0.3

514 43 13
                                    

Olur, seninle gelirim.

Bu sözcüklerin ağzımdan çıkması iki dakika sürmüştü. Gerçekten nasıl etkisi altına girdiysem ne dediğimi bile anca şimdi ,saatler sonra, fark ediyorum. Gerçi kabul ettikten sonraki gülüşü hiç aklımdan çıkmıyor. Gözlerinin kısılışını hâlâ hatırlıyorum. Çenemin altını tüy gibi okşayan parmağını da asla unutmadım. 'Teşekkür ederim' derken ki ses tonu... Sonra yaşadığım panikle 'sonra görüşürüz!' deyip yanından hızlıca ayrılmam. Sadece iki dakikada beni ikna etmişti, konuşmadan yapmıştı bunu. Çok tehlikeli sularda yüzüyorum...

Odamın kapısı tıklatıldığında dakikalardır boş boş baktığım kitabın kapağını kapattım. "Gelebilirsin." kapı ucundan açıldı, ardındaki kişinin yalnızca yüzünün bir kısmını görüyordum. Taehyung'tan başkası değildi. "Özür dilemeye geldim." fısıltısının ardından "İçeri girebilir miyim?" diye devam etti yavaşça. Başımla onayladım. Hızlıca odaya girip kapıyı kapattı. Yanıma gelmedi hâlâ kapının önünde duruyordu. "Kararına saygı duymadığımı düşündüğünü biliyorum ama yemin ederim öyle değil Jimin. Elbette saygı duyuyorum sadece hayatında bir kere yaşayacağın okul balosuna yalnız gitmeni istemedim. Biliyorum sen varsın diyeceksin ama yine de sana gerçekten eşlik edecek biri olsun istedim. Jungkook ise hayal edemeyeceğim kadar iyi bir fırsattı bunun için. Özür dilerim sende yanlış izlenimler bıraktığım için." samimi olduğunu gözlerimden bir an bile ayrılmayan bakışlarından anlıyordum.

Omuz silktim. "Kabul ettim." dediğimde gözleri parıldamıştı. "Hangisini?" kaşlarımı çattım. "Sizi kantinin arkasında görenler olmuş da..." boğazını temizledi. Şu an onu affetmiş olsaydım öyle büyük gülüyor olurdu ki susturuna kadar canım çıkardı neyse ki beni daha fazla sinirlendirmemek için gülümsemesini dudakları yardımıyla bastırıyordu. "Her ikisini de Teddy."

"İşte bu be! İşte bu!" birden üzerime çullanıp ikimizi de yatağa düşürdü. "Ateş edeceksiniz. Balonun en ateşli çifti olacaksınız!"

*

"Harika görünüyorsun!" demişti Taehyung makyaj fırçasını yüzümden çekerken. Aynayı elime tutuştururken kollarını bağlamış beni süzüyordu. Yansımamı gördüğümde biraz garip hissetmiştim. Gerçekten güzel görünüyordum. "Abartı olmamış değil mi?"

"Saçmala Min. Neredeyse hiçbir şey yapmadık zaten doğuştan güzel olduğun için... Şanslı köpek." sonlara doğru burun kıvırması gülmeme sebep olmuştu. "Ben artık gidiyorum. Hansoo'yu almaya gideceğim. Jungkook'la bol şanslar." göz kırpıp odadan çıkmıştı. Ne şansım olacaksa sadece baloya gideceğiz işte. Hepsi bu kadar...

Yatağımdan kalkıp boy aynasının karşısına geçtim. Siyah takım elbisem, beyaz gömleğim ve yakasındaki zincir yaka iğnesiyle iyi görünüyordum, sanırım? Umarım yanında beni götürdüğü için pişman olmaz. Keşke tek sorunum bu olsa. Bir de içimdeki 'sadece balo olmasa ne iyi olur' diye bağıran isteğim var. Jungkook böyle bir isteğim olduğunu duysa ardına bakmadan kaçardı herhalde. Benimle bir kavalye olmaktan başka ne yapabilirdi ki? Birçok şey. Benimle mutlu olabilir. Onu mutlu edebilirim, aynı onun da beni edebileceği gibi.

"Jimin, misafirin geldi hayatım!" içerden seslenen annemle tüm bencilce düşüncelerimi kenara ittim. Derin bir nefes alıp odamdan çıktım. Sadece birkaç saatlik bir eğlence Jimin, fazlası değil. Antreye vardığımda annem ile babamın Jungkook'la ufak sohbetini yarıda kesmelerine sebep olmuştum. Daha doğrusu Jungkook'un birden cümlesini yarıda bırakıp bana kitlenmesiyle sohbetleri son bulmuştu. Bakışları nefesimi tutmama sebep oldu. Hiç kimse daha önce bana böylesine-böylesine tutkuyla bakmamıştı.

"Harika görünüyorsun balım." annemin şen sesiyle gözlerimiz zorla ayrıldı. Annemle babama sarılıp yanaklarına minik birer öpücük bıraktım. "Güzelce eğlen oğlum." kapıyı ardımızdan kapatmadan önce söyledikleri son sözdü. Eminim kapı deliğinden bizi izliyorlardır.

"Muhteşem görünüyorsun, Minie." dudaklarım saliselik birbirine değdi ve hızlıca ayrıldı. "Sen de öyle Jeon." gülümserken işaret parmağı yüzüme uzandı. Varlığından bile haberdar olmadığım saç tutamını kulağımın arkasına iliştirirken fazlasıyla rahattı. Ben ise heyecandan titrememek için nefesimi tutmuştum. "Çilek kokusu alıyorum... Genelde şeftalili lip balm kullanırdın Jiminie." AMAN TANRIM, AMAN TANRIM SANIRIM BAYILACAĞIM!

"Gidelim mi?" hızla başımla onayladım yoksa düşüp bayılacak ve rezil olacaktım. Hâlâ bacaklarım titriyor. Jeon Jungkook etkisi böyle bir şey sanırım.

*

Başım gürültü sebebiyle ağrımaya başladığından Jungkook'un yardımıyla , yardımıyla diyorum çünkü belime sarılmıştı, mekanın bahçe katına inmiştik. Burası ses ve insan açısından daha sakindi. Sandalyede iyice küçülürken gözlerim çimleri ezen ayakkabılarımdaydı. Jungkook içecek bir şeyler almaya gitmişti. Birkaç dakikalık yokluğunun içime oturmasının şaşkınlığı yaşıyordum. Lise boyunca bir kere bile konuşmadığım, birkaç gündür iletişim halinde olduğum kişinin yokluğunun üzerimdeki etkisi... Damarlarımdaki alkole attım suçu. Alkol duygularımı birbirine katmıştı. Tıpkı dans pistinde kulağıma 'harika kokuyorsun' dediğinde içimdeki aptal heyecana hoşlantı adını verdiğimdeki gibi.

"Üşüdün mü?" elindeki içecekleri yere koyup ceketini üzerinden çıkardı ve omuzlarıma bıraktı. Önümü kapatmaya çalışırken ,o farkında olmasa da, yüzlerimizin arasında santimler vardı. Sonunda önümü kapatabildiğinde başını kaldırdı. Nedense ona bu kadar yakından bakıyor olmak utanmama sebep olmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. İşaret parmağının tersi belli belirsiz yanağımı okşadı.

"Kıpkırmızı oldun Jimin." iki avucu da yanaklarımı kapladı sonra. "Ama buna rağmen buz gibisin." nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki sesini işittiğine eminim. Başımı ellerinden kurtarıp yerimde dikleştim. "Üzgünüm rahatsız olmanı istememiştim."

"Rahatsız olmadım. Soğukluğumdan üşüme istedim sadece." kıkırtısı tüm ağaç yapraklarını okşayıp vücudumu titretti. "Hayatımda senin kadar şirin bir şey görmedim Jimin." üst kattaki slow müziğin sesi bize ulaştığında elimi kavradı. "Sonunda," diye mırıldanırken kalkmama yardımcı oldu. Kollarımı boynuna yönlendirdikten sonra belimi kavradı. Ellerim ensesine ulaşıp parmaklarım saçlarına kaçamak okşamalar verdi. "Başım dönüyor Jungkook," başımı öyle döndürüyorsun ki sabah olduğunda ve bu masal bittiğinde düşeceğim boşluk beni çok korkutuyor.

"Bana yaslanabilirsin. Düşmene asla izin vermem Minie." bu sözleri ensesini daha sıkı kavramama neden oldu. "Gerçekten vermez misin?"

"Vermem. Söz veriyorum."

Sarılır gibi bedenine sokuldum. Kendimi tamamen ona bırakmıştım. Şarkı bittiğinde bile öylece salınmaya devam ettik. Kollarının arasında olmaya bayılmıştım. Keşke ömrüm boyunca hep orada kalsaydım. Ama masal çoktan bitmişti. Evimin önüne geldiğimizde yanağıma minik bir öpücük bıraktı.

"Görüşürüz Jimin."

İşte bu sözler içimde minik kıpırtılar bırakmasına sebep olmuştu. Sahiden 'görüşür' müydük Jeon?

🩰

Remember me - JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin