Hepimiz birbirimize şaşkın şaşkın baktık.
Yurt mu? Neden evimden ayrılmak zorundayım? Neredeyse hiç tanımadığım bu kızlarla aynı evde yaşayamam!
Kadın bu "çok önemli" haberi söyledikten sonra çok rahat gözüküyordu. Sanki bizi korkutmak ona özel bir zevk veriyordu. Korktum, aslında daha çok sinirlenmiştim.
Nasıl bu kadar rahat olabilirsin? Başkasıyla yaşayamam ben!
Ablamı kaybettiğimden beri yalnız yaşıyordum. Tae Joon onun yanında kalabileceğimi defalarca söylese de yalnız kalmak en iyisiydi. Böylece geceleri kendimi, gerçek Sae Jin'i dinleyebiliyordum. Sahte gülüşlerimi kapının ardında bırakıp gerçek benliğime dönebiliyordum. Tüm gece fotoğraf kaydedip sadece EXOyla ilgileniyorum.
Gündüz çaylak, stajyer Sae Jin geceleri saseang gibi gözüken mükemmel bir fangirl!
Bu düşünceyle sinsice gülümsedim. Bu gülümseme sevgi dolu gülüşlerimin yanında fazla kötüydü. Tıpkı Chen Oppa'nın resimlerini gördüğümdekine benziyordu. kendimi tutmaya çalışsam da yapamadım ve öksürükle kahkaha arasında bir ses çıkardım. Herkesin bana baktığının farkındaydım ama umursamadım. Sadece Tae Moo ya bakıp omuz silkmekle yetindim. Tae Moo'nun omzundan kadının kızgınlıktan kızarmış yüzünü gördüm. Gerçekten çok çirkindi. Bir kez daha kendimi tutmaya çalıştım, bu sefer başardım ve sakinleştim. Kahkahalarımı eve bırakabilirdim. Kadın artık bize kızmaktan yorulmuş olmalı ki gözlerini tavana dikerek iç çekmekle yetindi. Yaklaşık bir saat daha saçma şeylerden programlardan çalışmalardan bahsetti. Sonunda bittiğinde hepimizi hapsettiği küçücük odandan azat edebildi. Yıllardır hapiste kalmış bir adamın cezasının bittiği, yıllar sonra güneşi ilk defa gördüğü günkü gibi sevinmiştim. Utanmasam "yaşasın özgürlük!"diye bağıracaktım.
Çıkışta her kez bir yerlere dağıldı. Bense eve gidip hazırlıklara başlamaya karar verdim. Bu konuda bende bütün kızlar gibiyim. Bakkala giderken bile en azından yarım saat de hazırlanırım. Şimdi ise benden bir haftada tüm eşyalarımı hazırlamamı istediler.
Hadi ama en azından bir ay önceden söylemeliydiniz! Bu saçmalık!
İçimdeki rahatlamayla karışık memnuniyetsizlik hissinin etkisiyle yüzümü buruşturdum. Tam bu saçma duygu içinde boğulacakken omzumda bir el hissettim. Başımı arkaya çevirdiğimde Tae Mooyu gördüm. Güzel yüzü ve parlak gözleriyle gülümsüyordu.
"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"
Onun sevimliliği karşısında buruşuk yüzümü gülümsemeyle doldurdum.
"Eve gidiyorum"
Ellerini cebine koyarak küstah bir yüz takındı.
"seni bırakayım"
Bu teklifi geri çeviremezdim, böylece daha fazla zaman kazanabilirdim. dudaklarımdaki minik tebessümü silerek kocaman bir gülümsemeye çevirdim.
"Peki tamam"
Küstah ifadesi kocaman bir gülücük ve kısılmış parlak gözlerle yer değiştirdi. Kenara çekilerek sağ elini uzattı.
"Önce sen"
Gözlerlerine bakarak gülümsedim ve yürümeye başladım. Arabasına geldiğimizde kapıyı benim için açtı. Tekrar gülümseyerek teşekkür ettim. Tam arabaya binecekken kolumda acıyla karışık bir baskı hissettim. Hızlıca arkamı döndüğümde Tae Joon'u gördüm. Fazla sinirli gözüküyordu.
"Konuşmamız gerek, hemen!"
Ne olduğunu anlamaya çalışırken tıpkı o gün yaptığı gibi kolumdan çekerek yürümeye başladı. Çatı katına ulaştığımız da hala Öfkesinin nedenini anlayamamıştım. Artık iyice acımaya başlayan koluma baktım. Tae Joon'un ellerinin arasında kaybolmuştu. Tutmayı en çok sevdiğim bu eller şimdi canımı acıtıyordu. Ve ben gittikçe sinirleniyordum. Kolumu hızlıca çektim.
"Senin neyin var! Canımı acıtıyorsun"
Bu umurunda bile değildi. Parmağımı kestiğimde bile panikleyen, parmağım kesilmiş gibi değil de elim kopmuş gibi tepki veren bu adam şimdi canımı acıttığının farkında bile değildi. Elini havaya kaldırdı ve aşağıyı işaret etti.
"Kimdi o adam?"
Bu suçlamanın etkisiyle afalladım. Tek kelime bile edemedim. Oysa hala çok kızgındı.
"Birlikte çok mutlu gözüküyordunuz!"
Şokun etkisiyle gözlerim büyümüştü.
"Ne? Ne söylemeye çalışıyorsun?"
Fazla küstah bir ifade takındı.
"Aynı anda kaç erkeği idare ediyorsun? Gerçekten çok yeteneklisin"
Bu sözler kalbime bir ok gibi saplandı. Tüm vücudum yanmaya başladı. Öfkeyi tüm hücrelerimde hissedebiliyordum. Ne yaptığımı umursayacak halde bile değildim. Kontrolümü çoktan kaybetmiştim. Kalan son gücümle Tae Joon'a tokat attım. İçimdeki yıkılışın getirdiği öfkeyle ağlamaya başladım. Kendimi tutamazdım, tutmadım da. Tek kelime edecek gücüm kalmamıştı. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. uzaklaştım, bu iğrenç suçlamadan kaçmaya çalıştım. Nerede olduğum umurumda bile değildi sadece koştum... Ağlayarak bir aptal gibi koştum.
Hani bazı anlar gelirde insana nefesi bile ağır gelir ya... Kendi hüznün de boğulur. Anıları ele geçirir tüm bedenini. Bir anda her yer karanlık olur, gökyüzünde ışıldayan güneş bile hüzün rengidir artık. Yaşamak anlamsız gelir. Bir yardım eli bekler, kendisini bu karanlıktan kurtaracak, hayatını tekrar renklendirecek bir kahraman.
Şimdiyse kahramanımı yitirmiş gibi hissediyordum. Bir hafta boyunca kendimi eve kapattım. Hiçbir telefona cevap vermedim kapıları açmadım sadece kendi hüzün denizimde boğuldum. Yurda taşınmak için bir gün kaldığını fark ettiğimde saatlerce uğraşıp her şeyi hazırlayacak vaktim yoktu. tüm eşyalarımı valizlere tıkarak kapının yanına koydum ve uyumaya gittim. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım. Zaten bir haftadır doğru düzgün uyuyamamıştım. İki gün önce yurdun adresinin olduğu bir mail almıştım. Adresi kağıda yazıp taksiciye uzattım. Yurda ulaştığımda etraf fazla sessizdi. Dönüp yerde duran eşyalarıma baktım. Gerçekten çok fazlaydı, dışarıdan gören savaş çıkmışta başka bir ülkeye kaçıyormuşum sanardı. İki büyük sürgülü valizimin yanında bir sürü küçük çanta vardı.küçük olanları büyüklerin üstüne yığdım ve çekmeye başladım.Burası gerçekten çok büyüktü.Upuzun bir yolun etrafında bir sürü büyük ev vardı.birileri beni karşılar diye düşünmüştüm ama şimdi tek başıma bu büyük yolda ilerliyordum.Biraz sonra valizlerden birinin takıldığı hissettim ,çektiğim halde gelmiyordu.En son tüm gücümle asıldım ve her şeyi berbat ettim.Çektiğim valiz diğerine çarptı,üstündekiler her yere savruldu ve ben yerdeydim.Ayakkabılarıma baktım sağ tarafın topuğu kırılmış sol tarafsa ayağımdan fırlamıştı.Gerçekten fazlasıyla sinir bozucuydu.Ne yapacağımı bilemez halde ellerimle yüzümü kapattım.Bir süre bu şekilde bekleyip ellerimi yavaşça indirdim.O an tam tepemde bir yüz gördüm.Yüzü güneşle birlikte parıldıyordu.Kim olduğunu daha iyi anlamak için gözlerimi kıstım , kim olduğunu anladığımda biraz önce küçücük olan gözlerim şimdi kocamandı.
Bu... Chen Oppa!
"İyi misin?"
Merhaba! Yeni bölümü nasıl buldunuz? Umarım sevmişsinizdir. Sizi bu kadar beklettiğim için üzgünüm, daha çabuk yazmaya çalışacağım.
Fikirlerinizi belirtip votelemeyi unutmayın lütfen :'3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IN YOUR EYES
FanficSae Jin... Siyahı pembesine karışmış... Gerçeği hayaline dalmış... Arkasında sevdiği bir adam, onun daimi koruyucusu, gerçeği, her şeyi olan... Gözlerinde ise bir hayal... Bir yıldız var uğruna gökyüzüne tırmanacağı... Bu yıldız... Gülüşüyle kalbini...