feeling complete

218 24 6
                                    


Kırılan vazo parçalarına baktı. Yaklaşık beş dakikadır orada oturuyor ve kırık cam parçalarına bakıyordu. Kendiyle bağdaştırabileceği tek bir yanı yoktu ama vazonun kırılması onun içinde bir şeyleri dağıtmıştı. Toparlamıyordu, ikisini de.

Akan gözyaşlarını silip ayağa kalktı. Zamanının az kaldığı düşüncesi her geçen gün onu daha çok korkutuyordu, artık buna katlanamıyordu. Tek başına olmak istemiyordu, kendine acımaktan nefret ediyordu. Acınası olduğunu düşündüğü her an yerine ölmeyi tercih edebilirdi.

Bir süpürge ve faraş getirdi balkonundan. Az önce koluyla yanlışlıkla devirdiği vazonun içindeki çiçeği alıp kenara koydu. Kırılan cam parçalarını süpürge yardımıyla toplayıp çöpe götürdü ve tekrar göz yaşlarını silme ihtiyacı hissetti. Evinden de kendinden de bir parça kopmuştu resmen. Bundan neden bu kadar etkilendiğini anlamamıştı.

 İki gündür gelen ani baş ağrıları bunun sebebi olabilirdi. Yeryüzünde cehennemi yaşıyor gibi hissettiriyordu, onun bir tık hafifi ise her ağrıdığında ölüyor olduğunu sanmasıydı. Elini saçlarından geçirip son birkaç haftadır hep orada duran suyunu eline aldı. İlaç içmekten nefret ederdi önceden ama şimdi mecburdu.

 Tam iki gün önce tek başına oturduğu kafede Jeno'nun adını duymuştu. İmkansız olduğunu düşünse de iç dürtüsüne engel olamamış ve laptopını toplayıp dışarı fırlamıştı. Tahmin ettiği gibi hiç kimseyi bulamamıştı ve bunun için kendine oldukça sinirlenmişti çünkü ona muhtaç kalmak istemiyordu. Onu kendi elleriyle göndermişti çünkü bunun en iyisi olduğunu düşünmüştü. En azından Jeno için.

 Kendisi zorlanıyordu, çok zorlanıyordu. Jeno'ya bu kadar alıştığını o gidene kadar asla fark etmemişti ve gitmiş olması onu derinden üzüyordu. Bu uzun zamandır kendine itiraf edemediği bir şeydi ama apaçık ortadaydı. Çoğu şey daha zor geliyordu artık ona.  Bir şeyleri tek başına atlatmak istemiyordu, bunu hak etmiş miydi ki?

 Kendisini birden o an ne yapıyor olabileceğini düşünürken buluyordu. Hala o kızla görüşüyor muydu, artık sevgililer miydi? Gitmek de onun için zor olmuş muydu? Cherry'i düşündüğü bir an olmuş muydu ya da? En önemlisi yan komşusuyken ondan saklanmayı nasıl bu kadar iyi başarıyordu?

 Başını sallayıp kurtuldu düşüncelerinden. Yaz tatili geliyordu ve Cherry'nin güzel planları vardı. Belki de bir yerlerde çalışmaya başlamalıydı. Belki birileriyle tanışır ve onlara hastalığından asla bahsetmeden zaman geçirirdi. Oradan ayrıldığında ise sadece eğlendiği ile kalırdı. 

 Kendi kendine gülümserken omzunu kaldırıp indirdi. Planı sevmişti. Zaten garsonluk hayatının bir döneminde deneyimlemek istediği bir meslekti. Su bardağını bıraktığı sehpadan gözlüğünü aldı ve bilgisayarının başına geçti. 

 Radyasyon iyi gelmese de iki saat kadar dizi izlemişti. Etraf karardığından tavanın dört bir kenarında saklı ışıklarını açarak salonu aydınlattı. Laptopı kenara bırakıp ayağa kalktı ve kaslarını kendine getirmek adına gerindi. Akşam yemeği yemeliydi.

 Çalan zil sesiyle gerinme pozisyonunda kalıp gözlerini kapıya çevirdi. Binalarına kapıcı tutmalarına hala alışamadığından kalbi teklese de bu saatte çöpleri almaya geldiğini biliyordu. Gözlüğünü çıkarıp eski yerine koydu.

 Hızlıca kapıya ilerleyip yolda sağdaki duvarda bulunan küçük aynasından kendine baktı. Çöpleri hazırlamamıştı o yüzden ona birkaç dakika verse iyi ederdi. Beklettiği için bakmadan kapıyı açtı.

 "Siz yukarı kata çıkın, inerken ha-"

 Kolundan tutulmasıyla sözü yarıda kesildi. Kimin geldiğine bile bakmadan kapıyı açar açmaz geri salona yönelmişti. Mutfağa geçecek ve poşetleri düzeltecekti. Gelen kişi kolundan tutup onu kendine çekmeseydi...

 Ani hareketiyle gelen kişiye doğru çekilmişti. Geriye çekilip bakma fırsatı bulmadan sarılmış olduğu kişinin elini saçlarına koyup engellemesiyle kaldı. Durdu. Bu kokuyu biliyordu. Kalbi deli gibi bir hızla çarpmaya başlarken kendini durdurmak ve ondan kopmak için zaten çok geç olduğunu fark etti. 

 İki hafta öncesine götüren parfüm kokusuyla gözlerini kapattı. Evine dönmüştü.

  "Özür dilerim." 

 Tam iki hafta sonra sesini duymasıyla ve birkaç gündür çektiği fiziksel acıların etkisiyle hıçkırdı. Bugün yaşadığı küçük çöküşün etkisi de çoktu. Elini ağzına bastırırken ne ara bu kadar dağıldığını düşündü. Ne ara bağlanmıştı bu kadar ya da ne ara bu kadar yıpranmış ve dolmuştu? 

 Hiçbirini umursamadan sıkıca ve hızlıca kollarını sardı ona. Özlemişti, bunu o gelmeden önce de biliyordu. Kapı her çaldığında umutla açtığında da biliyordu. Dolmuştu, çünkü tek başına savaşacağını bilmek yormuştu. Şimdi tamamlanmış hissediyordu, güçlü hissediyordu. 

 O istemsizce ağlamaya devam ederken Jeno geri çekilir gibi oldu. Cherry hızlıca kafasını iki yana salladı. Hazır değildi. Karşısında ikinci kez bu kadar güçsüz görünmek hiç istemiyordu. Kendini yeterince açmıştı ona ama dağıldığını bu kadar görmesine gerek yoktu.

 "Özür dilerim, artık buradayım."

 Bu cümlenin onun için önemini artık biliyor olmalıydı. Yavaşça geri çekildi, saçlarını yüzünden çekti ve gözlerini sildi. Emindi, ona sadece ihtiyacı yoktu, onu seviyordu.

 Jeno onun bir sonraki hareketini dikkatle bekliyordu. Tokat bile atabilirdi ve asla sesini çıkarmazdı. Hak ettiğini düşünüyordu. Birkaç saniye gözlerinin içine baktı. 

 Cherry bir adım attı ve beklemeden dudaklarını onunkilerle birleştirdi. İki eliyle yüzünü tutuyordu ve dokunuşunda bariz bir yumuşaklık vardı. Gerçekten eşsiz bir parçası karşısında duruyormuş gibiydi.

 Jeno ise tam anlamıyla kalakalmıştı. Bir şeyleri hızlandırmak isteyen iki hafta önce oydu, harekete geçen ise Cherry. Gözlerini kapattı. Bu hissi pamuk şekerin suya düşünce kaybolması gibi açıklayabilirdi. Ya da arabayla hızlı bir yokuştan inmek gibi. Birbirine zıt hislerdi belki ama o an hepsini aynı anda yaşıyordu. Kalbi göğüs kafesinden çıkmak için uğraşırken ellerini Cherry'nin beline dolayıp karşılık verdi.

 Şimdi o da tamamlanmış hissediyordu.

when the party's over [lee jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin