Geceye

10 4 0
                                    




'Kızıl kuş! Kızıl kuş! Kızıl kuşum!'Gözlerim açıldığında bulanıklanaşan silik görüntüler yavaşça düzeldi. Yine rutubetli duvarlarımın arasındaydım.Ghast tarafından arkadaşlığı bitirilen Herobrien gibi hissediyordum. Galiba hala bir yerlerde olaylara espriyle yaklaşan bir tarafım vardı.Rahatlamam gerekiyordu,vücudum o kadar gergin ve aksiydi ki. Rahatlamam lazımdı,ra hat la mam.Gecenin karanlık örtüsü camdan içeri yansırken üstümdeki yorganı boynuma kadar çektim. Ay kızıla bürünmüştü. Parmaklarım eşofmanın lastiğinden mabedime sığınırken derin bir soluk çektim içime. Parmaklarım aranan suçluyla karşılaştığında suçlu kollarını arkasında birleştirdi ve teslim oldu. Sırtım yatakta havaya kıvrıldı.Suçlu yakalandığı ellerden kaçarken sığınacağı liman,mavi bir deniz ve kahverengi topraktı. Mavi ve kahverengi. İstiyordu.-Rüyamda yanı başımda kızıl bir kuş yatıyordu. Boynu benim olmadığım tarafa bakıyordu. Kanatları kırpılmış,tüyleri yolunmuş. Kızıllığında farketmediğim üstündeki kanıydı. Kanlar içindeydi. Çığlığım havaya karıştı. Kollarım görünmez bir iple sıkıca tutulmuş ona yardım etmeme izin vermiyordu. Kızıl kuş şekil değiştirmeye başladı. Havada çınlayan kahkaha sesi kusma isteğimi artırıyordu. Kuş büyüdükçe çıplak bir kadın bedenine dönüştü.Çığlık atarak uyanmıştım.Bazı insanların içinde,derinlerde bir yerde gün yüzüne kavuşmayı bekleyen küçük kötü sırları vardır. Bu sırlar benliğin arasında sıkışıp kalmış,değişen ruhun tabiatında ufak bir popülasyonda yer edinmiştir. Onca iyi türün arasında kaybolmuştur. Ta ki onu biri bulup açığa kavuşturuna kadar."Birkaç volt büyüklükte


beyaz toprak yağıyor


gökyüzünde


sarmalıyor kahverengiyi


mezartaşı süs niyetinde


eller açık


başı yerde


dik duramıyor


alnı yerde


avucunda deştiği sümbüller


yaprakları ezilmiş


isyan içinde


bir damla gözyaşı


birikmiş


elmacık kemiklerinin az üstünde


eşarp kara


gönlü kadar katran


akıyor


ağzında zehir


kusmuğunda boğuluyor


bir hıçkırık


iki hıçkırık


taşıyor arta kalan


sözlerinde


iki asır geçmiş


hala yerliyerinde


susuz





istekli


dirilmekte


harfler teker teker


artıyor


işkence stili


bağırsakları parlıyor


cam kırıkları


beyninden


delip geçiyor


istekli


dirilmekte


-
Aklıma doluşan sözcükler dudaklarımdan firar ediyordu. Uzun zamandır ilk defa şarkı söylüyordum. Eran karşımda mırıltıyla çıkan sesimi duyuyor bana bakınca gözleri elmas gibi parlıyordu.
"Sesini çok seviyorum,huzura kavuşmuş gibi hissediyorum." diyor beni kendine katıyordu farkında olmadan. Bahçeye çıkmama izin verilmişti bugün. Büyük meşe ağaçlarının orada dallarına kurulmuş bir salıncakta yan yana oturuyorduk. Hafifçe sallanan salıncaktan dolayı toprakla buluşan ayaklarım dikkatimi çekiyor başım eğik oraya bakıyordum.Gerçek sebebi ise Eran'a baktıkça gözümün önüne gelen Deniz ve Eran'a karşı hissettiğim suçluluk duygusuydu."Sessizsin?"Göğsüne sığınıp her daim orada kalmak istiyordum.
"Beni öper misin?"dedim kendimi bile şaşırtan bir istekle.Koyu kahverengi saçlarını gözünün önünden çekerken bana tarifi mümkün olmayan sıcak gülümsemesini sundu. Sonra dudaklarımız birleşti."Hala sensin." diyen yumuşak sesin ne demek istediğini anlamamıştım ama içime sabırsız bir mutluluk sızı vermişti bile.

O gün siyah pelerinli kızı gördüm,saatlerce onu takip ettim. İncecik belini sarmalamış pelerin,başına örttüğü tarafından dökülen sarı saçları,tanıdık geliyordu. O gün gördüklerimi kimseyle paylaşmamıştım,aldatılmıştım. Sevdiğim adam,erkeğim beni aldatmıştı. Gecenin bir vakti evden çıkıp ne idüğü belli olmayan insaların arasında,leş gibi ter ve döl kokusu ile dolaşırken,kulaklarımı çınlatacak müzik son ses iken yaptığının aynısını yapmaktı istediğim...Sf.39

Devamı için sayfayı çevirsemde yazar o cümlede yarıda bırakmıştı.-

doksan sekiz,doksan yedi,doksan altı,doksan beş,doksan dört,doksan üç,doksan iki,....Beyaz köpükler kulağımdan aşağı dökülüyor. Loş ışık kabinin aydınlanmasında yardımcı oluyor,bedenim çok hassas. Patlayacak,yok olacak gibi hissediyorum.Bir gıcırtı suyun akışını takip ediyor,gözlerim ardına kadar açılıyor. Temizlemek için vücudumu okşayan lif hareket etmeyi kesiyor.Bir gıcırtı daha yükseliyor. Perdeye yaklaşan gri siliüt kollarımı birbirine sarmamı sağlıyor,bacaklarım korkudan titiriyor. Ufak kabinde kullanabileceğim sert bir nesne arıyorum ama yok.Parmaklar perdenin kenarından tuttuğunda bende nefesimi tutuyorum. Çığlık atacakken ağzımı büyük iri eller kapatıyor. Deniz. Büyük bir rahatlamayla nefes koyuverecekken öfke beni esir alıyor. Beni nasıl korkuttuğundan haberi bile yok! Ne zamandır ziyaretime gelmiyor? Niye geldi?Sorularım yanıt bulamıyor çünkü tenimde bütünleşen parmaklar beni olduğum yere çiviliyor,ıslak saçları yüzüne yapışmış bedeni bedenimi yanına çekiyor.Bir bakmışım ki üstünde ne pantolonu ne de tişörtü var. Ben ise anadan doğmayım karşısında. Soğuk buhardan ıslaklaşan mermere dayıyor beni. Nefes bile alamadan sömürüyor dudaklarımı,sabah Eran'ın öptüğü gibi değil. Yumuşak hiç değil. Baskıcı. Bedenimi yönlendiren ben,bir başkasıyla yer değiştiriyorum. İçimi dolduran Deniz'e sıkıca sarılıyorum. Geceye sadece ikimizin inlemeleri karışıyor.

Kızıl KuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin