336.Aradan geçen zaman yalnızca 336 saat.
Onunla karşılaştık, onu kaybettim ve sonra yeniden buldum.
Tüm bunların ardından geçen zaman tam olarak 336 saat.
Park Jimin, hayatımda hiçbir zaman yer almayacak birisiydi. Onu bilmiyordum, onu yalnızca 336 saat kadar tanıyordum. Bu da onu bilinmez yapmıyor muydu ?
Ama tüm bunlara rağmen...
Bütün bu söylediklerime rağmen ben şuan onu çok büyük bir açlıkla öpmeye devam ediyor ve buna karşı koyamıyordum.
Onun dudaklarına engel olamıyordum.
Dar ve karanlık sokak dudaklarımizdan çıkan iniltilere ev sahipliği yapıyor ve bizde bundan oldukça keyif alıyorduk. Jimin nazik parmaklarını yüzümün her bir yerinde gezdirip vücudumun elektriklenmesine sebep olurken onun dolgun dudaklarını öpmeye hiz kesmeden devam ediyordum.
Dudakları öylesine tatlıydı ki bendeki açlık hissini unutturmuştu bile. Ona değil de yalnızca dudaklarına aç olmak beni biraz savunmasız yapsada bunu bir tek ben biliyordum.
Ve bunu ona hissettirmek gibi bir düşüncemde yoktu asla.
Belimi bir anda sıkıca kavrayan eliyle bedenlerimiz bir olurken düşüncelerim den kısa bir anlığına ayrıldım.
Gözlerimi açıp bana bakan şaşkınlıkla öfkenin bir olduğu gözlerle karşı karşıya gelince durdum ve ona tam anlamıyla yapışan vucüdumu geriye çekip birleşik bedenlerimizi ayırdım.
"Titriyorsun." dedi Jimin tok bir sesle, yoğun bakışları baştan aşağı bedenimi incelerken sağ tarafımda bir hareketlilik hissettim.
Tanrım telefonum..
Titreşime aldığım telefonumu cebimden çıkarıp arayan kişiyi görünce duraksamadan edemedim.
Arayan kişi nedense beni hiç şaşırtmamıştı. Zamanla anlamında master yapan bir adamdı ne de olsa.
"Telefonunu..." dedi Jimin bana yakınlaşırken. "Neden açmıyorsun?" Meraklı bakışları telefonuma uzanırken tedirgin oldum ve o an ki refleksle Jimini omzundan sertçe geriye ittim.
Onun yanında bu aramaya cevap vermem' in imkansız olduğunu düşünüp aramayı daha fazla bekletmeden redderken kulağıma Jimin'in tatlı acı gülüşü gelmişti.
"Ne var ? " demiştim şaşkınlıkla içinde.
"Neden gülüyorsun?""Sana." demişti Jimin. "Sana gülüyorum."
"Park Jimin!" demiştim sesim biraz yüksek çıkarken. "Yine başlama, saçma sapan konuşmaya."
"Jung Hoseok..." Jimin adımı uzatarak söylediğinde gözlerinin siyahın en karanlık tonuna büründüğüne şahit olmuştum. "Arayan kişi sevgilindi öyle değil mi?"
"Ne ? " demiştim gülerek. Onun sahiden ağzıyla ilgili ciddi problemleri olduğunu düşünmüştüm şimdi de.
"Neden şaşırmış gibi davranıyorsun ki olamaz mı? " Jimin gözlerini kısarak bana yürürken "Yani Jung Hoseok'un bir sevgilisi olamaz mı?" demişti.
Ona kınayan yüz ifademle bakarken olumsuz anlamda kafamı sallamıştım. Park Jimin' in özel alanımı sürekli işgal ediyor olmasını umursuyorum fakat umurumda değilmiş gibi davranmayı seviyordum işte.
Sessizce onu reddetmeye iten benim umursamaz ve bir o kadar da bencil kişiliğimdi. Park Jimin her şeyi bilen taraf olmak zorunda değildi.
Ama Jung Hoseok yani ben her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finifugal|hopemin
Fanfiction"Jimin, söylediğin her şeyi yapacağım, lütfen." "Hoseok, bana 'lütfen' dersen her şeyi yaparım."