cheesy

258 29 11
                                    

"Dalga mı geçiyorsun?"

Cherry önündeki soğuk kahvenin pipetini dişlemeyi bırakıp başını olumsuz anlamda salladı. Sungchan'ı uzun zamandır görmediği için fakültede yakaladığı gibi favori kafesine getirmişti.

Olan biten tuhaf bütün şeyleri anlatması gerekiyordu ve baştan başlayarak saklamadan her şeyi anlatmıştı. Sungchan yarısında sıkılıp onu susturmaya çalışsa da Cherry'de onu susturmuş ve bütün detayları vermeye devam etmişti.

Sonunda ilgisini çekmiş olmalı ki kayda değer bir tepki vermişti. Cherry arkasına yaslanıp kollarını birleştirirken Sungchan eli ağzında gözlerini bir yere kilitlemiş düşünüyordu. Cherry onun dinlediklerini sindirmesini beklerken kahvesini bitirmişti bile.

"Hepsini geçtim, tomografi tarihi ne zaman? Ne oldu lan birden?" Sungchan bütün anlattıklarının içinden en can sıkıcı olanını seçtiğinde Cherry iç çekti.

Hastaneye gidip döndüğünden beri aynı olayı birkaç kere yaşamıştı. Normal olmadığının farkındaydı ama çoğu hasta gibi korkusundan dolayı bunu reddetmeyi tercih ediyordu. Ne kadar normalleştirmeye çalışıp birilerinden saklasa da nereye kadar böyle giderdi bilmiyordu.

"Of boş ver. Bir şey çıkacağından değil, benim korkaklığım." Sungchan ona inanmasa da üstelemeden konuyu kapatmış, o da kendisiyle alakalı birkaç şey anlatmıştı. İkisi de kafeden ayrılıp yolun yarısına kadar birlikte yürüdükten sonra ayrılmışlardı.

Cherry eve yürürken bütün düzenini düşünüyordu. Hastaneden kötü bir haber alması durumunda ne yapardı emin değildi. Annesinden bu zamana kadar hiçbir şeyi saklamamıştı ama zaten ondan uzaktayken belki de iyileşene kadar söylemezdi. Onun haricinde bilmeyi hak eden kardeşi ve Sungchan vardı ama kimseyi endişelendirmek istemiyordu.

Başını salladı. Şimdiden en kötüyü düşünmeye gerek yoktu. Belki de radyasyon veya stres gibi basit bir neden ortaya çıkacaktı. Çantasını omzuna iyice yerleştirirken binanın dış kapısını ittirdi.

Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken gözü Jeno'nun kapısına takılmıştı. Hastane olayı olalı 1 hafta oluyordu ve aniden gelen baş ağrıları dışında her şey eskisine dönmüştü. Jeno'yla da tek kelime konuşmamışlardı. Merdivende durduğunu arkasından gelen adım sesleriyle fark ettiğinde bir saniyeliğine oraya döndü.

"Ne o, beni mi özledin? Kapıma bakmaktansa çalsana." Jeno'ya yakalandığını fark ettiğinde dudaklarını birbirine bastırdı. Son bir aydır sürekli duraklayıp düşündüğünü yeni yeni fark etmeye başlamıştı. Çok düşünmeyi durdurmalıydı.

"Git işine Jeno." Jeno durduğu yerden ilerleyerek kendi kapısının önüne geldiğinde dönüp Cherry'e baktı. Cherry anahtarını çıkarırken üstündeki bakışları hissederek ona dönmüştü. 'Ne var?' dercesine başını salladığında Jeno boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Bu senin." Gözlerini kaçırıp elindeki küçük poşeti tek eliyle uzattığında Cherry kaşlarını çatarak az önce bulduğu anahtarı geri çantasına attı. Uzatışında bariz bir tereddüt vardı. Elini uzatıp poşeti aldığında Jeno ellerini ceplerine koyup göz temasından kaçınmaya devam etmişti.

Poşetin içinde o gün konuşurken arada bahsettiği birkaç kitap vardı. Ve o kadar eski duruyorlardı ki Cherry basımlarına bakınca şok olmuştu. Fazla ünlü kitaplar olmasalar da ilk veya ikinci, üçüncü basımlarını bulmak zor olmalıydı. Öncelikle Jeno'nun bu kadar küçük detayları hatırlaması, üstüne gidip sahaftan bunları bulmaya çalışması ve zor bulunan kitaplar olmasına rağmen efor sarf etmesi Cherry'i fazlasıyla mutlu etmişti.

"Gerçekten sürprizlerle dolusun Lee Jeno. Çok teşekkür ederim." Gülümseyerek Jeno'ya bakarken Jeno'da gülmüştü. Az önceki aksi halinden eser kalmamış gibi duruyordu.

"Herkes öyle der Lee Cherry." Cherry kaşlarını çatıp anahtarı bu sefer kapıda bırakarak ona döndü.

"Soyadım Lee değil." Jeno'da kapısını Cherry'le aynı zamanda açıp son kez arkasına döndü.

"Biliyorum soyadımla ismin uyuyor mu diye baktım." Cherry kendini tutamayıp güldüğünde ikisi de içeri girmişti.

"Cheesy."

when the party's over [lee jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin