4. BÖLÜM

321 18 2
                                    

Sabah erkenden uykudan uyandım. Elimi ve yüzümü yıkamak için yataktan kalktığım sırada gözüm duvardaki yazıya takıldı. O da neydi öyle? Tam karşımdaki duvarda büyük harflerle, "ASIL SAHNE ŞİMDİ BAŞLIYOR. İNAN BANA İNTİKAM GÜZEL ŞEY," yazıyordu.
  
Kim, ne amaçla bunu yazmıştı? Bulunduğum yerde gözümü duvardan ayırmadan, "Sen de inan bana intikam aptalların işidir. Duydun mu beni? Elinden geleni ardına koyma," dedim alaylı bir ses tonuyla.
  
Tam o sırada telefonum çalmaya başladı. Arayan Melek'ti. Telefonu açıp, "Günaydın," dedim boğuk bir ses tonuyla.
  
"Günaydın Aslı. Ben sana bir şey diyecektim. Biz bugün kahvaltıyı dışarıda mı yapsak? Sana vereceğim müjdeli bir haberim var. Tabii ki senin için de uygunsa."
  
"Benim için hiçbir sorun yok. O zaman ben hazırlanıp size geleyim. Oradan beraber gideriz olur mu?
  
"Şey ona gerek yok," dedi Melek neşeli bir ses tonuyla. "Ben zaten kapının önündeyim. Sen hazırlan gel."
  
"Peki o zaman. Beş dakikaya geliyorum."
  
"Bekliyorum."
  
Hazırlanıp aşağıya indim. Melek ile birlikte yola koyulduk. Son derece iyi gözükmeye çalışıyordum.
  
"Neslihan teyze ve Fikret amca nasıllar?" diye sordum.
  
"Gayet iyiler. Biliyorsun babamın işleri hiç bitmiyor. Yine her zamanki gibi bir seyahate çıkması gerekiyordu. Bu sefer annemi de götürdü. Hatta benim de onlarla gitmem için baya ısrar ettiler ama ben gitmedim."
  
Ellerimle Melek'in omzuna dokundum. Küçük bir tebessüm ettim. Tam o sırada Melek'in telefonu çalmaya başladı. Arayan bir numaraydı.
  
"Efendim," dedi Melek kaşları çatık bir vaziyette.
  
"Merhabalar, Melek Yıldızhan'la mı görüşüyorum acaba?"
  
"Evet, buyurun benim."
  
"Tekrardan merhabalar Melek Hanım. Ben komiser Ali Yılmaz. Anne ve babanız uçağın düşmesi nedeniyle hayatlarını kaybettiler. Henüz uçağın hangi sebeple kaza yaptığını bilmiyoruz. Bu feci kaza nedeniyle anne ve babanız ile birlikte uçakta bulunan bütün yolcularımız hayatını kaybetti. Başınız sağ olsun."
  
Anlamsız gözlerle Melek'e bakıyordum. Melek gözleri dolmuş bir vaziyette kıpırdamadan yere bakıyordu. Melek'in yüzünü iki elimin arasına aldım.
  
"Melek ne oldu? Cevap versene bana. Bir şey mi oldu? Yüzüme bak lütfen. Hadi yalvarırım cevap ver bana. Lütfen susma. Arayan kimdi? Ne dedi?"
  
Meraktan kafayı yemek üzereydim. Melek yüzüme bile bakmıyordu. Kısa bir süre Melek'in bir cevap vermesini bekledim. Dudakları titriyordu. Bir şeyler fısıldıyordu. Kulağımı dudaklarına yakınlaştırdım.
  
"Annem ve babam ölmüş Aslı..." Kekeleye kekeleye bu cümleyi tekrar ediyordu. Gözlerimden gelen gözyaşı seline engel olamadım.
  
"Sen şaka yapıyorsun değil mi? Annen ve baban yaşıyor... Bu  bir oyun değil mi? Değil mi Melek? Susma! Cevap ver bana. Sen... Cevap ver bana Melek."
  
Melek'in yüzünü iki elimin arasına almış bana cevap vermesi için yalvarıyordum. Birden bütün benliğini serbest bırakarak yere çöktü.
  
"Benim annem ve babamın öldüğünü söylüyorlar Aslı," dedi. "Yalan söylüyorlar değil mi? Benim annem ve babam bir saat öncesine kadar yanımdaydı. Beni bırakamazlar değil mi? Onları beklediğimi biliyorlar."
  
Melek'e bakınca canım o kadar çok yanıyordu ki... "Keşke," dedim kendi kendime. "Keşke ölseydim de Melek'in bu kadar acı çektiğini görmeseydim."
  
Melek'in yanına çöktüm. Ağlamama engel olmaya çalışıyordum.
  
"Biliyorum," dedim Melek'in gözlerine bakarak. "Biliyorum şu an nasıl duygular içerisinde olduğunu. Biliyorum şu an zamanın senin için durduğunu, boğulacakmış gibi olduğunu. Biliyorum şu an canından can gittiğini ve ben şimdi nasıl yaşayacağım düşüncesi içerisinde kaybolduğunu biliyorum. Ama yaşıyorsun Melek. Öldüm zannediyorsun ama yaşıyorsun. Bak bana ben öldüm mü? Her an aldığım her nefeste boğuluyormuş gibi hissediyordum ama olmadı Melek, ölmedim ben. Her insan ağlar. Çünkü her insanın boğulduğu bir acısı var, her insanın bir yenilgisi var. Bak etrafına bir biz kaybetmedik ki sevdiklerimizi, bir biz acı çekmedik ki."
  
"Ama Aslı, sen böyle davranmadın ki. Sen kendin demedin mi geçmiyor diye? Sen kendin demedin mi meğerse bir insanın yokluğuna alışmak ne kadar da zormuş diye?"
  
"Biliyorum öyle dedim ve hâlâ düşüncemin arkasındayım. Evet, acısı geçmiyor. Evet bir insanın yokluğuna alışmak çok zor geliyor. Peki söyler misin bana, ben ağladım da elime ne geçti? Babaannem geri geldi mi? Hatta bir hafta falan değil bir ömür boyu ağlasaydım babaannemi geri getirebilecek miydim? Sen de çok iyi biliyorsun ki geri getiremezdim. O zaman gözyaşı dökmek niye?"
  
Melek bakışlarını gözlerimden kaçırdı.
  
"Aslında doğru söylüyorsun," dedi. "Hiçbir güç bir daha babamı ve annemi geri getiremez. Ne ömürlük bir gözyaşı ne de bir mucize. Ama Aslı bu kadar kolay mı peki? Gözyaşı dökmeyeceğim deyip de dökmemek bu kadar kolay mı? Gözlerim beni dinler mi? Ya da kalbim, söyler misin kalbim beni dinler mi? Bu acı geçti dediğimde geçer mi? Ya da bu boşluk hemen dolar mı sahiden?"
  
Ne diyeceğimi, ne şekilde bir cevap vereceğimi bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı, Melek'in canının yanması benim de canımı yakıyordu. Ben Melek'in böyle gözlerimin önünde acı çektiğini görmek istemiyordum. Bu, bu anlatılamaz bir şeydi. Gözlerimin önünde geçen her saniye daha fazla yok oluyordu ve ben buna engel olamıyordum. Melek'in bakışlarını devirdiği yere bakışlarımı yönelttim.
  
"Evet," dedim. "İçindeki boşluğu dolduramazsın biliyorum. Bunu ben de beceremedim. Bu acı geç dediğinde de geçmez bunu da biliyorum. Ben seni anlıyorum Melek. Ama yapma böyle. Yalvarırım kendini bu kadar mahvetme. Ben, ben seni böyle görmek istemiyorum. Canım yanıyor. Yalvarırım ağlama. Acını içine göm ve yüzüme gül. Söylediğim şey çok zor biliyorum ama bunu yapmalısın Melek. Ben yapmaya çalışıyorum, bunu sen de yap. Kimse bizim mutlu olmamızı istemiyor. Aslında herkes yıkılacağımız anı bekliyor. Sen herkesin seni böyle mi görmesini istiyorsun? Böylesine yıkık, böylesine mahvolmuş bir şekilde mi görünmek istiyorsun? Bunun hoş gözüktüğünü mü zannediyorsun? Sen güçlü gözükeceksin. En çok da bunu kendine kanıtlamak için yapacaksın. Sen güçlüsün. Evet güçlüler de ağlar ama insanlara bunu göstermezler. Çünkü hiç kimse bizim gözyaşımızı görmek zorunda değil. İnatlarına gülümseyeceksin. Biz onları kaybetmedik. Onlar hâlâ bizimle. Şimdi sana soruyorum, bunu yapabilir misin Melek? En çok da annen ve baban için mutlu olabilir misin?"
  
Susarak Melek'in bir cevap vermesini bekledim. Yaklaşık yarım saat kadar Melek tek bir kelime bile etmedi. Kıpırdamıyordu. Yüzü donuktu, teni bembeyaz olmuştu.
  
"Tamam Aslı," dedi. "Bunu kendimi kendime kanıtlamak için yapacağım. Ben anne ve babam için, sırf onlar üzülmesin diye ağlamayacağım. İçim kan ağlasa bile gülümsemeye çalışacağım. Kalk hadi, yere çökmüş bekliyoruz. Neyi bekliyoruz? Kalk hadi evimize gidelim."
  
Melek'in elinden tutarak ayağa kaldırdım. Birlikte eve doğru yola koyulduk. Her ikimiz de biliyorduk, mutlu olmak gülümsemek değildi. Sadece mutluymuş gibi görünerek kalplerimizin çığlıklarını susturabilecek miydik? Ya da hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek miydik? İkimiz de derin düşünceler içerisinde eve doğru yol alırken Melek bir anda bulunduğu yerde duraksadı ve gözlerini gözlerime dikti.
  
"Söyler misin bana?" dedi. Sesi kendini iyi göstermeye çalışıyordu. "Biz şimdi böyle her şeye, herkese inat güleceğiz; her şeye, herkese inat dimdik ayakta duracağız falan ama ben kendime engel olamıyorum Aslı. Ben güçlü değil miyim bilmiyorum ama bu, bu çok başka bir acı. Geç diyorsun geçmiyor, gözlerine sus artık yeter ağlama diyorsun dinlemiyor. Her an gözlerinin önünde başka bir anı canlanıyor. Babanın gülümsemesi, annenin gülümsemesi kaybolmuyor ve bunu bir daha göremeyecek olmak daha da fazla acı veriyor. Benim şu an canımdan can gidiyorken ve ben nefes bile alamıyorken ayakta dimdik durmayı nasıl başaracağım Aslı? Bu söylediklerimiz, inandıklarımız aptallık. Ya annem öldü benim. Benim babam öldü. Ne saçmalıyoruz ki biz. Benim canımdan can gidiyor şu an. Şuram var ya kanıyor Aslı. Yüreğim paramparça oldu benim. "
  
Gözyaşları içerisinde Melek'i izliyordum. Canımdan daha çok sevdiğim arkadaşımı böyle hıçkırıklar içerisinde ağladığını görünce âdeta mahvoluyordum. Söylediğime inanmadığım hâlde, "Bu da geçecek," dedim Melek'e sarılarak.

BANA ÇOCUKLUĞUMU VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin