18.Bölüm=Kabus

140 14 0
                                    

"Seni daha kazanamadan defalarca kaybetmiştim içimde...."

...

 Bazen insan ruhunda kaos hissederdi, bedenine rüzgar çarpmazken ruhu fırtınada yolunu kaybetmiş bir tekneye dönerdi. O teknede kalmış bir denizci kadar çaresiz hissederdi, ne tarafa dönerse dönsün, nereyi yakarsa yaksın, asla karanlıktan kurtulamazdı, yolunu bulamazdı. 

 Ruhum bembeyaz ışıklarla kaplı, sonsuz bir odadaydı, ben sonsuzluğu sevmezdim ki, sonsuzluk demek, sonu asla gelmeyecek bir mutsuzluğa talip olmak demekti. 

 Küçükken amcamın masasında bir kitap görmüştüm, kitap ilgilimi çekince alıp dolaşmıştım sayfalarca kelimenin arasında, küçük bir cümle dikkatimi çekmişti o gün. 

  Van Gogh kendi hayatını sonlandırmadan önce kardeşi Theo'ya "Mutsuzluk sonsuza kadar sürer" anlamına gelen "La tristesse durera toujours" olmuştur. 

 Diyordu cümlede. Hiç aklımdan çıkmamıştı o satırlar. Şimdi deli gibi korktuğum ve nefret ettiğim sonsuzlukta kaybolmuştum. 

 Sahi, sonsuzlukta kaybolmak neydi? Nasıl kurtulabilirdik? Var mıydı bir çıkış yolu?

 Her şey bir yana, saniyeler önce beni kollarıyla saran ve ruhuma güvende olduğumu fısıldayan beden neredeydi, az önce buradayken, tenime temas ederken şimdi nereye gitmişti?

"Etki etmiyor!"

 Diye bir bağrış duydum beyaz tavanın sakladığı gökyüzünden.

"Sabret biraz!"

 Başka bir bağrış ona göre şiddetli çıkarken, diğer ses yok olmuş gibi karanlığa gömülmüştü. Kaşlarımı çatıp hızlı adımlarla yürümeye başladım, bir uçurum arıyordum belki de, beni buradan kurtaracak, sonrada sertçe kayalara çarpacak bir uçurum. Belki beyaz odanın bir köşesi karanlıkta parlayan bir boşluğa ait olurdu?

 Bedenim adımlarım arttıkça kendini bırakıyor, yere düşecekmiş gibi sendelememe neden oluyordu. 

 Bir adım daha atmaya kalkışacakken kolumda hissettiğim sert, kalın ve nasırlı eller durmama neden oldu, bakışlarımı arkama çevirdiğimde bedenimde dolaşan korku duygusu kafasını çıkarmış, titreme hissini tüm kemiklerime bastırmıştı.

"Uzun zaman oldu mavim..."

 Boğazımı yırtarcasına bağırmak istesem de elimden gelen tek şey yutkunmak oldu, nefesim kesildi, bakışlarım duraksadı, ellerim titremeye, ayaklarım zaten taşımakta zorlandığı bedenimi salmaya başladı. 

"D-dokunma bana!"

 Bağırdığımı düşünsem de feryadım bir fısıltıdan ibaretti. 

"Ama beni özlemedin mi kızım..."

 Kafamı hızla salladım. 

"Uzak dur benden!"

 Kolumu umutsuzca çekiştirdiğimde, iğrenç ve gür bir kahkaha sesi tüm sonsuzlukta yankılandı. 

"Nereye gideceksin güzelim?"

"Senden en uzağa!"

Diye bağırırken içimde hala kurtulma ışığı vardı. Fakat  sertleşen parmakları buna imkan vermeden, kolumu koparırcasına mühürlemişti. 

"Benden kaçamazsın güzel kızım. Babacık seni çok özledi..."

"Defol!"

Ne dersem diyeyim, hiç bir cümlem işe yaramıyor, kolumdaki mühürlü parmakları uzaklaşmıyordu.

1 YILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin