19. BÖLÜM

37 8 0
                                    

Açmış olduğum kapıyı kapatarak yine salona doğru yol aldım. Tam koltuğa oturacağım sırada Melek, "Aslı oturma," dedi.
  
Endişeyle yerimden sıçrayarak, "Ne oldu Melek?!" dedim.
  
"Televizyonu açar mısın?" Dudağının kenarında oluşan tebessüme şaşkınlıkla baktım.
  
"Ne yapıyorsun sen ruh hastası?" dedim. "Ödümü koparttın."
  
"Bir şey olmaz ya, televizyonu açar mısın?"
  
"Açarım Melek... Açarım."
  
Melek'ten hiç gözümü ayırmadan televizyonu açtım. Koltuğa oturduğumda Melek, hâlâ bana bakıp gülüyordu.
  
"Ya niye gülüyorsun?" dedim.
  
"Bilmiyorum... Gülmeyeyim mi?" dedi.
  
"Gül, gül de... Bu kadar güzel gülme."
  
"Yok, sen gerçekten bana yürüyorsun," dedi Melek kahkahalar içerisinde.
  
"Saçmalama," dedim. "İnsan arkadaşına güzel gülüyorsun diyemez mi?"
  
"Diyebilir."
  
"O zaman bu cümledeki yanlış kelime ne? Ben anlamadım."
  
"Yok yanlış kelime falan."
  
"İyi, sevindim. Bu arada ikimiz de kızız. Nasıl yürüyeyim ben sana?"
  
Melek dudağının kenarını büzüp bana bakarak gülmeye başladı. "Ya şaka yapıyorum Aslı," dedi. "Her şeye bu kadar alınma."
  
"Rica ediyorum bir daha şaka falan yapma. Herkes şaka yapsın ama sen yapma. Hem alınmıyorum, nereden çıkarttın? Böyle saçma sapan bir soru için alınacağımı mı zannettin?"
  
Yerimden kalktım. "Su içmeye gidiyorum. İstiyorsan sana da getirebilirim," dedim Melek'e bakarak.
  
"Aslında iyi olur," dedi.
  
Hızlı bir şekilde mutfağa gidip su içtim. Melek için bir bardağa su koyup salonun yolunu tuttum. Bardaktaki suyu Melek'e uzattığım sırada babam odasından çıkıp geldi.
  
"Uyandın mı?" diye sorduğumda Melek kolumu vurup, "Uyandığını gördüğün kişiye uyandın mı diye bir de soruyor musun?" dedi.
  
Melek'e, "Ne olmuş?" diyerek yüzümü tekrardan gelip koltuğa oturan babama çevirdim.
  
"Nereye gidiyorsun?" dedim.
  
"Okulunuzun müdürü aradı. Okula gelmem gerektiğini söyledi. Önemli bir şey konuşacakmış onun için hazırlandım. Haydi siz de hazırsanız çıkıyoruz."
  
"Nereye baba? Biz gelmiyoruz," dediğimde Melek sevinçle babama bakıp, "Geliyoruz," dedi. "Hadi hemen çıkalım."
  
Bir kalkıp havaya uçmadığı kalmış olan Melek'e şaşkınlıkla baktım. "Biz niye gidiyoruz?" dedim.
  
"Bu işin niyesi falan yok Aslı," dedi. "Gidiyoruz zaten."
  
"Ne demek gidiyoruz zaten? Ben gelmiyorum ki."
  
"Aslı, ne demek sen gelmiyorsun?"
  
Çekişmeli konuşmamızı babam bozdu. "Hadi kızlar, gidip geleceğiz zaten. Hem sizin için de bir değişiklik olur."
  
İstemeye istemeye ayağımı yere vurdum. Melek'in sandalyesini odasından getirip Melek'e oturması için yardım ettim. Önümüzden giden babamı takip ettim. Beraber arabaya binerek hızlı bir şekilde okulun yolunu tuttuk. Arabayı süren Kemal'di. Ben ve Melek arkada, babam ise önde oturmuştu. Kısa bir süre içerisinde nihayet okula varabildik. Okulun içerisine girer girmez bütün bakışlar bizi buldu. Şaşkın bir şekilde aralarında konuşup bize bakıyorlardı. Babam bana bakarak, "Kimseye bir şey söylemek zorunda değilsin," dedi. "Ben müdürün odasına gideyim hemen geleceğim, siz beni bekleyin olur mu?"
  
"Olur baba," dedim.
  
Şu an nereye gideceğimi bilmiyordum. Uzaktan bizi izleyen Ali babamın yanımızdan gitmesi için saniyeleri sayıyor gibiydi. Babam uzaklaşır uzaklaşmaz koşarak yanımıza geldi.
  
"Güzellik," dedi. "Az önce yanında olan yeni okul sahibi miydi? Yoksa bana mı öyle geldi?"
  
"Güzellik mi?" dedim gözlerimi kısarak.
  
"Sen şimdi oraya mı takıldın? Sorduğum soruya cevap vermeyecek misin?"
  
"Cevap vermek zorunda mıyım?"
  
"Değilsin de, o gün evinize geldiğimizde yeni okul sahibini tanımıyorum demiştin. Şimdi kalkıp adamla birlikte okula geliyorsun."
  
"Babam," dedim biraz sinirli bir şekilde. "O kişi benim babam."
  
Kahkahalar içerisinde gülmeye başladı. "Sizin soyadınız bile aynı değil kızım. Nasıl baban?"
  
"Her şeyi de kurcalama Ali."
  
"Sen ciddi misin?" dedi yüzünde ciddi bir ifade belirirken.
  
"Evet Ali," dedim. "Ben gayet ciddiyim."
  
Kısa bir süre sonra, "Ben babamın yanına gideyim," diyerek Ali'nin yanından ayrıldım. Melek'in sandalyesini iterek ağır adımlarla müdürün odasına doğru gittiğim sırada babam odadan çıkıp gülümseyerek bize doğru geldi. Bulunduğum yerde duraksayıp babamın yanımıza gelmesini bekledim. Başımı öperek, "Kızım," dedi.
  
Tam da o an bütün gözlerin üzerimizde olduğunu hissedebiliyordum. Ama takmadım, ne de olsa Mehmet Kalpsiz benim babamdı ve yakında herkes bunu öğrenecekti. Okuldan çıktık. Hızlı bir şekilde arabaya binerek evin yolunu tuttuk. Direksiyondaki yine Kemal'di.
  
"Ne dedi müdür?" diyerek babama baktım.
  
"Bu akşam okul arasında bir gece hazırlamayı planlıyormuş," dedi. "Böyle, nasıl desem? Parti gibi bir şey sanırım."
  
"Okulda mı?" dedim şaşkınlıkla.
  
"Evet, bu gece okulda. Ve sizi ben götüreceğim."
  
"Bizi mi?"
  
"Kızım, bu okuldaki bütün son sınıfların katılması gereken bir parti. Mecburen siz de gitmelisiniz. Bir yıldır okula doğru düzgün gittiğiniz yok."
  
"Gideriz Mehmet amca," diyen Melek'e bakıp, "Gideriz mi?" dedim. "Mehmet amca mı?"
  
"Evet Aslı," dedi.
  
"Evet mecburen gitmelisiniz," diyen babama bakıp hiçbir şey demeden bakışlarımı arabanın camından dışarıya yönelttim. Hiçbir şey görünmemesi üzerine elimle camı sildim. Sildiğim yerden eve gidene kadar dışarıyı izledim. Eve geldiğimizde Kemal, Melek'i arabadan indirerek tekerlekli sandalyesine bindirdi. Kemal ve Melek önde, ben ve babam ise arkada onları takip ederek eve girdik.
  
Babam koluma dokunarak, "Asma suratını kızım," dedi. "İstemiyorsan gitmeyebilirsin."
  
"Hayır baba," dedim. "Melek için olsa bile gideceğim, gitmeliyim."
  
"Tamam kızım, hadi siz odalarınıza geçip akşama kadar dinlenin. Dün gece hastanede uyuyamadın. Hadi, şimdi beni kırmayıp gidip dinlen. Kemal, Melek'i odasına bırakır zaten."
  
"Tamam baba," diyerek odama gittim. Yatağıma uzandım. Gerçekten çok yorgundum. Gözlerimi kapatarak uyudum. Odamın kapısının çalması üzerine uykudan uyandım. İlk önce telefonumdan saate baktım. Saat 16.55 geçiyordu. Yatağımdan kalkıp oturdum. Kapıyı çalan babamdı. Odama girerek elindeki kutuyu yatağımın üzerine bıraktı. Kutuyu görür görmez tanıdım.
  
"Bu annemin elbisesinin içinde olduğu kutu değil mi?" dedim.
  
Babam hemen yanıma oturarak, "Evet kızım," dedi.
  
"Neden getirdin?"
  
"Bu elbiseyi bu gece okuldaki partide giymeni istiyorum."
  
Kendimi biraz geriye doğru çektim. "Hayır," dedim. "Ben bunu giyemem."
  
Babam elini elimin üstüne koydu. "Bak kızım," dedi. "Annen burada olsaydı eğer bunu giymene çok sevinirdi. Kırmızıdan nefret ettiğini biliyorum. Israrla bu elbiseyi giymelisin de demiyorum, annen için giy, sadece annen için..."
  
"Kırmızıdan nefret ettiğimi nereden biliyorsun?" dedim.
  
"Melek söylemişti."

BANA ÇOCUKLUĞUMU VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin