21-Kurtuluş

106 11 0
                                    

"Denedim inan..."

...

 Kalbim şaha kalkmıştı.

 Korku damarlarımda akarken, kendime sığınacak tek bir şey bulabilmiştim, üstümde siper alan bir beden vardı, elleri ve bakışları buz keserken, kokusu ısıtan bir beden... Evet, bunu da şuan fark etmiştim, o...Güzel kokuyordu. 

 Kara bakışların sahibi, içime yerleşen korkuyu seziyordu, fakat ben bunu hissedemiyordum, ya ben beceriksizdim, ya da Demirhan bu adamların söylediklerinden korkmamıştı. 

 Zihnim cevaplanmayan yegane sorularla dolarken, bir an tek isteğim haline gelmişti bu bedene sığınmak, hayatım boyunca böyle bir ihtiyaç duymayan ben, şuan bu adama sarılmak istiyordum, oysa her zaman kendime yettiğimi düşünmüştüm. 

 Toprakta iz bırakan adım sesleri bizden uzaklaşırken, adamların cümleleri çığlar şeklinde içimde yayılıyordu. Şimdiye kadar ruhsuz durabilmiştim, umursamaz Saye neredeydi, hadi ama galiba şuan götü tutuşmuştu. Evet, kesinlikle öyle olmuştu. 

"İyi misin?"

 Demirhan'ın fısıltısı hala bir nefes şeklinde yüzüme vuruyordu. 

"O şeyler...Neyden bahsediyorlardı?"

Sanki aradığım cevaplar Demirhan'da varmış gibi, soruları ona bahşediyordum. 

"İnan bilmiyorum Saye...Ama bir şeyden eminim, bu hiç hoşuma gitmedi..."

Sessizce yutkundum. Bizi ne bekliyordu, başımıza daha ne gelebilirdi? 

***

 Gök yüzü, siyaha bulanmıştı. Hava soğumuştu, ve içine düştüğümüz çukurda tek bir ışık tanesi yoktu. Ne Demirhan ne de ben, sessizliği ikimizde kabullenmiştik. Kulaklarımız etraftaki rüzgarın eserleri dışında bir mırıltı dahi duymuyordu. 

 Bedenimdeki titremeye engel olamıyordum, üşüyordum, burada ısınabileceğimiz bir ateş yoktu. Elimizde sadece iki adet sessiz kişilik vardı. 

"Saye? Dişlerin mi titriyor senin?"

 Demirhan'ın sesi aramızdaki boşluğu doldurduğunda o söyleyene kadar dişlerimin titrediğinin farkına bile bakmadığımı fark ettim. 

"Biraz, sen üşümüyor musun?"

Toprakta bir sürtünme sesi duyduğumda Demirhan'ın ayağa kalktığını anladım, bedenimin yanına başka bir beden geldiğinde kaşlarımı çatıp sadece ay ışığıyla aydınlanan çukurdan Demirhan'a baktım. Ben ne olduğunu çözememişken omzuma dolanan kol beni kendine çekti, Demirhan beni sardığında anlamazcasına şaşkınlık içinde gözlerimi karanlıkta parlayan gözlerine çevirdim. 

"Demirhan-"

"Sarıl bana."

Sözümü kestiğinde kaşlarımı çattım. 

"Sar bana kollarını Saye, çünkü genç dizilerinde klasik olan hırka bende yok, yani sana hırkamı veremem, tişörtümü de çıkaramayacağıma göre, bana sarılmak zorundasın."

Aşırı mantıklı konuşması bittiğinde kollarım Demirhan'ın belini sardı, sanki fırsatı değerlendiriyormuş gibi başımı da Demirhan'ın göğsüne koyduğumda, kalbimi garip bir his sarmıştı. 

Huzur...

 Bulunduğumuz konum ve yaşadığımız olaylar milyonda bir insanın başına gelse de, ölümle burun buruna olsak da, başımıza gelen onca şeye rağmen şuan huzurlu hissediyordum.

1 YILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin