32.Bölüm=Gidenler ve Kalanlar

79 11 8
                                    

"Bazen hayat bize yardımcı olmazdı, bazen sadece bize düşerdi her şey. O zaman arkamızı dönmek yerine kollarımızı açmalıydık. Açmalıydık ki başarabilelim."

...

 Hava kararmak üzereydi. Güneşin bizden her geçen saniye daha da uzaklaştığını görüyordum, ayın ise yakınlaştığını. İkisi de farklı köşelerde aynı anda görüşüme sunulmuştu. İkisini yan yana görmek muazzam bir manzara olabilirdi fakat onlar yan yana gelemezlerdi. Bana göre ay güneşe, güneşte aya aitti ama onların yan yana gelmesi, bir taraftan bizim sonumuzu getirebilecek kadar tehlikeliydi. 

 Demirhan damarlarında dolaşan ilaçlar nedeniyle uyurken biz toplanmış uzun bir plan yapmıştık. Mirza'nın yerini bulduğu laboratuvara gidecektik. Bu bizim için çok önemliydi çünkü o şeyle savaşabilecek güce sahip değildik. Düdüklere güvenemezdik. Zira Tan'ın düdüğü çoktan çatlamıştı. Düdükler yoğun nefeslere dayanamıyorlardı ve o hayvanı normal bir sesle korkutamazdık. 

 Oraya hepimiz gitmeyecektik. Bu Demirhan'ı yalnız bırakmak demek olurdu ve hiç birimiz arkada kalmayacaktık. Tan ve Efsun, Demirhan'ın yanında kalacaklardı. Evet orada benim ismim yoktu. Çünkü ben çantamı çoktan hazırlamış, balkonda diğerlerinin gelmesini bekliyordum. Harita bilgisi en çok gelişmiş olan bendim. Tan ve Efsun naif kişiliklere ve bedenlere sahiptiler, o şeyle karşı karşıya kalmaları... Bu yüzden ben kesin listede olan isimlerden biriydim. Mirza da öyle. Karaca aramızdaki en hızlı koşabilen kişiydi. Ve bu az bir özellik değildi. Kumsalda defalarca Demirhan'ı ve Barlas'ı arkasında bırakmıştı. Barlas'ında oldukça işimize yarayabilecek bir el gücü vardı. Uzun bir konuşma sonrası böyle gitmeye karar vermiştik.

 Barlas aslında gelmemi istememişti. Demirhan defalarca kez benim gitmemem konusunda söz almıştı. Ama benim gitmem en mantıklısı olduğu için bir süre sonra ikna olmak zorunda kalmıştı. Demirhan uyanık olsaydı kıyameti koparırdı, koparacaktı da ama geldiğimde iyi olurdu. Gelebilirsem...

"Saye, düdüğünü unutmadın öyle değil mi?" Efsun ince sesini duyduğumda kafamı çevirip ona baktım.

"Yok." Elimi boynuma götürüp oradaki zincirde asılı olan düdüğü kaldırdım. "O hep burada." Efsun kafasını salladığında bir süre sessiz kaldık. 

"Efsun, Demirhan gece uyanabiliyor, ateşlenip terliyor, başından ayrılmayın olur mu? korkup kendine zarar verebiliyor." Sesimdeki endişeli ton sadece Efsun'un değil, benimde şaşırmama neden olmuştu. Bunları söyleyeceğimi düşünmüyordum ama sanki dudaklarım arasında tutamamıştım endişemi. 

"Merak etme Saye'cim." Tebessüm edip göz kırptı. "Demircan'ın bana emanet, verdiğin gibi alacaksın onu." Dudaklarım kıvrıldığında Efsun sözünü devam ettirdi. "Ve lütfen sapasağlam gel, Demirhan bizi doğrar." Elini kaldırıp kolumu okşadı. "Ki ona kalmadan biz mahvoluruz zaten. Bunların hepsi deli, bir akıllıları sensin, onlarda sana emanet. Barlas'ı da sağlam tut lütfen."  

Efsun'un cümlesi bitince dediklerine aynı anda kıkırdadık. O sırada içeriden Karaca da çıkmıştı. Bize bakıp tek kaşını kaldırdı. 

"Neye gülüyorsunuz?" Diye sorduğunda Efsun gülümseyerek ona döndü. 

"Saye Demirhan'ı bana emanet etti de, onu konuşuyorduk." Dediğinde Karaca olayı anlamış gibi bize katılmıştı.

"Demirhan ve sen, aranızda bir şeyler var değil mi?" Karaca gülümsemesini bozmadan konuştuğunda bakışlarımı bir süre etrafta gezindirdim. Demirhan hakkında kimseye bir şey söylememiştim. Ben duygularını paylaşabilen biri olmamıştım hiç, zaten çevremde de paylaşabileceğim insanlar yoktu. Ama nedense anlamını bilmediğim tüm sözcükler bir anda düşmüştü dilime. O an ilk defa hislerimden birilerine bahsetmek istedim. 

1 YILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin