16

273 40 1
                                    

Henüz beş dakikadır havalanmış uçağın penceresinden dışarı baktı Hongjoong. Sonunda o özgürlüğün ruhuna yavaş yavaş sindiğini hissedebildiği ilk andı ve daha fazlasını istiyordu. Tüm yapamadıklarını yapmak, içinde kalan tüm hayallerini gerçekleştirmek. Sonuçta hiçbir şey için geç değildi öyle değil mi?

Saatine baktı henüz fazla yol vardı. Kafasını pencereye dayadı kendisini en ilk huzurlu uykusunun kollarına bıraktı...

***

Yaklaşık bir buçuk saat süren yolculuğun sonunda hafif dağılmış eşyalarını sırt çantasına yerleştirdi ve çantasını sırtladı. Kalbinde anlamlandıramadağı bir heyecan, karnında garip kasılmalar vardı.

Uçaktan indikten sonra valizini de alıp çıkış kapısına yöneldi. Ona yaklaştığını hissettikçe aklını kaybedecek kadar hızlı atıyordu kalbi. Sonunda çıkış kapısına ulaştığında gözleri tek hamleyle görmüştü kızıl saçlarıyla dikilen sevdiğini.

Seonghwa da onu fark ettiğinde adımlarını hızlandırmıştı. Hongjoong ise valizini umursamadan bırakmış, sevdiği adamın kollarına koşuyordu. Sonunda kolları birbirlerini sardığında ikisinin de kalp atışları duyulacak kadar yüksekti.

Hongjoong aylardır görmediği sevdiğinin kokusunu içine çekebildiği kadar çok çekti. Seonghwa Hongjoong'un saçlarını okşamaya başladığında ikisi de zorda olsa ayrılmışlardı.

"Yolculuk nasıldı?" Seonghwa'nın sorusuyla Hongjoong ilk defa o gece de sunduğu sıcak gülümsemesini tekrardan bahşederek yanıtladı. "Fazlasıyla iyi!" Seonghwa Hongjoong'un heyecanlı haline kıkırdadı. Hafifçe eğilip alnını öptü. Hongjoong onun bu hareketiyle hiç olmadığı kadar utanmıştı. Seonghwa bunu fark edince kahkaha attı. "Seni hiç utanırken görmemiştim ama inan bana bunu çok sevdim."

Hongjoong omzuna hafifçe yumruk attığında daha da çok kahkaha atmıştı. "Hadi evimize gidelim sevgilim." Hongjoong anın şokuyla ve Seonghwa'nın söyledikleriyle daha da hyecanlanmış ne yapacağını bilmeyerek Hwa'nın elini kavramış, parmaklarını onunkilere kenetlemişti....

(Flashback)

"Kıyafetlerini çıkar!" Seonghwa ne olduğunu idrak etmeye çalışırken şaşırmış bakışlarını Hongjoong'a sundu. Hongjoong anlamadığını anlayınca daha açıklayıcı bir şekilde konuşmaya başladı. "Kıyafetlerini çıkar ve şoföre giydir zaten çoktan öldü. Onun kıyafetlerini üzerine giy. Yüzünü tanınmaz hale getirirsem kimse sen olmadığını anlayamaz."

"Hongjoong.." Hongjoong sesini briaz daha yükselterek konuşmaya başladı. "Dediğimi duydun! Hemen şimdi yap. En erken bileti satın al ve git. Yanına geleceğim söz veriyorum. Sadece şimdi git. Git Seonghwa yoksa öleceksin ya da ben ölmekten beter olacağım."

Seonghwa vakit kaybetmeden ve itiraz etmeden Hongjoong'un dediklerini yapmaya başladı. Kendi kıyafetleriyle yerde yatan şoförünün kıyafetlerini değiştirdikten sonra Hongjoong tekrardan konuşmaya başladı."Buraya girmeden gördüm arkada kapı var. Oradan çık. Gerisini halledeceğim."

"Seni seviyorum Hongjoong." Seonghwa son göz yaşlarını da silip gitmek için arkasını döndüğünde Hongjoong yanıtladı. "Bende seni seviyorum. Dikkatli git." Seonghwa kafasıyla onaylayıp karanlıkta kaybolmuştu.

Hongjoong elinin tersiyle yaşlarını sildi ve yerde yatan adama yaklaşıp bıçağını çıkardı. Onu tanınmayacak hale getirmek çokda zor olmayacaktı ona göre.

İşini bitirdikten sonra silahını düşürdüğü yerden aldı ve son kez ateş etti. En azından çıkan ses dışarıdaki arkadaşlarını bir süre tatmin ederdi.

Depodan çıktıktan sonra kendini Woooyoung'ın kollarına bıraktı....

(Flashback and)

Sonunda eve vardıklarında Hongjoong heyecanla odaları gezmeye başlamıştı. Seonghwa ise arkasından ona gülümseyerek yetişmeye çalışıyordu.

İki kişiye fazlasıyla geniş ve ferah olan ev büyük pencerelere sahipti. Sanki tüm şehir ayaklar altındaymış gibi görünüyordu. Hongjoong meraklı gözlerle ev gezisini tamamladıktan sonra peşinde dolanan Seonghwa'ya döndü. "Hey! Burası çok güzel." Seonghwa kıkırdadı "Beğenmene sevindim."

İkis de birbirlerine sıcak gülüşlerini sunarken Seonghwa devam etti. "Aç mısın?" Hongjoong kafasını onaylar şekilde salladı.

"O zamaaan senin için hızlı ve lezzetli bir şeyler hazırlayacağım." Seonghwa'nın heyecanlı konuşmasıyla Hongjoong'un gülümsemesi daha da büyüdü. "Bende yardım etmek istiyorum."

"Gerek yok. Benim elimden yemeni istiyorum ama izleyebilirsin." Hongjoong dudak büzünce Seonghwa eliyle hafif bir şekilde onun dudaklarına vurdu. "Hadi amaaa surat asma."

Seonghwa konuştuktan sonra malzemeleri tezgaha çıkardı. Hongjoong aniden kollarını arkasından beline dolayınca başta biraz irkilmişti. "Çok korktum Seonghwa. Seni bir daha görememekten. Benim yüzümden hayatının sonlanmasından."

Seonghwa ağlayan sevgilisini fark ettiğinde önüne döndü ve küçüğünün saçlarını okşadı. "Korkma bebeğim. Buradayım. Yanındayım. Biz beraberiz ve yaşananları geride bıraktık. Söz veriyorum kimsenin bir daha o küçük kalbine zarar vermesine izin vermeyeceğim. Sadece biz olacağız. Yapamadıklarını, yapamadıklarımı beraber yapacağız. Ağlama sevgilim çünkü dökülen her yaş kalbime saplanan sivri bir ok gibi." Seonghwa Hongjoong'un göz yaşlarını sildi ve gözlerine hafif ama fazlasıyla anlamlı olan öpücüklerini bıraktı...

***

Bu saatte yb attım evet. Ölmedim haber vereyim dedimmm... Sonunda kavuştularrrr finale az kaldı :')

🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋

🤚🤚🤚




LOVE ME OR LEAVE ME//SEONGJOONG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin