Aslında tam olarak istediğim atışlarını tam içimde hissettiğim bu kalpte küçükte olsa biryer kapabilmekti.
Bir süre hiçbir şey yapmadan öylece durduk. İşte o an anladım ki; kalp atışları gittikçe hızlanan bu adam benim herşeyim.
Aldığın her nefes bana verilmiş en büyük hediye.
Tüm hücrelerimde hissettiğim huzurun etkisiyle kapadığım gözlerimi yavaşça araladım.İlk gördüğüm şey onun kanayan koluydu.Hızlaca kendimi çektim ve kolunu tutup havaya kaldırdım. "Kolun!"
Işık çok yetersiz olduğu için yaranın ciddi olup olmadığını tam olarak anlayamayordum.Telofonun ışığını o yöne tuttuğunda kolunun çizildiğini farkettim.
"Üzgünüm seni çektiğimde yaralanmış olmalısın.Gerçekten bunu isteyerek yapmadım...Hemen müdahale etmeliyiz."
Çok telaşlanmıştım,hemen çantamı elime aldım ve karıştırmaya başladım.
"Yanımda her zaman bir ilk yardım çantası bulundururum..." Duygularımın tavan yaptığı bu anda elim ayağıma dolaşmıştı ve çantamı yere düşürdüm.
Kahretsin!
Çantamı almak için aynı anda yere eğildik ve kafa kafaya çarpıştık.İkimizde başımızı tutarak doğrulduk.Loş ışıkla birlikte gülüşünü görebiliyordum. Gittikçe daha da çok belirginleşen elmacık kemikleri mükemmeldi.Sessizliği bozan bir kez daha o oldu.
"Kolumla kıyaslarsak bu daha çok acı verdi."
Çok utanmıştım,başımı eğerek gülümsedim.
"Buranın bu kadar küçük olduğunu düşünmemiştim."
Minik kahkahalarımız bittiğinde gözlerimi kapatan saçlarımı çektim ve başımı kaldırdım.
"Buralarda bir yerde olmalı..."
Daha çok kendimle konuşurken ne demek istediğimi anlamamıştı.Çok geçmeden kapının tam yanında duran lamba anahtarını bulabildim.Ortalık aydınlandığında herşey daha da netleşti.Küçük-çok küçük-bir depodaydık.Her yerde kağıt havlular paspaslar ve toz bezleri vardı.Etrafı kısaca inceledikten sonra göz göze geldik.Elindeki telefonu yavaşca indirdi.
"Artık buna ihtiyacımız yok."
Hafifçe gülümseyerek başımla onayladım. Yanına yaklaştım ve kolundan tutarak odadaki tek sandalyeye oturmasını sağladım.Çantama uzanıp yere düşen eşyalarımı topladım ve küçük ilk yardım çantasını açtım.Önce yarayı temizledim, bunu yaparken acı içinde olduğunun farkındaydım.Yara bandını açtığımda buna daha fazla dayanamayacağımı anladım ve ağlamaya başladım.
Onun canının acıdığını bilmek...Çok acı verici.
Elini yüzüme uzattı ve gözyaşlarımı sildi.
"Neden ağlıyorsun?"
"Ben sadece..."
Berbat hissediyorum!
Ani bir hareketle ayağa kalktı ve bana sarıldı.
"Seni hiçbir şeyin üzmesine izin verme... Bu senin suçun değil."
Ona sıkıca sarıldım,hep yanımda olsun istiyordum.Biraz sonra,birbirimizden ayrıldığımızda hala elimde olan bandı yapıştırdım.Bunu yaparken gülümsediğini farkettim.
"Neden gülüyorsun?"
"Her zaman yanımda olarak bana bir anne gibi davranacak birini istemiştim.."
Ve o benmiyim?
Yanaklarımdan kulaklarıma kadar kızardığıma emindim.Ortada kalan eşyaları hızlıca toplayıp çantama tıktım.
"Neden kendine bir bakıcı tutmuyorsun?"
Kocaman gülümsüyerek banane der gibi omuzlarını silkti.Bende gülümsedim ve kapıya yöneldim. "Buradan çıkmalıyız."
Başını sallayarak cevap verdi. "Burada kalsak?"
Gerçekten çok tatlı bakıyordu.
Bu bakışla herkesi kandırabilir.Ama beni değil!
Halimden memnun gözükerek cevapladım.
"Peki,sana iyi geceler!"
Arkamı döndüm ve bir adım attım.Hemen yerinden kalkarak yanıma geldi.
"Olmaz!Bende geliyorum."
Gülmemek için kendimi çok zor tutmuştum.Yavaşça kapıyı araladım,etrafı kolaçan ederek binanın dışına kadar çıkmayı başarmıştık.Yurda doğru yürümeye başladık.Aklımda birçok soru vardı.Ve o en azından bir kısmını yok etmeliydi.Söze başladı.
"Orada gördüklerin..Yani kaçışım...Onlar normal fanlar değillerdı.Yani bana zarar verebilirlerdi.Bu yüzden kaçtım.Yoksa fanlarım benim için çok önemliler.."
Kaşlarımı çatarak cevap verdim.
"Biliyorum!Ve onlardan nefret ediyorum!Kim idolüne zarar vermek isterki?Delirmiş olmalılar!"
Yine sesim haddinden fazla yükselmişti.Fanlık içgüdülerimi kontrol altında tutamıyordum.Bunu yapmaya çalışırken hiç beklemediğim bir soruyla karşılaştım.
"Fan olmak nasıl bir şey?Yani gerçekten fan olmak..Senin gibi."
Bu soru karşısında ne kadar afallamış olsamda kalbimden geçen her şeyi söylemeye karar verdim.
"Fan olmak..Gerçekten çok özel birşey.Bile bile acı çekmek..Ama vazgeçmemek.Çok yakınında hissettiğin birine asla ulaşamayacağını bilmek..Bu gerçekten çok kötü.Yani şöyle;
birini kendinden bile çok seviyorsun.. O güldüğünde dünyanın en mutlu insanı oluyorsun.Canı yandığında sanki kalbine cam parçaları batmış gibi hissediyorsun.Aklında hep o var,her saniyen onunla ama onun senin varlığından bile haberi yok.Sanki elini uzatsan ona dokunabilirsin ama ne zaman elini uzatsan hep lanet bir ekrana çarpıyorsun.Bir insana sadece ekranlar aracılığıyla ulaşabileceğini bilmek..
Peki fanlar buna neden katlanıyorlar biliyor musun?Çünkü her aklına geldiğinde seni gülümseten birini hayatının tam merkezine koymak sahip olabileceğin en değerli şey.Sana her zaman huzur verir.Bu huzur o kadar büyüktür ki hayatın tüm zorlukları karşısında düştüğünde,ellerinden tutup seni kaldırır.
'Hayallerini düşün ve asla vazgeçme!'
diyerek güçlendirir seni. Işte tüm bunlar yüzünden fan olmak mükemmel birşey.."
Yurdun önüne gelmiştik artık ve ayrılmalıydık.Yüzünde gerçekten garip bir ifade vardı, ağzını açmasına ızin vermeyerek devam ettim.
"Senin fanın olduğum için çok mutluyum."
Gülümsedim ve arkamı dönerek yurda girdim.Bunları nasıl söyleyebildim bilmiyordum. Sanırım bunları bilmesi gerektiğini düşündüm.Odama girdigimde perdenin arkadasından Chen Oppa'nın odasınında ışıklarının da yandığını gördüm.Ilık bir duş aldıktan sonra yatağa girdim ve duygularımı düşünmeye başladım. Ona karşı ne hissediyorum?
Biz neyiz?
Sadece arkadaş mı?
Hayır.
Sevgili mi?
Hayır.
Peki o zaman ne?
Kafamı kurcalayan bunca soru ile uyuyakaldım.Gözlerimi açtığımda etrafta hiç ses yoktu ama merdivenlere yaklaştıkça kızların sesini duymaya başladım.Aşağı indiğimde kahvaltı hazırladıklarını gördüm ve yardım etmeye karar verdim. Masaya oturduğumuzda birkaç lokma yemiştik ki arka bahçe kapısından bir Oppanın içeri girdiğini gördüm.Başta kim olduğunu anlamasamda biraz daha yaklaştığında onu tanıdım.
Bu EXO'nun menajeri!
Bu benim için ayrı heyecan vericiydi. Kızları uyararak ona doğru dönmelerini sağladım.Gülümseyerek selam verdi ve bizde sırasıyla karşılık verdik. Ne söyleyeceğini çok merak ediyorduk.Oda bunu farkettiğinde söze başladı.
"Muhtemelen şaşırdınız.Buraya bugünki programınızı açıklamaya geldim."
Herkes şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.Nana her zamanki küstah tavrını takındı.
"Peki neden sen geldin?"
"Çünkü programınız EXOyla." Kibarca gülümseyerek devam etti. "Bugün bir talkshow programına EXOyla davetlisiniz."
Elimde olmadan ayağa kalktım ve öne atıldım.
"Gerçekten mi?"
Resmen ağzım açık kalmıştı ve diğer detayları duymak için sabırsızlanıyorum.
"Evet gerçekten.Kahvaltı için acele edin ve hemen dışarı çıkın, sizi bekliyor olacağız."
Arkasını döndü ve geldiği kapıyı kullanarak dışarı çıktı.Bense koşarak odama çıktım ve hazırlanmaya başladım.Hazır olduğumda kapının önünde durdum ve derin bir nefes aldım.Aşağı indim, hep birlikte dışarı çıktık.İki büyük araba bizi bekliyordu.EXO çoktan arabalarındaydı bizde yerleştiğimizde yola çıktık.Bunun nasıl bir program olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu.Oraya vardığımızda arabadan indik. Binaya yönelirken Chen Oppa'nın sesini duydum.
"Günaydın."
Bunu herkese söylediğini biliyordum ama yine de üstüme alınmak istedim.Bu yüzden ilk karşılık veren ben oldum. "Günaydın!"
Herkes yolda birbirini selamlarken binaya ulaştığımızda bizi birçok insan bekliyordu.
"Hemen hazırlıklara başlayalım!" Aceleyle götürüldüğümüz odalarda birer sandalyeye oturduk ve hazırlıklar başladı.Birçok kişi tarafından her yönden çekiliyormuş gibi hissediyordum.Biri saçımı çekiştirirken diğeri makyaj yapmaya çalışıyordu.
Bu gerçekten çok bunaltıcı.. Kıyafetlerimi giyindiğimde işleri bitmişti ve ben çok farkli görünüyordum.Fazla kadınsı...
Herkesin işi bittiğinde çekimin yapılacağı stüdyoya geçtik.12 erkeğin içinden ilk Chen Oppayı gördüm.Gerçekten çok yakışıklı görünüyordu...Aynı zamanda biraz şaşkın.Yanıma yaklaştı,gözlerinin içi gülüyordu.
"Çok güzel gözüküyorsun." Çaktırmamaya çalışarak etrafıma baktım,benden bahsettiğine emin olmalıydım.Kimse olmadığını fark ettiğimde gülümsedim.
"Teşekkür ederim sende öyle." Anlamsızca bakıyordu.
"Yani yakışıklı olmuşsun.."
Kocaman gülümseyerek teşekkür etti.Küçük sohbetimizin ardından yönetmenin çağrısıyla kamera karşına geçtik.Bu benim için ilkti ve biraz heyecanlı hissediyordum.O an yanımda duran deve gözlü şapşal adama baktım.Onun varlığı bana güven veriyordu. Program başladığında herkes kendini tanıttı.Ve sıra özel sorulara geldi. Klasik idol soruları~
"İdeal tipiniz nedir?Sizden kişilik olarak değil dış görünüş olarak cevap vermenizi istiyoruz."
Herkes sırasıyla cevap veriyordu ve sıra Chen Oppaya geldiğinde cevabını gerçekten merak ediyordum.
"Imn ideal tipim...
167-168 boylarında zayıf biraz esmer tenli uzun dalgalı saçlara sahip ve gülüşü çok güzel olan bir kız olarak düşünüyorum."
Herkes çok etkilenmişti.Chen Oppadan bu kadar keskin cevaplar beklemiyorlardı.Üyeler aralarında dalga geçerken sunucu yanıma yaklaştı ve elini uzattı.Ne olduğunu anlayamamıştım.Beni kaldırarak ortada durmamı istedi.Daha sonra erkeklere yönelerek Chen Oppayı yanıma getirdi. Sinsice güldü ve kollarını birbirine bağladı.
"Yani demek istediğin..İdeal tipin o mu?"
Beni işaret ediyordu,çok şaşırmıştım ve Chen Oppaya döndüm.Gözlerimin içine bakarak gülümsedi ve sunucuya döndü.
"Evet!İdeal tipim Sae Jin!"Herkese merhaba!Sınav nedeniyle sizi gerçekten çok fazla beklettim ve çok özür dilerim.Yinede hala yb bekleyen herkese minnettarım. Bana ve hikayeme vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Pekala, yeni bölümü nasıl buldunuz. Çok uzun bir ara oldu bu yüzden fikirlerinizi dürüstçe belirtin lütfen buna çok ihtiyacım var.
Votelemeyi unutmayın :)
Tekrar herşeyi için teşekkürler •-•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IN YOUR EYES
FanfictionSae Jin... Siyahı pembesine karışmış... Gerçeği hayaline dalmış... Arkasında sevdiği bir adam, onun daimi koruyucusu, gerçeği, her şeyi olan... Gözlerinde ise bir hayal... Bir yıldız var uğruna gökyüzüne tırmanacağı... Bu yıldız... Gülüşüyle kalbini...