1.8

358 39 8
                                    

Arabadan indiğimizde kocaman villa bizi karşılamıştı. Açıkçası Jennie 'büyükbabamın evi' dediğinde bu kadar büyük bir yer beklememiştim. İçeriye geçtiğimizde çoğunluk odalarını ayarlamak için dağılmıştı. Sakince üst kata tırmandım odalar çoktan dolmuştu. Aşağıdaki odalardan birinde kalmak istemediğimden bu durum moralimi aşırı bozdu, sanki çok yerindeymiş gibi.

Sinirlerim bozulmuş bir şekilde aşağı inmeye hazırlanırken dikkatimi karanlık koridorun sonundaki kapısı kapalı oda çekti. Fazlasıyla dipte kaldığı için diğerlerinin görmemiş olmasını dileyerek hızlı adımlarla oraya doğru koşturdum. Kapıyı araladığımda tahmin ettiğim gibi içerde kimse yoktu. Mutlulukla içeri süzülürken omzumdaki çantayı cam kenarına bıraktım. Küçük bir odadaydı. Hemen sağ tarafta büyükçe bir pencere vardı (ormanı rahatça görüyor olmak içimi rahatlattı) bir buçuk kişilik yatak duvara yaslanmış sağ tarafına komodin yerleştirilmişken sol tarafına ,oda küçük olduğundan gardrop yerine, orta büyüklükte çekmeceli bir dolap konulmuştu. Bayılmıştım buraya.

Yatağın ucuna oturup sırt üstü uzandım. Ayaklarım hâlâ halıya değerken gözlerimi kapattım. Gerçekten son birkaç haftadır o kadar yorgun hissediyorum ki bazen nasıl ayakta durabildiğime şaşıyorum. Odanın kapısı birden açıldığında irkilerek uzandığım yerden kalktım. Omzundaki çantasıyla kapının eşiğinde bekleyen adamla dudaklarım aralanmıştı. "Pardon," dedi sessizce. O benden daha şaşkın görünüyordu. "Odamı birinin fark edeceğini düşünmemiştim."

Vücuduma elektrik yayılmış gibi kalktım yataktan. Gerçekten koskoca evde onun odasını bulduğuma inanamıyorum. "Üzgünüm, bilmiyordum." camın önündeki çantamı alıp kapıya yöneldiğimde önümden çekilmedi. Bakışları yüzümü talan ederken üzerime doğru bir adım attı. Anında gerilediğimde kaşları çatılmıştı. Bir adım daha atıp odanın kapısını sakince kapattı. Boğazım birden kuruduğunda yutkundum.

"Gitme, kal."

Gözlerinin karanlığı içimi ürperttiğinde nefes alabilmek için duraksadım. Kendimi sakinleştirmek adına büyük bir çapa sarfediyordum ama işe yarayacak gibi durmuyordu. "Tek bir yatak var." diye mırıldandım. Aklım uçup gitmişti, derinliklerinde kaybolurken. "Sığabileceğimiz kadar büyük." dudağının kenarı sanki kafasında canlandırmış gibi kıvrıldığında bir kez daha yutkunmuştum. Hayır demem gerekiyordu. Lanet kelimenin dudaklarımdan çıkması gerekiyordu. Parmakları omzumdaki çantayı ittirip yere düşürdüğünde nefesim tıkandı. Gözleri bir an olsun benden ayrılmıyordu ve bu işleri benim açımdan fazlasıyla karmaşıklaştırıyordu. Kendi çantasını da omzundan attığında, "Benimle kal." diye fısıldadı. Nefesi yüzüme çarptığında kirpiklerimi kırpıştırdım. Tüylerim diken diken olmuştu. Üzerimde böyle etki bırakmasından nefret ediyorum. En çok da aslında nefret edemeyişimden nefret ediyorum.

Parmak uçlarını belimde hissettiğimde geriye adımlamıştım fakat yatağa çarptığım için sendeledim. Artık elleri tamamen belime sarılıydı. Yüzlerimizin arasında neredeyse santimler bile yoktu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığında kaşları havalanmıştı. Burnu çene kemiğimde gezinirken ellerim kollarına tırmandı. Tutunacak bir yere ihtiyacım vardı yoksa beni kokladığı gerçeğiyle her an bayılıp düşebilirdim. "Jimin..."

Gözlerimi artık açık tutamadığımdan kapattığım sırada dinlediğimi belirten bir ses çıkardım. "Konuşmamız gerekiyor." alnını alnıma dayadığında o kadar az nefes alıyordum ki yüzümün kıpkırmızı kesildiğine eminim. Sesi ağlar gibi çıktığında dudaklarımdan saçma sapan bir ses çıkmasın diye birbirine bastırdım.

Birden kapı tıklatıldığında hızla kollarının arasıdan sıyrıldım. Jungkook'un bakışları üzerimden ayrılmazken "Girebilirsin." dedi kapıya doğru. Kapı açıldığında ardından güzel bir kız başını içeriye doğru uzattı. Gözleri çok kısa üzerimde dolanıp Jungkook'a döndü. "Jungkook-ssi," uzatarak ismini telafuz etmesi sinirlerimi zıplatmıştı. "Odamdaki diğer yatak hâlâ boş." sesinin bu kadar davetkâr çıkması yüzünden bu sefer tamamen sinirden kızarmama sebep olmuştu.

Remember me - JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin