god knows i tried

65 8 42
                                    

yazım yanlışı varsa affedin lütfen. keyifli okumalar...

Kabin valizimi çekerken attığım her bir adımda giderek, asırlardan beri üstümde olan, beni esir alan yorgunluğun arttığını hissediyordum. Geçirdiğim üç hafta, benim için hâlâ üstümden etkisini atmaya çalıştım bir kabus gibi geçmişti. Havaalanının çıkışına yakın olan lavaboya uğradım. Son üç haftadan beri traş olmayı bırak, düzgün bir şekilde aynada kendime bile bakamamıştım... Karşılıklı aynaların sıralandığı erkekler lavabosuna girince bir aynanın karşısına geçip kendi yansımama baktım.

Aynanın karşısına geçtiğim her seferde, bana geri bakan adamı tanımam giderek zorlaşıyordu... Bana geri bakan adamın yüzündeki ifade küstah, nereye ait olduğu belli olmayan, dikkatlice bakılırsa yüzünde öldürdüğü insanların kurumuş kanlarının lekeleri olan bir adamdı... Yüzünde her zaman hoşnutsuz bir ifade vardı. Kasları çatılı, dudakları büzülüydü. Bu kadar korkunç bir yansımaya kimse sahip olmak istemezdi...

Ellerimi uzamış saçlarımda gezdirdim. Sakallı hâlimi sevmiyordum, ama en azından yüzümün belirli bir kısmını sağ yanağımda olan bandaj kapatıyordu. Ormanın içerisinde koşarken bir sarmaşığa takılmış ve sol yanağımı kanatmıştım. Birkaç güne iyileşirdi... Aslı sıkıntılı olan sol kolumdaki kurşun deliğiydi ve üç haftanın hem fiziki hem de ruhi olan yorgunluğundan dolayı kolumun sızlayışı bütün bir bedenime yayılıyor, beni savsak bir şekilde yürütüyordu...

Havaalanı kapısından çıktığım anda kulağıma sarışının sesinin gelmesi ile irkildim ve gözlerimi kısarak etrafa bakındım.
"SASUKE-SAAN!!"
Sarışın, yolun diğer tarafından bana el sallıyordu Pierro ile. Gözlerimin parladığından habersiz bir şekilde hızlı adımlarla yolun karşısına geçtim. Kolumun ağrısı nedense daha hafiflemişti... Onu sarmaladımda başımı saçlarına gömüp kokusunun ciğerlerimi kaplamasına izin verdim. Pierro yanımızda kuyruğunu sallayarak dört dönüyor, arada bir havlıyordu biz sarılırken.

Birkaç dakika sonra aklıma sarışının alçılı kolu gelince hemen kendimi geri çektim
"Alçın?"
Sarışının alçısı çıkmış, onun yerine omuzundan itibaren kolunu sabit tutan siyah bir askı gelmişti.
"Onu iki gün önce çıkarttım. Doktora gittiğimde kemiklerimin kaynadığını söylemişti."
Dudaklarımda olan gülümsemeden habersiz bir şekilde onu tekrardan kollarımın arasına aldım. Sarışının kendisine has kokusu bana huzur ve dinginlik veriyordu...
"Sasuke-san, yanağınıza ne oldu?!"
"Ha- yanağım?"
"Evet."
Sarışın alttan bana büyük mavi gözleriyle bakarken sordu. Nefes verdim.
"Eve dönüş yolunda anlatırım, olur mu?" Naruto Dudaklarını büzdü.

Eve dönüş yolu benim için birazcık çetrefilli geçti. Naruto 2 dakikada bir Peru'da neler yaptığımı, yanağında olan bu yaranın nasıl olduğunu ve oraya hangi arkadaşımın isteğiyle gittiğimi soruyordu. En sonunda taksicinin bile başının ağrıdığını bakışlarımız dikiz aynısında kesince anladım. Sarışını sorulara cevap vermeye çalışıyordum çünkü vereceğim her cevap iğrenç bir beyaz yalandan ibaret olacaktı. En sonunda ona, Aureliano adındaki bir arkadaşımı ziyarete gittiğimi, tarlasında yetiştirdi bonzaiden dolayı başının derde girdiğini, bu yüzden de başka bir bonzai ticareti yapan çete ile aralarının gerildiğini söylemiştim. Yanağımda olan sıyrığı ise tarla takılıp bir kaktüse denk gelerek yapmıştım...Şükürler olsun ki mermi yüzümü değil de, kolumu, kıyafetim ile saklayabileceğim bir yeri sıyırmıştı... Yoksa sarışına daha farklı bir yalan söylemem gerekecekti.

Bütün hayat yalanlarla dolu, şu ana kadar sayısız yalan hayat yaşamış, yalan söyleyerek insanları öldürmüş, arkalarından bıçaklamış birisi olarak; hayatta, bana asırlardan sonra sadece pür, saf duygular hissettirmiş birisine de yalan söylemek istemiyordum. Taksi bizi bırakabildiği yere kadar bıraktı. Roma'da (ve bütün İtalya'da bu geçerli olmak üzere) çok eski tarihi sokaklara arabaların girmesi yasaktı. Benim oturduğum yer de 'Piazza Novana'ya çıkan sokaklardan birindeydi.

「Born To Die」-SasunaruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin