Roma, Şimdi
'Hav hav'
Her bir yanımdan gelen havlamaları takmamaya çalışarak, kafeslerin dört bir yanımı kapladığı yolda yürümeye devam ettim.
"Bunu ismi Lykia. Dişi. 2 yaşında."
"Hn."
Yanımda benimle beraber yürüyen kadın, teker tekere neredeyse bütün köpekleri tanıtmaya çalışıyordu. Her bir adımımda, kafeslerde duran köpeklerin heyecan içinde havlamaları artıyordu."Şurada duransa, James. 2.5 yaşında."
"Hn."
Kafeslerin sonuna doğru gelirken, gözümü, hiçbir şekilde havlamayan, bir köşede yatan siyah tüylü bir köpek takıldı.
"Hav"
"Şurada havlayanın ismi ise Mar-"
"Onun ismi ne?"'Hn' dışında başka bir şey söylediğimi duyan kadın şaşırdı ve işaret ettiğim köpeğe baktı.
"Ha- o mu...? Onun ismi Piero. Ama kendisi 10 yaşında. O yüzden kimse onu almak istemiyor-"
Kadının sesi, benim kafesin kapısını açmam ile bozuldu.
"E-Efendim! O köpek 10 yaşında."
"Hn."Kafesten içeriye girdiğimde, uyumakta olan köpek başını yerden kaldırdı ve bana baktı. Zümrüt yeşili gözlerinde, yılların yorgunluğu akan, siyah tüyleri olan çok asil bir köpekti. Yanına gittim ve dizlerimin üzerine çöktüm. Beni koklamasına izin verdim.
"Hey..."
Ona uzattığım elimi kokladıktan sonra yaladı. Daha sonrasında, ağır bir şekilde ayağa kalktı ve etrafımda bir tur döndükten sonra sürmeli, badem yeşili gözleri ile bana baktı."Onu sahipleniyorum."
Başımı, bizi şok içinde izleyen kadına çevirdim.
"Efendim, ama o köpek çok yaşlı. Geriye en fazla kaç yılı kalmış olabilir ki?"
Nefes verdim. Piero'ya peşimden gelmesini işaret ederek konuştum.
"Geriye kalan yıllarını mutluluk içinde geçirmesini istiyorum."「✰」
Barınaktan çıkmıştık. Elimdeki mavi renkli tasma ile, Piero'layla parkta oturuyorduk. Yıllardan sonra tekrardan özgür olmak onu mutlu etmişti. Etrafımda bir kaç tur döndükten sonra bir su birikintisine zıplamıştı heyecan içinde. Şimdi ise pili bitmiş bir şekilde çimenlerin üzerinde yatıyordu. Başımı, yukarı kaldırdım ve Güneş ışınlarının, yaprakların arasında yüzümü ısıtmasına izin verdim. Aklıma tekrardan, o, geldi. Daha, sadece 1 hafta önce tanıştığım sarışın, kendimi kaybettiğim anlarda aklıma geliyordu. Naruto Uzumaki. Okulun resim öğretmeni... Kendi içine kapanık, çok fazla diğer öğretmenler ile iletişime geçmeyen, boş zamanlarında resim atölyesinde, mermerden yaptığı heykeli yontan bir sarışın. Aynı zamanda bir sanatçı. Daha önce kendi sergileri bile olmuş. Bunların hepsini 'instagram' denilen, şu garip sosyal platformdan öğrenmiş olmam hâlâ kulakıma ilginç geliyor.
Onu, atölyede ilk gördüğümden başka bir konuşma geçmedi aramızda. Sadece birbirlerini tanıyan iki yabancının konuştuğu gibi konuştuk bizde.
'Günaydın, Sasuke-san!'
'Günaydın.'
Konuşmalarımız sadece bunlardan ibaretti. Başımı geri kaldırdım.
"Piero, hadi gidelim, oğlum artık."
Banktan ayağa kalkınca Piero'da ayaklandı ve beraber ağır adımlarla evimize doğru
yürümeye başladık.Eve hâlâ ben bile tam yerleşememiştim. Açılması gereken koliler her yerdeydi. Piero'ya bir mama kabı, yatak vs. almam gerektiğini kendime not ettim ve elime kitabım, fahrenheit 451'i alarak, koltuğa uzandım. Yapmam gereken şeyler, düşünmem gereken konular ve bulmam gereken insanlar var. Ama ben burada sadece kitap okumak ile yetiniyorum...
「ꨄ」
Sabah korkunç bir baş ağrısı ile uyandım.
"ugh..."
Yattığım yerde oturur pozisyona geldiğimde, salondaki kanepede uyuya kaldığımı fark ettim. Homurdanarak ayağa kalktım ve bana kuyruğunu sallayarak gelen Piero'nun kafasını okşadım. Yüzümü yıkadım. Üzerimi değiştirdim. Kendime yaptığım espresso ile, Piero'yu gezdirdikten sonra evden çantamı alıp çıktım.Kampüsün giriş kapısına geldiğimde, arkamdan birisinin bana seslenmesiyle durdum.
"Sasuke-saan~"
Başımı geriye çevirdiğimde, bana doğru koşan sarışını gördüm. Yanıma geldiğinde, elini dizlerine koyarak, birkaç saniye soluklandı. Oracıkta yapabildiğim tek şey, karşımda eğilerek, bana 'günaydın' derken ona bakabilmekti. Karışmış olan altın sarısı saçlarını düzelti ve sanki benden bir şey istiyormuş gibi bana baktı. Suratımı buruşturdum.
"Günaydın."Suratı düştü. Ne yapacağını bilemez bir şekilde, beni takip etmesini umarak bir kaç adım attım. Peşimden geldi. Adımlarını sık ve hızlı bir şekilde atıyordu benim adımlarıma yetişebilmek için. Meraklı gözleri ile beni süzüyordu.
"Elinizdeki ne, Sasuke-san?"
Gereksiz resmiyeti sevmiyordum.
"Espresso."
"Neden? Espresso ağır bir kahve değil mi?"
Nefes verdim.
"Başım ağrıyor."
"Hmm, ilaç almayı denediniz mi, Sasuke-san?"
Gözlerimi devirdim.
"İlaç işe yaramıyor."
Konuşmayı kısa kesmeye çalıştım.
"Neden başınız ağrıyor, biliyor musunuz?"
Giderek ağırlaşan göz kapaklarımı açık tutmakta zorlanıyordum.'Geçmişim. Geçmişim, her bir yerden fışkırıyor. Ben buradayım diye bağırıyor. Asırlardan sonra, sonunda tekrardan evimdeyim diye bağırıyor. Ben ise asırlardır bağırmaya çalışan geçmişimi susturarak, inkâr etmeye çalışıyorum...' demek istedim. Ama dudaklarımdan dökülen sözcükler her zaman aynıydı.
"...Bilmiyorum."
'Riiing"İlk dersin başlayacağını haberdar eden zil konuşmamamızı böldü. Naruto, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde nefes verdi.
"Üzgünüm. Benim artık gitmem gerekiyor, Sasuke-san. Atölyeyi hazırlamalıyım."
"Hn."
"Sizi sonra görürüm o zaman... kendinize iyi bakın, Sasuke-San."Başını yukarı kaldırıp bakışlarımızı buluşturduğunda, uzaklardan bir yerden hafif bir meltem esti. Naruto'nun saçları, rüzgârla bir o yana bir bu yana sallandı. Karıştı. Bakışları yumuşadı ve nar kırmızısı dudaklarına, insanın içini ısıtan bir gülümseme yerleştirdi... Oracıkta tek yapabildiğim tek şey, elimdeki kahve ile koşarak yanımdan uzaklaşan sarışının arkasından bakabilmekti.
Sarışının gülümsemesi, bütün bir gün boyunca aklımdan çıkmayan tek şeydi...
Yazdığım bölümler son zamanlarda içime sinmiyor. bunun nedeninin, zor bir süreçten geçtiğimden dolayı kaynaklandığını düşünüyorum. okul ve antrenmanlardan zaman bulmaya çalışarak bölüm yazmaya çalışıyorum...
~Raru'dan sevgiler ile💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「Born To Die」-Sasunaru
RomanceSasuke Uchiha'nın tehlikeli bir sırrı var. 40 yaşında normal bir tarih öğretmeni gibi görünsede, nadir rastlanan bir hastalık yüzünden asırlardır hayatta. Shakespeare ile aynı sahnede yer almış, Kaptan Cook ile açık denizleri fethetmiş. Şimdi tek is...