşmak pek akıllıca olmazdı.
"Acıktın mı?"
"Pek değil... siz?"
Derin bir nefes verdim. Ağzımıza kurvasanalar gireli 3 saat olmuştu neredeyse. Acıkmış olmalıydı...
"Tamam yemek yemeye gidiyoruz."
Şemsiyeyi tuttuğum kolunu sarışın omuzunun üstünden geçirdim ve onu kendine doğru çektim. Kendime neden bunu yaptığımı sormadım. Kendi soruma verebileceğim cevaplar beni korkutuyordu... Bu yüzden sadece sarışının ıslanmamasını istediğim için onu kendime çektiğimi aklımdan tekrarlardım inanıncaya kadar... Naruto'nun yanaklarını kaplayan pembeliği ise basitçe görmemiş gibi yaptım. 

Müzenin bahçesinde sessizlik içinde yürüdük.  Kulağımıza gelen tek ses yağmurun şemsiye vurunca çıkardığı sesti... Yürüdük yürüdük ve sonunda tramvay istasyonuna ulaştık. Yağmur da yürümektense tramvayla şehire inmek daha kolay olabilirdi bizim için.

Tramvayın gelmesine birkaç dakika vardı. Elimi istemeyerekte olsa Naruto'nun omuzundan çektim. Yağmur hızını kaybetmişti azıcıkta olsa... Şemsiyeyi kapattım ve cebimdeki telefonu açıp mesajları kontrol ettim. Çocukların proje  dönemleri yaklaşıyordu. Bu, benim için gecemi gündüzüme katarak notlama yapmak anlamına geliyordu. Aynı şey, Naruto içinde geçerliydi. Başımı sarışının olduğu yere çevirince, sarışının istasyonun diğer ucundaki su birikintisine hipnotize olmuş bir şekilde baktığını gördüm.

Sarışın tek ayağını azıcık havaya kaldırarak ayakkabısının tabanını suyun  üzerinde gezdirdi. Sanki suyun ne kadar derin olduğunu anlamaya çalışıyordu. Birkaç saniye sonra dengesini kaybettiği için havada olan ayağını su birikintisinin içine batırdı histerik olarak düşmemek için.  Su birikintisi Naruto'nun beklediğimden çok daha derin çıkmıştı, sarışın hardal rengi conversei tamamen suyun içine girmişti...

「Born To Die」-SasunaruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin