"Kapıda mı bekliyordun?"
Jungkook'un kapıyı çalmak için havada kalan eline doğru baktığımda, alt dudağımı dişlerimin arasına alarak 'işte şimdi yandım' bakışımı attım. Cevap vermeden kenara çekildim ve içeri geçmesi için ona boşluk yarattım. Başım önüme düşerken neyse ki bana zorluk çıkarmadı ve ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Dışardan geliyor olmalıydı. Onu apartmandan çıkarken görmüştüm. Nereye gitmişti?
İçeriye geçtiğine emin olduğumda gerginlikten tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi dışarıya bıraktım. Kapıyı yavaşça kapattım ve içeriye doğru ilerledim.
Başlıyoruz.
Üçlü koltuğun bir köşesine oturmuştu, diğer köşesine de ben oturdum ve bağdaş kurarak ona döndüm. O da benim gibi oturdu ancak bana dönmedi. Sanırım şu an ikimizde de gerginlik had safhadaydı. Bir insan, karşısındakiyle ilgilenmese bile böyle konuları konuşurken gerilirdi.
'Böyle konular'? Alt tarafı çocuğu öptün, üstüne onu aslında sevdiğini bir mesajla belirttin ve sana cevap vermesini engelleyerek derdine dert kattın, demek istedin sanırım?
Aklımdan geçen utanç dolu cümlelere ara vererek onu incelemeye başladım. Bir aydır görmüyordum onu. Sanki değişmişti. Bir saniye... Kilo mu vermişti?
"Konuşmayacak mıydık?"
Utanarak tekrar başımı kucağıma çevirdim ve parmaklarımla oynamaya başladım. Ne diyebilirdim ki? Onu buraya ben çağırmıştım ve tek kelime etmemiştim.
Hızlı bir nefes aldım ama geri vermem çok uzun sürdü. Çünkü konuşacaktım ve bunu yapmak için yüzüne bakmayı tercih etmiştim ama bakışabileceğimizi hesaba bile katmamıştım.
Ne kadar da aptalım... Nasıl nefesimin kesileceğini fark edemem?
"Konuşalım... Konuşalım tabii." dedim etkisinden çıkmaya çalışırken. Uzun soluklu olacağı belli olan konuşmama "Ben," diye başladım ve duraksadım. Doğru cümleleri bul Chae. Doğru cümleler. "Başından beri." dedim.
Bu mu doğru cümle anlayışın? Baya da uzun solukluymuş.
Yüzümü buruşturarak göz temasımızı kestim ve kucağımdaki ellerimle bakışmayı tercih ettim.
Peki, bir şey merak ediyorum. Ben az önceki bakışmadan ötürü sarhoş muyum yoksa kucağımda gerçekten üç tane mi el var?
Elimi tutuyor...
Elimi tutuyor.
ELİMİ TUTUYOR!
Yüzüme bastıran ani sıcaklık eminim ki yanaklarımı kıpkırmızı yapmıştı. Ellerimi tutuyordu. Kucağımdaki ellerimi. Resmen tek eliyle iki elimi tutuyordu. Avuçlarında kaybolmuştu ellerim. Benim ellerimi, benim salonumda. Koltukta otururken, aslında başından beri ona aşık olduğumu itiraf ederken... Ellerimi tutuyordu.
Ellerin neden bu kadar soğuk? Seni sarıp sarmalamak istememe sebep oluyorsun.
Kafamı tedirginlik ile kaldırdığımda bakışlarımız tekrar buluştu ama zihnimdeki o puslu hava birden dağıldı. Gülümsüyordu.
"Hiçbir şey söylemene gerek yok aslında Chae," dedi diğer elini de kucağıma koyduğunda. Artık iki eliyle tutuyordu ellerimi. Düşünmemeye çalıştım yoksa konuştuklarına odaklanamazdım.
"Ben de."
Kaşlarım çatıldı. 'Ben de' mi?
Sen de, ne?
"Başından beri." diye cümlesini devam ettirdiğinde kalbim sanki daha hızlı atması mümkünmüş gibi hızlandı, ve hızlandı. Sesinin dışarıdan duyulduğuna bile kalıbımı basardım.
"Yani, şimdi sen, ben, ikimiz de... Başından beri mi?" diye toparlanmaya çalışarak sordum ona doğru. Vücudu artık tamamen bana dönüktü.
"Şimdi ben, sen, ikimiz de Chaeyoung. Başından beri."
Gülümsedim. Dudaklarım titriyordu, belki gülümseme dışında her şeye benziyordu yaptığım şey ama özünde buydu. Gülümsedim.