Hongjoong her zaman ki gibi güneş daha doğmadan uyanmış ve hazırlanmıştı. Odasına vuran sokak lambalarının ışıklarıyla lambasını açma gereği duymadan boydan ve siyah çerçeveli aynada kendine baktı.
Dizinden daha yukarıda olan siyah ve deri botları, yine siyah ve deri ayrıca fazlasıyla kısa olan şortu ve siyah, şortunundan biraz daha aşağı inen geniş ve uzun kollu bir tişört...
Çevresindekiler onun giyimine sürekli eleştiride bulunurlardı. Serseri gibi göründüğünü söyleyip dururlardı. Ama tabiki bu Hongjoong'un umrunda dahi değildi. Saçlarını da düzelttikten sonra masa da duran silahını görünmeyecek şekilde şortunun arka tarafına doğru yerleştirdi.
Evin kapısını anahtarla kilitleyip anahtarı şortunun cebine attı. Hızlı adımlarla binanın merdivenlerinden indi ve onu bekleye siyah arabaya doğru adımlayıp sürücü camına yaklaşıp bakışlarını sert bir şekilde sürücüye çevirdi. "Günaydın Bay Kim."
"Neden geldin?" Göz teması kurmadan konuşmuştu. "Bay Yang istedi efendim." Hongjoong iç çekip göz devirdi ve arka koltuğa bindi. "Zaten onun yanına gidiyordum. Neden seni gönderiyor ki?" oturduğu yerde yayılarak söylendi. "Acilmiş bu defa Efendim."
"Ne için çağırdığını biliyor musun?" Şoför bakışlarını arka koltuğa çevirdi ve yanıtladı. "Bilmiyorum Bay Kim. Bay Yang sadece acil olduğunu söyledi." konuştuktan sonra tekrardan dikkatini yola verdi ve arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.
Hongjoong yol boyu telefonuyla uğraşmıştı. Araba durduduğunda bir şey söylemeden indi ve arkasından kapıyı kapattı. Şoför ise arabayı park edip arkasından yürümeye başlamıştı. "Wooyoung!"
"Evet Efendim." Şoför tepkisiz bir şekilde yanıtlmaıştı. "Buradan sonrasını kendim yürüyebilirim." Hongjoong önden yürümeye devam etti konuşurken. "Ama Efend-"
"Aması yok Woo!" Wooyoung onun inatçılığını çok iyi biliyordu ve onunla başa çıkamayacağını da. Bu yüzden olduğu yerde kaldı ve yürüyerek gözden kaybolan Hongjoong'u izledi.
Hongjoong saçlarını düzeltip kapıyı tıklattı. "Gir." içeriden gelen donuk sesle saygılı Bir şekilde odaya girdi. "Beni istemişsiniz Bay Yang." Bay Yang gözlerini diktiği belgelerden Hongjoong'a çevirdi. "Bir görevin var. Senin için kolay olduğunu düşünüyorum."
"Dinliyorum Efendim." Hongjoong dikkatini iyice verdikten sonra Bay Yang devam etti. "Savcı Lee Felix. 25 yaşında. Gangnam da oturuyor. Bugün Busan'da bir davaya bakmaya gidecek. O işini halledip otoparka indiğinde işini bitirmeni istiyorum."
Yang Younghyun elindeki fotoğrafı konuşmasıyla beraber Hongjoong'a uzattı. Hongjoong gördüğü fotoğraftaki yüzle biraz şaşırmıştı. Fazla saf ve masum bir görüntüsü vardı Felix denen bu adamın. Ama merak edemezdi neden öldüreceğini. Hiçbir zaman sorgulamazdı. Sadece işini yapardı. Buna mahkumdu. 16 yaşından beri...
Yang Younghyun onu 14 yaşında evlat edinmiş, iki yıl boyunca ona bu konu da dersler vermişti. Hayatında gerçek silah dahi görmemiş o masum çocuk, bu kadar yılda seri bir katile dönüşmüştü. Hongjoong sadece o ne derse onu yapardı. Öldür derse öldürür. Yaşat derse yaşatırdı.
Hongjoong Bay Yang'ın uzattığı fotoğrafı alıp cebine yerleştirdi ve odadan çıkıp kapıyı kapattı. Hızlı adımlarla merdivenlerden indi ve tekrar onu bekleyen Wooyoung'u fark edip arabaya bindi. Wooyoung onun bu ani tavırlarına alışmıştı. O da binip arabayı çalıştırmaya başladı.
"Woo! Kaç saat sürecek yol?" homurdanarak sorduğuktan Wooyoung da onu yanıtladı. "İki saate yakın Efendim." Hongjoong bu sefer daha sesli bir şekilde konuştu. "Bana saygı cümleleri kullanma Woo. Bundan rahatsız oluyorum."
"A-ama efend-" Hongjoong huysuzca onun lafını böldü. "Lütfen Woo! Sadece Hongjoong de ya da Joong." Wooyoung huzursuzca iç çekti. "Ah peki."
"Bunun için huysuzlanma Woo. Birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz. Bazen de zaten farkında olmadan arkadaşım gibi samimi konuşuyorsun. Saygı terimleri aramızda olsun istemiyorum. Beni arkadaşın olarak gör."
Younghyun Hongjoong'u evlat edindikten bir yıl sonra Wooyoung Younghyun'un yanın da işe başlamıştı ve o zamandan beri Hongjoong'un kişisel asistanı gibiydi.
Wooyoung cevap vermeyince Hongjoong dikkatini telefonuna verdi ve bir şeyler izlemeye başladı.
***
İki saatlik yolculuğun ardından sonunda büyük avmnin otoparkına ulaşmışlardı. Wooyoung arabayı otoparkın biraz ilerisine ve kimsenin dikkatini çekmeyecek şekilde park etti. "Güvenlik kameralarını iptal edeceğim. Sonra sizd- sende içeri girip işi bitir."
"Pekala. Yapalım şunu." Hongjoong güç verici bir şekilde konuştuktan sonra Wooyoung sinsice gülümsedi ve yan koltuğa bıraktığı çantayı alıp içinden laptopını çıkardı. Bir kaç dakika aralıksız uğraştıktan sonra rahatlamış şekilde derin bir nefes verdi. "Tamamdır. Sıra sende."
Hongjoong kafasıyla onayladı ve arabadan indi. Otoparka varınca gözüne çarpan ilk sütunun arkasına saklandı ve avının gelmesini bekledi. Kısa bir süre sonra Felix elinde evrak ve çantasıyla otoparktaki arabasına yürümeye başlamıştı.
Hongjoong onu önce süzdü. Gerçekten sadece yüzüne bakılırsa, hayatında gördüğü en masum insan olabilirdi. Ama görevi belliydi. Yavaşça yerinde kıpırdandı ve silahını arkasında çıkarıp eline aldı. Önce etrafı hızlıca kontrol etti ve kimsenin olmadığını anlayınca hedefleyip tetiği çekti. Tam alnının ortasından vurmuştu. Yani avı artık istese de yaşayamazdı.
Yerde yatan bedeni bakışlarıyla kontrol etti. Umarım cennete gidersin. İçinden geçirdikleriyle silahını tekrardan şortunun arka kısmına yerleştirdi ve arabaya doğru hızlı adımlarla koşmaya başladı.
***
Hongjoong'un giydikleri. Kızın üzerinde etek var ama siz onu deri şort olarak hayal edin. Hongjoong'u hafif feminen tarzında giysidirebilirim. Aslında böyle bir düşüncem yoktu ama karşıma çıktı pinterestte ve neden olmasın dedim hehet:)
🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋
Aşırı heyecanlı şekilde başladım yazmaya umarım okurken zevk alırsınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE ME OR LEAVE ME//SEONGJOONG
Action[TAMAMLANDI] "...Bebeğim beni sev ya da bırak bu gece..."