Selin'le biraz daha konuştuktan sonra daha doğrusu sorularını biraz daha cevapladıktan sonra zil çalmadan sınıfa çıktık. Sınıfta birkaç kız vardı. Oturmuşlar işleri güçleri yokmuş gibi milletin dedikodusunu yapıyorlar. Tamam arada bende yapıyo olabilirim ama dediğim gibi arada.
Selin soru sormadan yeterince hazzını alamamış olacak ki yeni bir soru sorma eğilimin de bulundu
"Huzur beni Berk'le tanıştırırmısın?" dedi.Ben yanlış mı duymuştum?
Selin galiba farkında değildi ama Berk'le aynı sınıftaydık.
Aynı sınıfta olmamıza rağmen cidden hala tanışmamışlarmıydı.
Saçma!
"Farkındamısın bilmiyorum ama Berk'le aynı sınıftasın. Nasıl tanışmadınız?" diye bir soru sordum bende. Selin ilk önce bir iç çekti sonra yüzündeki tüm gülümsemesi soldu "Berk bizimle muhattap olmaz. Erkek arkadaşlarıyla takılır okulda. Kız olarakta hani bilirsinya şu zengin havalı kızlar işte onlarla takılır okulda"Neden hiç şaşırmamıştım acaba?
Kapıdan içeriye girerken görmüştüm o kızları. Hepsinin yüzünde bir ton makyaj vardı. Etekleri nerdeyse yoktu. Berk'in böyle kızlarla takılabileceğini tahmin etmek çokta zor değildi aslında.
Sınıfa giren bir çocuğa takıldı gözlerim. Ben onu süzerken "Buğra" diye fısıldadı kulağıma Selin. Duvar kenarı en arkada oturuyordum. O ise orta sıranın en arkasına geçip oturdu. Hala onu izliyordum. İnsanlar kendilerine bakıldığını anlarlar derlerdi de inanmazdım. Buğra da bunu anlamış olacak ki arkasındaki duvara yasladığı kafasını çevirip bana baktı. Kafasını 'ne var' anlamında salladı. İşte o an kendime geldim. Hemen önüme döndüm. Hafifçe güldüğünü duydum. Ah şu alay dolu gülüşler... "O ego duvarı ile oturmak büyük işkence olsa gerek. Sana acıyorum" dedi Buğra. Sinirlerim şu anda hat safhadaydı. Bana acıdığını söylemişti değilmi?
Ani sinirimle kafamı ona çevirip"sen kendine acı" dedim.
İçeriye giren Berk ve arkadaşları durmuş öyle izliyorlardı. Sonra Buğra'nın şu sözleri doldurdu kulağımı "evlatlık olmak nasıl bir duygu acaba? Sende bu kadar etki yarattığına göre " .
İçimde fırtınalar kopuyordu. Oysa ne büyük heveslerle gelmiştim okula. Tabi ki burdakilerin beni hemen sevip aralarına alacaklarını sanmıyordum. Zaten öyle de bir niyetim yoktu. Ama evlatlık olduğumu bu kadar yüzüme vurmaları benim bile canımı acıttı.
"İnsanlıktan bu kadar aciz olmanı neye borçlusun? Evlatlık olmanın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyosun ya hani. Ben söyleyeyim sana bok gibi. Ama merak etme şu an ki durumum sende ki kadar kötü değil. Yalnız şunu unutma hiçbir zaman acınacak hale düşmedim ben. Sende olduğu kadar dibe de batmadım" deyip çantamı alarak ayaklandım. Koşar adımlarla sınıftan çıktım. Sınıfın kapısının önünde duran Berk'e çarparak çıkmıştım doğrusu. Koşarak okulun çıkışına geldim. Tam dışarıya çıkacakken koruma kolumdan tuttu"nereye küçük hanım. Ders saatlerinde dışarıya çıkmak yasak" dedi. Bir bu eksikti.Ne kadar yapmak istemesemde soyadımın verdiği saygınlığı kullandım "Kemal Cihangir'i tanıyosun herhalde" dedim korumaya. O sadece kafasını salladı. "Ben Huzur Cihangir. Gitmem gerek benimle konuşması gereken şeyler varmış" dedim. Tek kozum buydu ve onu da kullanmıştım. Allah sonumuzu hayır etsin.
Koruma birşey söylemeyince yine koşar adımlarla kendimi okulun dışına attım. İçimden öyle çok ağlamak geliyordu ki. 'Bir ağlasam gözyaşlarım sel olur' lafı şu anda bana ne kadar güzel uyuyordu öyle. Gözyaşlarımla ağlamamak için savaş verirken daha fazla dayanamadım ve gözyaşlarımın beni ele geçirmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSİZ YAPAMAM
Romance"Gitme... bırakma beni. Boşluğa düşerim tekrar. Unutma ben SENSİZ YAPAMAM"