1.1

412 40 9
                                    

Arabanın koltuğunda sessizce otururken parmaklarımla oynuyordum. Derslere hiç girmeden kampüsten ayrılmıştık. Yüz ifadem her nasılsa onu endişelendirmişti çünkü. Açıkçası çok gergin hissediyorum. Jungkook'la aramızda önemli hiçbir şey olmamıştı bile ama o tanışmamışız gibi yapınca birden panikledim. Sanki Wonho'ya yalan söylüyormuşum gibi geldi veya daha kötüsü... Kendime. Jungkook'tan etkilendiğimi asla reddetmedim ama Wonho'ya bunu söylemememin yalan olacağını hiç düşünmemiştim çünkü gerçekten hiç olurumuz yok. Ancak buna karar vermesi gereken kişinin Wonho olduğunu fark edememişim.

Apartmanımın önünde park ettiği arabanın içinde uzunca zamandır sessizce durduğumuzu kontağı kapattığında fark ettim. "Sanırım inmek istemiyorsun." sesinden espri yaptığı anlaşılıyordu fakat yine de kötü hissetmiştim kendimi.  Parmakları çenemi okşadığında ona döndüm. "Sorun her neyse eğer şu an anlatmak istemiyorsan, konuşmak zorunda değiliz. Kendini zorlama lütfen." yutkundum. O kadar nazik ki onu kırmaktan ölesiye korkuyorum.

"Aslında anlatmama gerek olduğunu düşünmediğim bir şeydi fakat olanlardan sonra sana yalan söylemişim gibi hissettim." dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Biz Jungkook'la tanışıyoruz aslında. Aynı sınıfta değildik ama aynı lisede okuduk. Daha önce hiç konuşma fırsatımız olmamıştı mezuniyet konusu çıkana kadar yani. Baloya beraber gitmeyi teklif etti, ben de kabul ettim. İyi geçmişti. Arkadaş olduğumuzu hatta," derin bir nefes aldım. Bunu ona nasıl düzgün bir şekilde anlatacağımı düşünüyorum.

"Benimle flört ettiğine de emindim. Görüşürüz demesine rağmen bir daha hiç görüşmedik. Ta ki kızlarla bizi Itewon'a bıraktığın güne kadar. O gün aylar sonra ilk defa karşılaşmıştık biraz lafladık, yine bir şey olmadı. Sonra kütüphanede karşılaştık bu sefer numaramı aldı, herhangi bir iletişime geçmedik. En son konuşarak iletişime geçtiğimiz gün bugündü." sustum herhangi bir tepki vermesini bekliyordum ama o yalnızca yüzüme bakıyordu. Hafifçe gülümsedi.

"Bunu bana anlatıyorsun çünkü?"

"Çünkü o tanışmıyormuş gibi yapınca sana yalan söylemiş gibi oldum. Amacım gerçekten yalan söylemek değildi Wonho, sadece o an ne yapacağımı bilemedim ve ona ayak uydurdum."

Yüzümü inceledi bir süre sonra başını öne çevirip camdan dışarıyı seyretti. Kardan kalan kalıntıları silmek için Tanrı bugün yağmur yağmasına karar vermiş olmalıydı. Cama küçük yağmur taneleri çarpıyordu.

"Ondan hoşlanıyor musun?"

Bir süre sesimi çıkarmadım. Cevabın ne olduğunu adım gibi biliyordum ve bunu değiştiremeyeceğimi de. Jungkook'u hayatımdan öylece çıkaramazdım her ne kadar o beni umursamasa da. Onun olduğu anları hayatımdan silemezdim veya ona hissetiklerimi fakat bunları olduğu yerde bırakıp kendime yeni bir sayfa açabilirdim.

"Sanırım cevabımı aldım."

"Özür dilerim. Daha önce söylemeliydim." gözlerim yanmaya başladığında alt dudağımı ısırıp bir süre durdum. Beni yanlış anlamasını istemiyorum, onu kırmış olma düşüncesi canımı çok sıkıyor. Kıkırtısıyla başımı kaldırdım. Burnumu çekerken ben de istemsizce gülmüştüm.

"Neden gülüyorsun?"

"Çünkü biz sevgili değiliz, arkadaşız şimdilik. Söylemek için geç kalmadın. Ayrıca karşımda dudaklarını büzerek konuştuğunda şirinliğin dikkatimi biraz dağıtıyor." gülümserken yanağımdan akan yaşı sildim.

"Bu kadar anlayışlı ve nazik olman hoşuma gidiyor."

"Yani hoşuna gidiyorum." muzipçe gülümserken hafifçe koluna vurdum.

"Benimle randevuya çıkmak ister misin?" aniden gelen soruyla kala kalmıştım. Bu sorunun araba koltuğunda ağlar halde gelmesi beklediğim son şey bile değildi. "Başkasından hoşlanıyor olmam senin için problem olmayacak mı?" tekrardan gülümsediğinde hafifçe kaşlarım çatıldı.

"Neden gülüp duruyorsun?"

"Hâlâ hayır demedin." ben de hafifçe gülümsedim.  "Evet demek istiyorsun ama korkuyorsun çünkü başkasına bir şeyler hissederken benimle randevuya çıkarsan bu seni nasıl gördüğümü değiştirecek diye endişe duyuyorsun?"

Söyledikleri kelimesi kelimesine doğruydu. Ona bir şans vereceğimi çok önceden söylemiştim zaten ama Jungkook'u bu denklemde çok dışarda bıraktığımı ve ileride bana sorun çıkarabilecek olduğunu ancak bugün anlayabilmiştim.

"Doğru..."

"Hiç şansınız var mı?"

"Bugün gördüklerinden cevabını alabilirsin aslında... Hayır, yok." sesimin kırgın çıkmasına engel olamadım. "Buna sevindiğim için özür dilerim." başımı iki yana salladım.

"Pazar, akşam yedide alırım seni." gülümserken başımla onayladım. Onun gibi başımı koltuğa yasladım. Gözlerimiz yemin etmiş gibi birbirinden bir an olsun ayrılmadı. Wonho'nun gülüşü hafif bir tebessüme dönerken, "Tam şu an öpmek istiyorum seni." fısıltısı sessiz arabada yankılanmıştı sanki.

Saniyeler içinde vücudumdaki tüm kan yanaklarıma hücum etti. Bakışlarımın saliselik de olsa dudaklarına kayması beklendik bir şeydi. İstediğimi biliyordum. Ufak bir nefes kaçtı dudaklarımdan.

"Öpebilirsin." dedim sakince.

Gülümserken hafifçe üzerime eğildi. Sırtım koltuktan ayırıldı. Işığa çekilen ateş böcekleri gibiydim sanki. Dudaklarını belli belirsiz benimkilere bastırdı. Küçücük bir veda öpücüğü edasındaydı. Bir saniyelik geri çekilişinin ardından birazcık daha sert öpücükle geri gelmişti. Sağ elim yanağına tırmandığında kollarından biri belimi bulmuştu. Kendimi tamamen ona bırakmıştım. Bana verdiği tüm hisleri alıyordum. Soluklanmak adına geri çekildiğimde dudaklarını yalayarak arkasına yaslandı. Gözleri üzerimden biraz olsun ayrılmıyordu.

"Sanırım artık gitsem iyi olur." tamam diye mırıldanırkenki ses tonunu asla unutmayacağım. "Pazar günü görüşürüz bebeğim."

Kapıyı yavaşça kapatıp ona el salladığım gibi hızlı adımlarla apartmana koştum. Kendimi eve attığımda yanaklarım hâlâ ateşler içindeydi. Kendime papatya çayı yapıp pijamalarımla salona geçtiğimde telefonuma gelen bildirimde televizyondaki dikkatim dağıldı. Yabancı bir numaradandı. Kaşlarım  çatıldığında mesaja tıkladım.

Kimden; Bilinmeyen Numara

Selam Jimin-ah, ben Jungkook.

Ah, hayır.

🩰

Umarım hepiniz iyisinizdir... Hepimize geçmiş olsun ❤️‍🩹

Remember me - JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin