20

656 47 119
                                    


Küçük Boy Bela : Bana arkadaşım derken ciddi değildin di mi

Küçük Boy Bela : O lanetli sözcüğün altında

Küçük Boy Bela : İlk aşkım, biriciğim, küçük mü küçük sevdiceğim, kalbimin prensesi

Küçük Boy Bela : Gibi anlamlar yatıyor di mi

Küçük Boy Bela : My little boy

My Little Boy : Hayır

My Little Boy : Sen benim sadece arkadaşımsın

My Little Boy : :)

Küçük Boy Bela : Sen bana çok çektireceksin belli oldu

Küçük Boy Bela : Kalbimi söktün attın insafsız

My Little Boy :

Küçük Boy Bela : Bugün konuşma benle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Küçük Boy Bela : Bugün konuşma benle

Küçük Boy Bela : Küsüm

My Little Boy : Senin benimle bir gün boyunca konuşmama ihtimalin uzayın içinde yok

My Little Boy : Dayanamazsın

Küçük Boy Bela : İnat damarıma basıyorsun

Küçük Boy Bela : Yapma

My Little Boy : Şimdi kapınızın önündeyim desem

My Little Boy : Dışarı çıkıp benimle konuşmayacak mısın

Görüldü

Yeşim telefonunu elinde sıkıca tutup çalışma masasından kalktı ve penceresine adımladı. Tülü kenara çekip kafasını açık camdan uzattığında aşağıda kalbine çiçek tohumları eken oğlanı beklemiyordu. Direkt Çağrı'nın içi gülen küçük siyah gözleriyle karşı karşıya gelmişti. Bu kalbi için hiç iyi değildi. "Çağrı?"

Çağrı gülümseyip el salladı. "Hasta ziyaretine geldim."

Yeşim dudaklarının gözlerine kadar kıvrıldığını hissetti. Cevap vermeden aksayarakta olsa evden çıktığı gibi hızlıca aşağı indi. Anne ve babası işte olduğundan hiçbir şey için endişe etmemişti. Üzerinde karpuzlu pijama takımı, ayaklarında mavi, plastik terlikler vardı. Kısa saçlarının üzerine kırmızı bir kurdele bağlamıştı.

Çağrı karşısında gördüğü genç kız ile kalbinin hızının arttığını hissetti. Bu hiç normal değildi. Hem Yeşim ne zamandan beri bu kadar tatlıydı ki? Kesinlikle onda yeni bir şeyler vardı. Bu aşırı tatlı olan kırmızı kurdelesi olabilirdi. Yanaklarının yine ihanetine uğrayıp kızardıklarını hissederken elindeki poşeti Yeşim'e uzattı. "Sen seversin çikolatayı diye getireyim dedim."

Yeşim otuz iki diş sırıtarak poşeti aldı ve kucakladı. Gözleri parıldıyordu. "Bana hiç kıyamıyorsun değil mi?"

Çağrı, yaptıkları sorumsuzluklar yüzünden arkadaşlarının yüzüne bakmıyor, kendince onlara ceza veriyordu. Hâlâ aptallıklarını affetmiş değildi ama her şeye rağmen Yeşim'e surat dahi asamıyordu. O sihirli küçük boy bir sıçandı. Düşündüklerini belli etmeden burun kıvırdı. "Hiçte bile. Sen şimdi dayanamayıp benim yanıma gelirsin, yanımda o sakat hâlinin üzerine yine sakatlanırsın diye ben sana geldim. Hem annen çikolata yasağı koymuş. İnsaflı bir insan olduğumdan sana acıdım, çikolata getirdim."

Yeşim sırıtmaya devam etti. "Hep bahaneler, hep bahaneler. Bak ben sana şimdiden söylüyorum."

Genç kız işaret parmağını kendisine dik dik bakan oğlanın göğsüne bastırdı. "Sen bana aşık olacaksın."

Çağrı kaşlarını çattı. Küçük gözleri daha da kısılmıştı. "İnat damarıma basıyorsun. Yapma."

Yeşim lafının geri kendisine satılmasıyla dudak büzdü ve omuzlarını silkti. Hâlâ sırıtıyordu. "Ben emin olmadığım bir şey hakkında kesin konuşmam."

Elâ gözleri kendisine keskince bakan boncuk gözlerde takılı kaldı. "Bir şey diyeceğim."

Çağrı dilini yanağının iç tarafında gezdirirken "Ne?" Diye mırıldandı. Genç kızın yürekli sözleri sinirine dokunmuştu. O aşık olmak istemiyordu ama itiraf etmek zorunda kalırsa galiba o yolda ilerliyordu.

Yeşim dalıp gittiği o siyah okyanusta boğulmak üzereydi. "Ben sana fena aşığım."

Çağrı şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Bu duymadığı bir cümle değildi ama ilk defa bu kadar çok etkilenmişti. Tüylerinin diken diken olduğunu hissedebiliyordu. Genç oğlan kendine gelip sahte bir gülümseme takındı. "Ya öyle mi? Tüh! Bende seni arkadaşım olarak görüyordum."

Yeşim sinirle kaşlarını çattı. Yanakları kızarmaya başlamıştı. "Arkadaşına da, sana da. Ne arkadaşmış arkadaş? Ben senin arkadaşın falan değilim tamam mı? Ben senin biricik mi biricik aşığınım. Bir daha bana arkadaşım falan deme!"

Çağrı arkasını dönüp evinin yolunu tutarken Yeşim'in bağırışları umrunda değildi. Sadece kendisi gibi onunda sinir olmasını istemiş ve bunu başarmıştı. Tabii sonunda Yeşim'in sinirden kızarmış domates yanaklarını ısırmak istemeseydi daha iyi hissedebilirdi.

Mahallenin küçük kız çocuğu Nermin elindeki çilekli dondurmasıyla Yeşim'in yanında durup Çağrı'nın arkasından baktı. "Gözleri değişik ama yine de çok yakışıklıymış."

Yeşim dalıp gittiği Çağrı'dan gözlerini alıp yanındaki küçük kıza boş bakışlar attı. "Eğer onun kalbini çalmaya kalkışırsan-"

Genç kız ellerini birleştirip parmaklarını kıtlattı. "Yerin dibindeki seni de üstteki seni de mahvederim."

Çocukta olsa yakışıklı beylere zaafı olan Nermin elini beline koyup burun kıvırdı. Dondurması eline akmasın diye ikide bir dibini yalıyordu. "Benim Ege'm var zaten. Platunikine kalmadım."

Yeşim sinirle kaşlarını çattı. Nermin'in hâlâ nasıl kenafir bakışlarıyla masum Ege'yi kandırdığını anlayamıyordu. "Platunik değil platonik aptal çocuk."

Nermin yüzünü buruşturdu, elini uzun sarı saçlarına atıp omuzlarından geriye püskürttü. "Çok boş yerlere takılıyorsun Yeşim. Biraz zekanı geliştirmen lazım."

Yeşim küçük kızın dondurmasını çalıp ayaklarının altında ezmek istiyordu ama o da Çağrı gibi insaflı bir insandı. O yüzden musluğu döndürdüğü gibi sırıtarak fışkıran suyu Nermin'e tuttu ve mahalle tiz çığlıklarla doldu. "Bana hortum tutmayı bırak yelloz kadın!"

 "Bana hortum tutmayı bırak yelloz kadın!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gökyüzü'nün Arkadaşları |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin