10

265 37 4
                                    

Wooyoung sinirine ve merakına hakim olamayıp ayaklandı. "Gidiyorum ben. Evine bakacağım. Ora da bir şey bulamazsam ofise gideceğim." Hongjoong Woooyoung'ın bileğini tuttu ve yüzünü kendinde çevirdi. "Saçmalama. Tek gidemezsin bekle burada." Woo'nun tuttuğu bileğini bıraktı, odasına gidip silahı ve montunu aldı. Salona geri döndüğünde Wooyoung tahmin ettiği gibi onu beklemişti. "Çık hadi." gelen komutla Woo kıpıyı açıp çıktı. Arkasından da Hongjoong.

"Bana bak! Sakin olmazsan tüm işi batırırız. Farkındasın değil mi?" Woooyoung onaylar şekilde kafasını sallayınca devam etti. "Güzel." Woo arabayı çalıştırdığında Hongjoong da yerinde dikleşmişti. "Ona aşıksın değil mi?" Woooyoung gelen soruyu beklemiyormuşçasına içten içe dışa vurmadan şaşırdı ama tek yapabildiği susup yolu izlemek ve direksiyonu hareket ettirmekti. "Woo. Eğer onu bulursak... Açılmazsan ben söylerim. Evet belki anlamıyorum bu işlerden ama... Mutlu olmanı istiyorum."

"İn bakalım canım Hyungum." Wooyoung konuyu değiştirirken Hongjoong'un şaşırdığı tek bir şey vardı. Ona Hyung diye hitap etmesi. İlk defaydı bu ama şuan bunu önemseyecek durumda değildi belki sağ dönerlerse ona hesap soracaktı. Düşüncelerini bir kenara atıp arabadan indi."Evin etrafını kontrol edeceğim. İçeri gir ve vakit kaybetmeden geri dön." Aldığı komutla Wooyoung içeri girdiğinde Hongjoong elinde silahıyla yavaş adımlarla küçük evin duvarına yapışık şekilde etrafını dolanmaya başladı. Silahını iki eliyle kavramış şekilde temkinli bakışlarla tüm bahçeyi dolandıktan sonra tehlike olmadığını anlayınca kapıda beklemeye başladı. Fazlasıyla sakin bir mahalledeydi bu ev. Sokak lambalarının neredeyse hepsi bozulmuş, yolu bir iki ışık aydınlatıyordu. Gözlerini ayın parlaklığına dikti. Arkasından gelen sonbahar nedeniyle sararmış yaprakların çıtırtısıyla ani hareketiyle arkasına döndü. Kimseyi göremediği sırada etrafa göz gezdirdi son defa. Tekrarlanan çıtırtıyla gerçekten birilerinin olduğunu anlamıştı. Nefesini tuttu ve silahını sıkı sıkıya kavrayıp parmağını tetiğe koydu. Işıkta beliren küçük, siyah kediyle rahatlamışçasına tuttuğu nefesi verdi. "Tanrım. Aklımı kaçıracaktım senin yüzünden küçük." eğildi ve kedinin yumuşak tüylerini okşadı.

Açılan kapıyla tekrardan ayağa kalktı ve yanına umutsuzca yaklaşan Woooyoung'a baktı. "Hiçbir şey yok." Hongjoong onun yanına yaklaştı ve omzunu patpatladı. "Gidelim hadi." Wooyoung zorlanıyormuşçasına arabaya adımladı yavaşça. Hongjoong da yerleştiğinde tekrardan yola koyulmuştular. "Woo. Iyi dinle beni. Dalgınlık edip yanlış bir hareket yapma. Tamam mı?"

"Hımhım" mırıldandıktan sonra tekrardan dikkatini yola vermişti...

***

Hongjoong'dan

Yol boyu tek kelime etmemişti. Malum benimde moralimin yerinde olduğu söylenemezdi. On dakikalık yolculuğun ardından sonunda büyük ve görkemli ofis binasına yaklaşmışık. Arabayı görünmeyecek şekilde ara sokaktaki karanlık yola park ettikten sonra ikimiz de inmiştik. "Önden gideceğim komutlarımla hareket et." Konuşmamla kafasını onaylar şekilde sallamıştı. Temkinli adımlarla binaya yürüdüm arkamda onunla beraber. Böyle yerlere giriş yapmak bizim için kolaydı. Sahte kimlik her zaman işe yarardı. Ölü ve zengin insanların sahte kimlikleri...

Sensörlü kapının açılmasıyla içeri girmiştik kapıdaki iki iri korumada biri konuşmak için ağzını araladı. "Kimi-"
"Onlar benim davetlilerim." ileriden bize yürüten uzun boylu adamla bende Woo da fazlasıyla şaşırmıştık. "Oh, üzgünüm efendim buyurun." koruma tekrar konuştuğunda uzun adama doğru yürümeye başladık. Yanına vardığımızda sadece onun duyacağı bir şekilde fısıldamıştım. "Kimsin?" söylediğimi umursamadan konuştu.
"Ne için geldiğinizi biliyorum. Beni takip edin. Sizi onun ofisine götüreceğim."

Kimseye güvenmezdim kolay kolay. Fakat şuan başka şansımız yoktu. Hayır der ve itiraz edersek büyük ihtimal korumalar şüphelenecek ve bizi sorguya çekeceklerdi. Bir yandan düşünürken bir yandan önümde yürüyen bedeni takip ediyordum. Sonunda asansöre bindiğimizde biraz rahatlamış hissetmiştim. "Jake için geldiniz büyük ihtimal. Kitaplığının çekmecesinde siyah bir kasa olduğunu söyledi. Onu açarsanız ihtiyacınız olanı alabilirmişsiniz. Merak etmeyin kötü bir niyetim yok. Sadece dediklerimi yapın ve beni sorgulamayın lütfen."

Söyledikleriyle benimle beraber Woo'da susmuştu cevap olarak. Asansör 7. Katta durduğunda indik ve adamın yönlendirmesiyle sözde Jake'in aslında San'ın ofis odasına gelmiştik."Bu kattaki kameralar bir süreliğine devre dışı olacak. Hızlı olmalısınız sadece on dakikamız var." Wooyoung konuşmayı bile dinlemeden içeri girmiş kitaplığın çekmecelerini karıştırıyordu. Bense ruhsuz bir bakışla karşımdaki bedene döndüm. "Kimsin sen? Ve bize neden yardım ediyorsun."

"Choi Soobin. Jaek'e borçluyum ve borcumu bu şekilde ödüyorum." dediğini çok irdelememiştim. Sonrasında bende Woooyoung'ın yanına, kitaplığın önüne çömeldim. Çekmeceden siyah ve aradığımız kasa olduğunu anladığım kasayı çıkardığında yüzüme kısa bir süreliğine bakmıştı."Şifresi ne olabilir sence?"
"Doğum tarihi, 1 2 3 4, 0 0 0 0" aklıma gelenleri sıralayınca Wooyoung hepsini teker teker denemeye başlamıştı. İlk doğum tarihini, olmamıştı. 1 2 3 ve 4'ü, olmamıştı. Ve son olarak 0 0 0 ve 0 'ı o da olmayınca düşünmeye başladım.

"Tersten git birde 0 9 8 7" söylediğimi denediğinde sonuç yine başarısızdı. Silahını çıkarıp otomatik kilide doğruluğunda ne yapacağını anlamıştım. "WOOYOUNG! Mantıklı düşünemiyorsun şuan. Silahı bırak. Tetiği çekersen çok ses çıkacak." gözlerime umutsuzca bakıp silahı tekrar pantolonuna yerleştirmişti.

Kolumdaki saati kontrol ettim. Beş dakikamız kalmıştı ve eğer kamerlar açılırsa bizim için her şey biterdi...

***

Sövmeyin sakın burada bitirdim diye... Bir heyecanı olsun dimi ama?

🤚🤚🤚

🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋

LOVE ME OR LEAVE ME//SEONGJOONG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin