"Bu gerekli mi?"
Jeno elinde çatalla hayal kırıklığına uğramış bir anne misali kaşlarını çattı. Cherry onun bu haline ister istemez gülerken onu kırmamak için tekrar ağzını açıp çataldaki şeyi yemeye çalıştı ama bir lokma daha yiyemezdi.
"Bir hafta ayrıydık Cherry, bir hafta. Nasıl bu kadar zayıflayabilirsin? Neden kendine dikkat etmiyorsun?"
Zaten öleceğim.
"Ediyorum ve zayıflamadım. Sana öyle geliyor."
Cherry Jeno'nun ısrarları üzerine artık ailesine söylemesi gerektiğini kabullenerek bir haftalığına onların yanına gitmişti. Mental olarak çok zor bir haftaydı ama en azından onlara iyileşme umudunun olduğunu söylemişti. Hem onlarla vakit geçirmek istiyordu.
Bu süreçte Jeno aklını dağıtabilecek şeylerle ilgilenmiş ama ne yaparsa yapsın Cherry'i özlemekten geri kalmamıştı. Aklında sürekli kötü düşünceler dolanmış her gece yatmadan iyi olup olmadığını kontrol etmek için onu aramıştı. Annesinin yanında güvende olduğunu bilse de korkuyordu.
Cherry'nin aklında ise çok farklı şeyler dönüyordu. Öncelikle ölmeden önce yapmak istediği bir sürü şey vardı ve her halükarda ölecekse iyileşmeyi denemenin iyi bir seçim olduğuna karar vermişti.
Başını kaldırıp düşüncelerinden tam olarak sıyrılamadan Jeno'ya baktı. İyileşmek istiyordu ama bu bambaşka bir süreçti. İşin sonunda olumlu bir sonuç alamamak hatta belki olumsuz bir sonuç almak vardı. Cherry bir daha asla hastanede Jeno'nun gözünde gördüğü korkuyu görmek istemiyordu.
İyileşemeyecekse ona bu umudu verdikten sonra ölmek yaptıkları arasında en kötüsü olurdu. Dolan gözlerini kaçırdı. Onsuz olamazdı, o da çok korkuyordu ama hem bunu Jeno'ya belli edip hem onun korkmamasını sağlayamazdı. Bütün bunlar kaldırması için zor şeylerdi.
Bir karar vermişti ve bu en zor yoldu. Ama bir şekilde bir sona varacaklardı. Jeno iyileşirdi, arkadaşları ve ailesi vardı. Güzel bir bölüm okuyordu ve motoruyla istediği her yeri gezebilirdi. Yeni birileriyle tanışır, tekrar aşık olurdu. Cherry bunların hiçbirini yapamayacakken ona engel olması adil değildi.
"Jeno, sana bir şey söylemem lazım. Ama ne olursa olsun beni sonuna kadar dinlemeni istiyorum, olur mu?"
Jeno onun ciddi tonunu duyunca elindeki tabağı ve çatalı bıraktı. Bir şeyler için boşa çabaladığı hissi bütün gün peşini bırakmamıştı. Cherry'i uzağa gönderme fikrinde bir yanlışlık olduğunu hep hissetmişti. İstemeyerek de olsa başını sallayıp dinlediğini belli edercesine ona döndü.
"Biliyor musun ben bazen insanlara neyin ayıp olup neyin olmadığını anlayamıyorum. Mesela eskiden arkadaşlarım eve falan geldiğinde elimden geldiğince misafirperver olurdum ama eninde sonunda onlar benim arkadaşımdı ve illa yanlarında rahat olur ve 'ayıp olma' olayını unuturdum." Durup gülmek için kendine zaman tanıdı. Jeno'da onunla birlikte tebessüm etmişti.
"Anneme sorardım hep 'anne şöyle yapsam mı böyle yapsam mı' diye. Başka insanların mutlulukları benim için hep çok önemliydi. Onlar rahat ve mutlu oldukça mutlu olurdum hep. Hala da öyle biliyor musun? Senin için bir tık daha farklı tabii. Sen gülünce bile mutlu oluyorum."
Gözlerinin yanmasını engellemedi, engelleyemezdi zaten. Bu konuşma süresince gözyaşı dökeceğini biliyordu.
"Ve aksine, gözyaşlarının sebebi olmak beni her geçen gün beynimdeki tümörden daha çok öldürüyor Jeno." Yutkundu. "Ağlamayı değil ki, hep gülmeyi hak ediyorsun."
Ona baktı, yüzündeki ciddiyeti ve sırf söz verdiği için sonuna kadar dinlemeye çalıştığını gördü. İki elini de ellerinin arasına aldı. Gerçekten bu konuşmayı yapmak çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when the party's over [lee jeno]
Fanfiction"Yani Jeno, hiçbir zaman elden ayaktan düşmeyeceğim ve "Her şey güzel." dediğin anda, hiç istemeden buralardan gitmiş olacağım. Bu seni diğer seçenekten çok daha fazla üzecek çünkü fark etmeyeceksin. Ben arkamda enkaz bırakmak istemiyorum. Bunu başa...