13

279 40 19
                                    

Hongjoong'dan

Kısa bir süre beklememin ardından Woo sandığımdan hızlı gelmişti. Ne kadar tedirgin olduğunu hissedebiliyordum ama tek amacı yanımda olmaktı. Bende onu durdurmadım.

Yanıma çömelmiş dakikalardır sakinleşmem için bir şeyler anlatıp duruyordu. Oysa ben hiç olmadığım kadar sakindim. Hiç olmadığım kadar durgun...

Kalbimi parçalayan bu acı hissi günlerdir geçmiyordu zaten. Sadece onu canlı görmek başta kalbimi biraz heyecanlandırmıştı. Tek dileğim oyalanmadan işi bitirmekti. Çünkü ne kadar oyalanırsam fikirlerimin o yönde değişeceğini biliyordum.

"Hongjoong!" Woooyoung'ın beni dürtmesiyle bakışlarımı tekrar bina girişine çevirdim.

Seonghwa... Bakışlarıyla sanki etrafa tehdit savuruyordu. Ama o bakışlar o gece çok farklıydı. Ne denir bilmiyorum ama sanırımmm... Aşk? Bazen kelimeler söylenemez hale gelir. O zaman bizi konuşturan gözlerimizdir. Gözler bir şey saklayamaz, sır tutamaz. Tek yaptıkları ele vermektir o an yaşadıkları duyguyu...

Seonghwa'nın tekrardan arabasına binmesiyle bizde hızlı ama dikkat çekmeyerek arabaya bindik. Takip işinde iyi olmadığım için direksiyona Woo geçti.

Nefesini tutup asla bırakmamak istedim. Sanki sona yaklaştıkça daha çekilmez oluyordu işkencem. Gözlerimi kapatıp her şeyi sıfırlamak istedim o an.

"Hyung. Emin misin? Bu sana son soruşum. Dönülecek bir yol değil bu." derin bir iç çektim ve ona döndüm. "Eminim Woo. Aksi taktirde tam tersi olur."

Ne söylediğime bir anlam veremeyerek bana baktı. "Kendi canıma kıymak zorunda kalırım Woo... Tekrardan ölmekten beter olamam."

"Tekrardan?" soru sorar. "Ölmek benim için sorun değil ama bunu kendi ellerimle yapamam. Anneme bir söz verdim. Yapamam. Benden başka beni öldürecek kimse de olmayacağına göre..."

Wooyoung cevap olarak sadece susmuştu. Belki de üstüme gelmek istemedi. Derince bir iç çektim ve pencereye yasladım kafamı...

Biraz uzun süren bir yolculuktan sonra kapkaranlık ormanlık bir alanın içinden geçen sokakta bizden biraz uzakta olan siyah arabayı takip etmeye devam ediyorduk. Yol fazla sakindi ve hava çoktan kararmıştı.

Arabanın durduğunu fark ettiğimizde ondan uzak bir yere biz de park ettik. Bir süre bekledikten sonra inmemiz gerektiğini anlamıştık.

Her zaman ki gibi önde ben arkamda Woo silahlarımızı sıkıca kavramış şekilde ilerliyorduk.

Kimsenin olmadığını fark edince adımlarımızı hızlandırdık. Sonunda takip ettiğimiz arabaya ulaşınca karşımıza çıkan şey ikimizi de şaşırmıştı.

Fazlasıyla modern bir ev... Böylesine ıssız ve yerleşim olmayan bir yerde böyle bir evde yaşamak... Garipti. Asıl garip olan şey ise Sungjin'in evinde yüzlerce koruma olması ama burada Seonghwa'dan ve şoföründen başka kimsenin olmayışıydı.

Etrafa göz gezdirdikten sonra tekrardan yürümeye başladık. Silahımı sanki mümkünmüş gibi daha da sıkı kavramıştım. Ne oluyordu bana? Korkuyor muydum? Ben mi? Onlarca kişiyi umrunda bile olmadan öldüren ben şimdi Seonghwa'ya mı yenik düşmüştüm? Yoksa sevgiye mi?...

Evin ışıklarının henüz açık olmadığını gördüğümüzde içeride olamadığını varsayıp arka bahçeye yürümeye başladık.

Evin arkasında fazla büyük duran bir depo vardı. Gözüme çarptığında oraya yöneldim. Fazla yavaş ve sessiz olan adımlarımla kapıya yaklaştım ve kulağımı dayadım. Hiçbir ses duyulmuyordu. "Girelim." duyulmayacak sesimle komut verdikten sonra Wooyoung başıyla onaylamıştı.

LOVE ME OR LEAVE ME//SEONGJOONG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin