"Gidelim mi?"
Bana doğru uzattığı kolunu tuttum gülerek.
"Gidelim."
Ve apartmandan çıktık. Aslında kolunu uzatmasına gerek yoktu bile. Ama sanırım kendini fazla kaptırmıştı bu balo işine.
İtiraf etmek gerekirse çok yakışıklı olmuştu. Ben hâlâ elbisemden şüpheliydim. Ama o baya özgüvenli duruyordu. Hayatının her alanında özgüvenli olduğunu biliyordum. Bazen kendine olan güvenin yıkıldığını görüyordum ama çabucak toparlıyordu yıkılan parçalarını. Bu konuda ona çok imreniyordum. Ben asla böyle biri olamazdım.Apartmandan çıktığımız andan beri ona baktığımı fark ettiğimde gözlerimi yüzünden çektim. Önüme döndüm. Hâlâ kolunu tutuyordum. Acaba rahatsız olur muydu? Gerçi kendisi istememiş miydi kolunu tutmamı?
Önümüzde yaklaşık yarım saatlik bir yol vardı. Topuklu ayakkabı giymiştim. Ancak daha önceden de bahsettiğim gibi her türlü ayakkabıyla koşabilir, yürüyebilir hatta zıplayabilirim. Benim asıl endişelendiğim yol boyunca konuşacaklarımızdı. Umarım garip bir şey söylemezdim. Ya da garip bir duruma düşmezdim. Bu arkadaşlık olayına daha yeni adapte olmuştum. O da böyle hissediyor muydu? Yoksa ben miydim hep olmadık şeylere takılan? İnanınki ne bunların cevabını biliyordum ne de sorsanız adımı...
Sessizce yürümeye devam ediyorduk. Ne o ne de ben konuşmak için bir adım atmıştık. Şu an attığımız adımlar sadece bizi baloya götürmek üzere atılıyordu. Programlanmış gibiydik. Sanki sadece mesajlaşarak anlaşabiliyorduk. Belki de ikimizde yanlış anlaşılmaktan korktuğumuz için konuşmuyorduk.
Düşününce en olası seçenek buydu.
Uzun bir elbise giymiştim. Bu akşamın tamamını bu elbise ile geçireceğimi düşünürsek gayet rahat hissediyordum.
Her ne kadar kıyafet renklerimizin tutması zaten imkansız olsa da garip bir şekilde uyumlu olmuştuk sanırım. Auramız aşırı yakındı. Acaba normal hayatımızda da böyle miydik? "Anlaşamıyoruz, ayrılalım." dediğimizde... Aslında düşününce doğru dürüst kavga bile etmiyorduk. Minik kıskançlıklardan ileri giden hiçbir tartışmamız olmamıştı. Sahi biz niye ayrılmıştık? İki ay oldu, nedenini bile unuttum. Kıyafetlerimiz, konuşurken mesajlaşırken kullandığımız sözler, auramız, bunun dışında daha sayamayacağım bir sürü özelliğimiz uyuşuyordu. Gerçekten birbirimizden hoşlanmadan mı bu işe girmiştik?