Cherry kasiyere teşekkür edip marketten koşarak çıktı. Son bir haftadır o kötü baş ağrısını hiç yaşamamıştı ve bu yüzden bunu kutlamayı düşünüyordu. Alkol kullanmaktan hoşlanmazdı ama evde yapabileceği kokteylleri denemek istiyordu. Zaten günün birinde deneme şansı kalmayacaktı.
Bütün pasta malzemelerini koyduğu poşetini bileğine takıp sallaya sallaya evin yolunu tuttu. Pastayı yaptıktan sonra Jeno'yu da çağırmayı düşünüyordu. Sungchan'ı çağırmıştı ama çok yorgun olduğunu söyleyerek reddetmişti. O yüzden Jeno'yu çağırıp yalnız kalmamayı planlamıştı.
Bugün ekstra mutlu olduğu için neredeyse gülerek binaya girerken kimsenin onu görmemesini umuyordu. Bütün yolu küçük bir çocuk gibi zıplayarak gelmişti resmen. Zaten ev sahibiyle ilişkileri zayıftı ve birde birileri deli olduğunu iddia ederse kalacak evi kalmazdı. Market poşetini iyice koluna takıp dış kapıyı ittirdi. Anahtarını çantasına atarak binaya girdiğinde akşam soğuğunun ne kadar arttığını fark etmişti.
Poşeti tekrar eline alıp merdivenleri çıkmaya başladı. Binadan sesler geliyordu ama komşuları olduğunu düşündüğü için takılmamıştı. Bir kat daha yukarı çıktığında gelen seslerden birinin Jeno'ya ait olduğunu fark etti.
Tam merdivenin köşesinde durduğunda iki kişiyi görebiliyordu. Arkadaşlarından biri olduğunu düşünerek ilerlemeye devam etti. Merdivenlerin son kısmına gelmeden köşeyi dönerken bir kızı Jeno'nun önünde görünce tanamen durdu.
Kız önce elleri onun omuzlarındayken gülmüş, sonra elini tutup içeri çekmişti. Arkalarından kapıyı kapattıklarında Cherry öylece kaldı.
Derin bir nefes alarak gördüklerinin onu etkilememesini diledi. Bu sefer biraz daha ağır adımlarla kapısının önüne ulaştığında çantasına attığı anahtarı bulup içeri girdi. İçeri girdiğinde artık pasta yapmaya enerjisi kalmadığını çok iyi biliyordu. Öyle davranmazsa bile öyle olduğunu bilmek onu pastadan da kutlamadan da vazgeçirmişti. Işıkları açmadan salona geçip koltuğa oturdu. Yanına bıraktığı poşeti gözüne çarptığında kendi kendine burukça gülümsedi.
Kimi kandırıyordu ki, hiçbir şey toz pembe değildi. Belki de birkaç ay içinde ölecekti ama az daha Polyanna gibi bir haftadır beyninde ki tümörün canını yakmamasını kutlayacaktı. Başını eğip ne kadar acınası olduğuna güldü. Jeno konusunda ne düşünüyordu bilmiyordu. Ona karşı hisleri olması neyi değiştirecekti? Bencillikten başka bir şey değildi.
Jeno'yla sevgili olsalar bile Cherry sadece son zamanlarını onunla mutlu geçirebilecek ve gittiğinde arkasında koca bir enkaz bırakacaktı. Yani aslında Jeno'yu başka biriyle gördüğüne üzülmesi değil, sevinmesi gerekirdi. Sonuçta aralarında bir şey olmadan başka birini bulması ve onunla mutlu olması hepsi için daha iyi olurdu.
Dudaklarını birbirine bastırarak ayağa kalktı ve poşeti de eline alarak birkaç adımda mutfağa gitti. Pasta malzemelerini tek tek dolaba kaldırırken gözü farklı şeylerde kullanmak için aldığı içkilere takıldı. Eninde sonunda ölecekti, madem birini sevmesine izin yoktu, o zaman farklı şeyler deneyebilirdi. Hem tam zamanıydı.
İki şişeyi de alıp salona geri döndü. Işıkları açtıktan sonra yan taraftan gelebilecek herhangi bir sesi duymamak adına müzik açıp sesini fulledi. Bugün gerçekten komşularını düşünmek istemiyordu.
Koltuğa oturduğunda aklında sadece birkaç bardak içmek varken koltuktan kalktığında iki şişeyi de tek başına bitirmiş olduğunu görüp güldü. Hayatında bir ilki daha yaşamıştı ve bu tür şeylerin onu mutlu edeceğini hiç düşünmezdi. Şişeleri çöpe götürürken müziğin sesini iyice sonuna kadar açıp etrafına baktı. Yalnızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when the party's over [lee jeno]
Fanfiction"Yani Jeno, hiçbir zaman elden ayaktan düşmeyeceğim ve "Her şey güzel." dediğin anda, hiç istemeden buralardan gitmiş olacağım. Bu seni diğer seçenekten çok daha fazla üzecek çünkü fark etmeyeceksin. Ben arkamda enkaz bırakmak istemiyorum. Bunu başa...