2.0

384 37 11
                                    

Chae bana rahatlacı bir gülümseme gönderip odadan çıkarken arkasından kapıyı kapattı. O odadan ayrıldıktan sonra uzun bir sessizlik çöktü. Parmakları hâlâ kolumda duruyordu. Sakince kolunu kıskacından kurtardım. Hareketimle dikkati tekrardan beni buldu. "Otur, konuşalım." problem çıkarmak istemedim o yüzden yavaşça yatağıma oturduğumda Jungkook da Chae'nin yatağına yerleşti. Bir süre sadece oturduk. Gözleri bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama kelimelere dökmeden anlamayacağımı bilmesi gerekiyordu. Derin bir nefes aldı. "Öncelikle, o kızı ben öpmedim." diye başladı konuşmasına. Tam 'bu bir cevap değil' demeye hazırlanıyordum ki devam etti.

"İsteğim dışında gerçekleşen bir durumdu. Ne olduğunu kavradığımda hızlıca kendimden uzaklaştırdım. O an aklımda yalnızca sen vardın. Sen ve senin bunu görüp yanlış anlamış olabilme ihtimalin. Arkamı dönüp seni eskiden olduğun yerde göremeyince korktuğumun başıma geldiğini anlamam uzun sürmedi tabii. Seni bulmak için tüm evi dolandım, buldum da... Wonho'yla beraberdin." gözlerindeki o duyguyu nasıl tarif etmem gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden dürüst davranacağını umarak sordum. 

"Bizi gördüğünde nasıl hissettin?" sormaya cesaret edebilmiş olsam da yüzüne daha fazla bakamamış oynadığım parmaklarıma dönmüştüm.

"Ölüyormuş gibi hissettim. Seni sonsuza kadar kaybettiğimi sandım, nefes alamadım Jimin." sesindeki garip tını tekrar ona bakmama sebep oldu. Yüzünden de anlaşılıyordu aslında, dediklerinde samimiydi.  Belli belirsiz başımla onayladım. Neden onaylama ihtiyacı bulmuştum herhangi bir fikrim yoktu. Jungkook ise bu hareketimden sonra konuşmaya devam etti.

"Amacım sessizliğe gömülmek değildi sadece bir şeyleri çözmek için daha fazla zamana ihtiyacın varmış ve böyle yaparak sana zaman tanımıyormuşum gibi hissettim. Belki de seni öpmemden rahatsız olmuştun o yüzden sana zaman vermek istedim." derin bir nefes aldı. 

"Seni öpmemden rahatsız olmuş muydun?" sorusu karşısında dudaklarımı birbirine bastırdım. Tamamen ağlamamak adına yaptığım bir refleksti. "Olmamıştım," fısıltım ona çarptığında irkildi. Sanırım 'olmuştum' cevabını bekliyordu. "Ama olmadığım için çok kötü hissettim. Wonho bunu hak etmemişti. O iyi biri." yanağımdan süzülen bir damla yaşı hızlıca sildim.

Jungkook bir süre konuşmadı. Beden dilinden anladığım kadarıyla söylediklerimi kendi içinde tartıyordu. "Ona söyledin mi?" başımı hayır anlamında salladım. "Öpüştüğümüzü söylemedim ama seni biliyordu. Beni tanımamazlıktan geldiğin gün ona karşı o kadar kötü hissettim ki Jungkook. Sanki ona yalan söylüyormuşum, onu aldatıyormuşum gibi geldi. O gün ona senden bahsettim, aramızda geçen şeylerden ve..." cümlemi tamamlayıp tamamlamama konusunda çok kararsızdım fakat söylemek istiyorum. Duysun istiyorum. Bakışlarım tekrardan kucağımdaki ellerime düştüğünde devam ettim. "Senden hoşlandığımdan. Aramızda bir şey olmasının mümkün olmadığını da ekledim çünkü benimle o anlamda hiç ilgilenmemiştin. Sen... Sadece beni incitiyordun." gözlerimden süzülen birkaç damla yaşı daha hızlıca temizledim. "Hâlâ beni sadece incitiyorsun." o kadar sessiz söylemiştim ki duymuş muydu emin değilim.

Yataktan kalkıp tam önüme diz çöktü. "Özür dilerim. Seni incitmeyi hiç istemedim." parmakları sakince benimkilere sarıldığında gözyaşlarımı tutmak için derin bir nefes aldım ama ne zaman ki,  "Lütfen ağlama." diye mırıldanıp parmaklarımın her birine öpücükler bırakmaya başladığında kendimi tutabileceksem de artık öyle bir şansım kalmamıştı. "Yalvarırım Jimin. Özür dilerim, çok özür dilerim. Hiçbir zaman seni üzmek istemedim." elleri parmaklarımdan ayrıldığında buz kestim. Sıcaklığına bu kadar çabuk alışmak korkutucuydu. Parmakları yanaklarıma tırmanıp akan gözyaşlarımı temizledi. Ona bakmam için biraz başımı kaldırdı. Sonunda yüzüne bakabildiğimde onun da gözlerinin dolu olduğunu fark ettim.

"Aşığım sana." kelimeleri odanın duvarlarından sekip bana çarptığında nefesim kesildi. Doğru mu duymuştum? Uyduruyor muyum yoksa gerçekten az önce bana..? Dizlerinin üzerinde hafifçe yükselip alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Tekrardan önüme çöktüğünde yanaklarındaki ıslaklığı fark etmemle kalbime büyük bir ağrı saplandı.

"Ben hep aşıktım sana. Lisede seni ilk defa bahçede kitap okurken gördüğümden beri aşığım. Gözlerim hep seni arardı bahçede, seni görebilmek için attığım taklaları bilseydin..." hafifçe güldü ben ise şaşkınlıktan öylece oturuyordum karşısında. "Benim korkaklığım yüzünden bu durumdayız eğer sana seni seviyorum demeye cesaret edebilseydim veya mesajlarına geri dönmeye cesaretim olsaydı şu an çok farklı olabilirdik." ne diyeceğimi bilemediğim için yalnızca sustum. Bana aşık olduğu gerçeğini sindirmeye çalışıyorum.

"Wonho'yla kavga ettim çünkü seni ona kaybetmiş olmak sinirlerimi bozdu... Aslında bu doğru değil, asıl sinirimi bozan seni aptallıklarım yüzünden kaybetmiş olmam ve Wonho'yu sana sahip olduğu için deli gibi kıskanmamdı." aşk itirafından sonra sorularımı sakince cevaplamaya devam etmesi sinirlerimi bozduğundan hafifçe güldüm. Neyseki bunu fark etmedi. Şimdiden yumuşadığımı düşünmesini istemiyorum.

"Buradaki hiç kimseyle flörtleşmiyorum, sen dışında. Az önce gördüğün kızla ne konuştuğumu bilmek ister misin?" cevabından ölesiye korksam da 'evet' diye fısıldadım. "Senin hakkında konuşuyorduk." kaşlarımı çattığımda tebessüm ederek işaret parmağıyla onları ittirdi. "Sinirlenme hemen. Tam olarak senin hakkında konuştuğumu bilmiyordu, 'sevdiğimiz birine' nasıl açılabilirim adlı ufak bir konuşma yapıyorduk. O da sevdiği kişiye nasıl açılacağını bilmiyordu, biraz yardımlaşmaktan zarar gelmez diye düşündüm." parmakları yeniden parmaklarıma dolandığında hafifçe sıktım. Hareketime gülümsedi. 

"Bu evde- hayır, tüm evrende önemsediğim tek kişi sensin Jimin. Başka biri değil, yalnızca sen." gözlerime öyle derin bakıyordu ki kesik bir nefes aldım. "Jungkook, ne diyeceğimi bilmiyorum." diye mırıldandım. Bir şeyler demem gerekiyordu. Ben de seni seviyorum, seni çok özlüyorum, sana sarılmak istiyorum, ben de sana aşığım gibi ama ağzımı açıp tek bir kelime edemedim.

"Sorun değil." diye mırıldandı. "İkimizin de sindirmesi gereken şeyler var. Seni bu kadar kırdığımı bilmiyordum sanırım canımı en çok bu yakıyor. Benden artık hoşlanmıyor olman düşüncesi ise..." yanağından bir damla yaş süzüldüğünde çabucak silip tebessüm etti. "Önemli değil. Sen mutlu olduğun sürece hiçbir şey umurumda değil. Benim için kendini zorlamanı istemiyorum, başıma gelecek her şeyi hak ediyorum ama sen sadece mutlu olmayı hak ediyorsun." parmakları yavaşça yeniden benden ayrıldığında ayağa kalktı. 

"Eğer bunu sağlayacak kişi Wonho'ysa," dudaklarını birbirine bastırdı. "Onunla olmalısın." cümlesini tamamladığında üstüme büyükçe bir ağırlık çöktü.  Kapıya ilerlemeden önce alnıma uzun bir öpücük daha bıraktı. "Seni seviyorum Minie, sonsuza kadar." fısıltısı beni parçalara böldü. Sessizce odadan ayrıldığında hıçkırıklarımın duyulmaması için yastığı yüzüme kapattım. 

Etrafımı o kadar duygu kaplamıştı ki hangisini önce sindirmem gerektiğini bilmiyorum. Sadece ağlamak istiyorum. Ne onu sevdiğimi söyleyebildim ne de Wonho'yla konuşmayı çoktan bıraktığımı. Ama o, eğer mutluluğum bir başkasıyla olacaksa onunla olmam gerektiğini söylemişti. Bunu söylemenin canını ne kadar yaktığını anlamam için karşımda ağlamasına gerek bile yoktu, gözlerinde görebilmiştim.

Karşılıklı yer değiştirseydik ben ona böyle bir şeyi söyleyebilir miydim bilmiyorum. Sanırım söyleyemezdim. Onu benim dışımda biriyle düşünmek... Ağlayarak da olsa bana bunu söyleme cesaretini gösterdi. Önüme koyduğu iki açık kapıyla ne yapacağımı da bana bırakmıştı.

Chaeyung geldiğinde ne halde olduğumu görmüş olsa da ses etmeyip yalnızca üzerimi örtmüş ve kendi yatağına çekilmişti. Ben ise orada öylece saatlerce ağlamıştım.

🩰

offf çok duygusalım

Remember me - JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin