San'ın işindeki ilk günü sorunsuz geçmişti. Ama elde ettiği bir bilgi yoktu. Gün boyu Sungjin'in istediği dosyaları arşivde arayıp bulmuş, günlük programını düzenlemiş, hafta boyu olacak toplantıları sıralamış ve ilk defa girdiği bu zengin ortamın az da olsa tadını çıkarmaya çalışmıştı.
Süreleri gittikçe azalıyordu. Üçüncü haftanın neredeyse yarısı bitmişti ve geriye kalan bir buçuk haftalık bir süreydi. Ne kadar belli ettirmeselerde üçü de fazlasıyla gergindi. Özellikle Hongjoong... Younghyun'un verdiği bu görevden beri onunla görüşmemiş ve evden dışarı bile çıkmamıştı. Anlık gelen bunalma hissiyle uzandığı koltukta diklendi ve giyisi dolabına yönelip bir kaç parça kıyafet seçti.
Siyah dizleri yırtık bir kot pantolon, üzerinde baskı olan siyah bir tişört, mevsimlik ince bir gömlek bir gömlek, bileğinden daha yukarı uzanan kalın topuklu siyah ve deri botlar... Tasma şeklinde bir choker ve gümüş rengi kolyelerini de taktıktan sonra kapıyı kilitleyip çıktı.
Gidebileceği tek yer belliydi gay bar. Zaten kafası dolu olduğu için içmemeyi seçmişti ama özlemişti buraya gelip kafa dağıtmayı. Sessiz evde düşüncelerine dalmaktansa kalabalık ve içki kokusunun insanı boğacak kadar çok olduğu bu ortamda kafa dağıtmak daha cazip gelmişti. Bar taburelerinden birine geçip oturdu ve sipariş verdi.
Önüne koyulan bardağı tek dikişte bitirdi. Sonra ikincisini... Dördüncüsünü. Çabuk sarhoş olmamayı seviyordu ve hala kafası yerindeydi. Birden görüş alanına giren fazla narin görünümlü adamla dikkatini ona verdi. Ta ki gelip yanına oturana kadar her şey normaldi. Adamın cesaretini beğenmişti. "İyi akşamlar. Ben Yeosang." konuştuktan sonra Hongjoong yanındaki bar taburesini işaret ederek oturmasını ima etti.
"Cesaretini sevdim Yeosang. Herkesin konuşabileceği bir yapım yok çünkü." sinsice gülümserken bir yandan yanındaki bedeni fark ettirmeden süzdü. "İki haftadır her gün buraya gelip sizi bulmaya çalıştım. Buraya sürekli geldiğinizi duymuştum oysaki." imalı konuşmasıyla Hongjoong bir şeyler döndüğünü anlamıştı."Ne istiyorsun peki?" Yeosang onun sabırsız oluşunu anlamış ve direkt konuya girmişti. "Beni Hwa gönderdi. Sadece söylememi istedi. Adımlarına dikkat et."
"Ne bu şimdi?" Hongjoong hem şaşırmış hem garipsemişti. Yeosang ayaklandı ve konuşmaya başladı "Geceniz güzel geçsin." masum ama aslında altında sinsilik yatan bir gülüş sunup uzaklaştı. Uzaklaşan siluetin arkasından bakakalmıştı sadece Hongjoong. Birden çalan telefonuyla tüm dikkati dağıldı. Aramayı bekletmeden yanıtladı. "Günün özetini geçeyim hemen." Woooyoung'ın sesiyle biraz olsun rahatlamıştı.
Wooyoung San'ın gününü her zamanki gibi Hongjoong'a özetlemiş sonra da şakalaşıp telefonu kapatmıştı. Wooyoung ne de olsa onun stresini alan tek insandı. Birden aklına gelen az önceki olaydan sonra oturduğu yerden kalktı ve bardan çıktı. Nefesi çıkmıyor gibi hissediyordu. Boğuluyor gibi...
***
San dün ki gibi erkenden uyanmış ve şirkete gelmişti. Masasında bir yandan Sungjin'in bugün ki programını hazırlıyor bir yandan da etrafı süzüyordu. Birden programdaki birazdan olacak görüşme gözüne çarptı. "Park Seonghwa. Görüşme saati:08.30" sesli okuduğu isimle garipsedi bir anlığına. Bu işin içine girdiğinden beri ilk defa duyduğu bir isimdi. Programı alıp Sungjin'in odasına yöneldi. Kapıyı tıklattı ve gelen komutla içeri girdi.
"Efendim bugün ki programınız için geldim. En yakın görüşme on beş dakika sonra Park Seonghwa il-" Sungjin devamını dinlemeden sözünü kesti. "Tamam. Çıkabilirsin." San saygı için hafifçe öne eğildi ve odadan çıktı. Kendisi için ayrılan küçük ofis odasına girdi ve beklemeye başladı. Bilmediği bir şeyler sezmişti. Sadece bu on beş dakikanın hemen geçmesini bekliyordu. Sungjin hakkında tüm bilgileri Wooyoung ona anlatmıştı ama bu adamın ismini hiçbir şekilde hiçbir yerde duymamıştı.
Tam tamına yirmi dakika olmuştu. Tahminine göre Seonghwa denen adam çoktan gelmişti. Ama odadaki ses yalıtımı sayesinde ne seslerini duyabiliyordu ne de adamı görebilmişti. Beş dakikalık görüşmenin sonunda yan odadan gelen kapı sesiyle San ayaklandı ve ofisinden sessizce çıktı. Adamın sadece arkadan görünüşünü fark etmişti kırmızı saçları dikkat çekiyordu. Kızıl olan saçlarını eliyle geriye doğru taradı ve asansöre bindi. San danışma da duran sekreter kıza yöneldi. "O kim?" sekreter kız San'ın kulağına yaklaştı.
"Park Seonghwa. Başkanın ona pis işlerini yaptırdığı söyleniyor. Başkanın oğlu gibi ama sağ kolu aslında." San duyduğuyla şoka uğramıştı. İki buçuk haftadır peşinde olduğu adam hakkında sonunda biraz olsun bilgi edinebilmişti. En önemlisi siluetini beynine kazımıştı...
***
Hongjoong'un giydikleri...
🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋
Fazla gecikti bölüm üzgünüm fazla hastayım ve vakit bulamadım derslerden... Hani artık bulsunlar Seonghwa'yı dedim :)
Biraz geç oldu söylemek için ama selca aldııık....
🤚🤚🤚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE ME OR LEAVE ME//SEONGJOONG
Action[TAMAMLANDI] "...Bebeğim beni sev ya da bırak bu gece..."