Bu oydu, güzel olan. O an şaşkınlıktan ölebilirdim, boğuk ve kısık bir sesle konuşmaya çalıştım.
"sen..."
Sanki ağzımdan çıkan bu kelimeyle tüm enerjimi yitirmiştim. Bacaklarımın vücudumu taşıyamadığının farkındaydım. Gözlerim bir anda karardı. Zorlukla açabildiğimde boyuma yetişmek için eğilmiş, fazlasıyla yakınımda duran parlak gözleri gördüm.
"iyi misin?"
Kalan enerjimle yapabileceğim son şeyi yapıp başımı hafifçe hayır anlamında salladım. Sonra... Sonra ne olduğunu bende hatırlamıyorum sadece her yerin karanlık olduğunu hatırlıyorum. uyandığımda etrafıma baktım.nerede olduğumu anlamaya çalıştım,gittiğim hiçbir yere benzemiyordu.yavaşça doğruldum,.Yong Tae-Moo bana doğru elindeki tepsiyle geliyordu.sızlayan başımı tuttum.
"Ben nerdeyim?"
"Evimde. Dün gece kucağıma bayılınca mecburen seni buraya taşıdım"
Bu gerçekten çok utanç vericiydi. yanaklarimin kızardığını hissedebiliyordum. Aslında her düşüşümde biri tarafından yakalanmak garip bir şekilde hoşuma gidiyordu. Ama yinede fazlasıyla utanç vericiydi. Ne diyeceğimi bilemeyince başımı öne eğdim. Utandığımı fark etmiş olmalı ki bana doğru yaklaştı. "senin için çorba yaptım, kendini toparlamana yardımcı olur"
Uzandım ve çorbayı aldım.
"Başına iş açtığım için özür dilerim, ayrıca her şey için teşekkürler "
Başını öne eğdi ve gülümsedi.
"sorun değil. Sadece biraz kilo vermelisin çok ağırdın."
Gerçekten bu kadar odun olmak zorunda mısın? Yüzüme kızgın bir ifade yerleştirerek ters ters baktım.
"hadi ama şaka yaptım. Hem kızgınken çok çirkinsin"
Şimdi daha da sinir olmuştum. Ama ona minnettar olmalıydım. Kahkaha atmasına bakılırsa bundan zevk alıyordu. Ve ben ona bu zevki yaşatmak istemiyordum. Yüzümü yumuşattım ve çorbadan bir kasık aldım. Tadı gerçekten iyiydi.
Hem güzel hem becerikli.
Çorbam bitene kadar hiç konuşmadık. Tepsiyi yanıma koyup üzerimdeki battaniyeyi kaldırdım. Başımı kaldırıp saate baktım gece 2 ydi. Ayağa kalktım.
"gitmeliyim. Saat geç oldu. Sana da zahmet vermeyeyim."
Çantamı almak için uzandığımda kolumdan tuttu ve beni kendine çekti.
"böyle bir olay yaşadıktan sonra bu saatte dışarı çıkmak mı istiyorsun? Sence de fazla cesur değil misin? Zaten yeterince zahmet verdin bu gece burada kalmalısın"
Fazlasıyla haklıydı.
Ne yapıyorum ben? Cidden delirmiş olmalıyım
Şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerimi normalleştirdim ve kolumu ellerinin arasından kurtardım.
"peki tamam..."
Parlayan gözlerini kaçırdı.
"biraz hava almak ister misin ?"
Başımı "olur" anlamında hafifçe salladım. Birlikte terasa çıktık. Büyük bir yer olmasına rağmen sadece bir koltuk vardı. Yan yana oturduk, omuzlarımız birbirine değecek kadar yakındı. Uzaklaşmak için küçülebildiğim kadar küçüldüm. Uzun süreli sessizliği bozan Tae-Moo oldu.
"şimdi daha iyi misin? Gerçekten çok korkmuş gözüküyordun... Ve bir de seni eve taşırken sürekli " abla" diye sayıkladın"
O korkunç olay bilinçaltıma yerleştiği için sürekli ablamı sayıklarım ve kâbus görürüm. Bunu normal karşıladım.
"evet, daha iyiyim..."
Bu kadarıyla tatmin olmadığı yüzünden okunuyordu. Sorgulayan gözlerine baktım. Neden böyle bir şey yaptığımı bilmesem de olayı anlatmaya başladım. ablamin başına gelenleri, çığlıklarımı, o günden sonra kana hiç bakmadığımı..her şeyi...
.gözyaşlarım sözcüklere karışırken ne kadar acınası olduğumu düşündüm. Tae-Mooysa anlattıklarım hepsini sessizce dinledi, bittiğindeyse uzun bir süre bana baktı daha sonra iki elini yüzüme koydu ve başımı kendine çevirdi. Şimdi daha da yakındık, nefesini hissedebiliyordum. Elleri sıcacıktı, o an buz kesmiş yüreğime koyup ısıtsın isterdim. Oysa elleriyle değil ama sözleriyle kalbimi ateşe çevirmeyi başardı.
"üzülme. Eminim ablanda mutlu olmanı isterdi. Eminim seni çok severdi, senin bu hale gelmene oda çok üzülmüştür." Gözlerimin içine bakarken gülümsedi. Bu çok buruk bir gülümsemeydi, gözleri dolmuştu. Gerçekten çok şaşırdım.
Buz tutmuş kalbimimden akan gözyaşlarını sıcacık elleriyle sildi. Bu ilginin karşılığında küçücük bir gülümseme verdim ve gözlerinin bende yarattığı büyüyü engellemek için başımı öne eğdim. Ellerini indirdi ve ayağa kalktı.
"Ben içecek bir şeyler getireyim"
Arkasını döndü ve yürümeye başladı. O giderken arkasından bir ses duydum. Bir şey yere düşmüştü. Koltuğun kenarına baktığımda parlayan bir şey gördüm. Bu bir anahtarlıktı. Ön yüzünde Tae-Moo'nun fotoğrafı vardı. Arka yüzünü döndürdüğümde şok geçirdim. Bu fotoğraf... Bu... Ablamın fotoğrafıydı.
Merhaba!Umarım bölümü beğenmişsinizdir.Fikirlerinizi yazın lütfen onlar benim için çok önemli.Ve ayrıca votelemeyide unutmayın *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IN YOUR EYES
FanficSae Jin... Siyahı pembesine karışmış... Gerçeği hayaline dalmış... Arkasında sevdiği bir adam, onun daimi koruyucusu, gerçeği, her şeyi olan... Gözlerinde ise bir hayal... Bir yıldız var uğruna gökyüzüne tırmanacağı... Bu yıldız... Gülüşüyle kalbini...