"Her zamankinden daha tehlikeli."
"Delinin teki yani?"
Changmin gözlerini Chanhee'ye dikip baktığında Chanhee de, ne var be, dercesine bakışlar atmaya başlamıştı.
"Deli değil, sadece hatırladığı şeyler yüzünden kafası karışık. Bence eğitime ara vermeliyiz."
Juyeon, Changmin'i onaylar şekilde kafa sallamıştı. "Tamam, peki bu işi çözmen ne kadar sürer?"
"Lanet olsun sizin kafanız basmıyor mu! Burada bir makineden değil insandan bahsediyoruz, Eric'in yaşadığı şey travmatik. Bunu anlıyor musunuz? Cidden boşverin, bu süreçte ikinizin de onununla görüşmesini yasaklıyorum."
"Sen yasak koyamazs-"
"Buna yetkim var, ben onun doktoruyum. Dediğimi yapmayacaksanız onu kendiniz tedavi edersiniz."
Changmin ayağa kalkıp hızlıca odadan çıktığında Chanhee sinirlenmişti. O kadar kızgındı ki sinirini birinden çıkarmak istiyordu, gergin olduğunda yaptığı gibi parmaklarıyla oynamaya başlamıştı.
"Changmin bu konuda net görünüyor, tartışacak bir şey yok. Ben gidiyorum."
Juyeon ona eliyle gitmesini işaret etmişti. Şuan kendini konuşamayacak kadar kötü hissediyordu. Uzun bir süre onu gizlice, uzaktan izleyebilecekti sadece. İçinden geçirdi, ona gerçekten aşığım.
Chanhee kendine yapacak bir şey ararken karşısına yine bir yabancı çıkmıştı. Ne zaman bir yabancı tapınağa gelse olay çıkıyordu. Önce Eric, daha sonra Changmin ve şimdi de karşısındaki bu adam.
Chanhee adama dik dik bakarak yanından geçmişti, fakat merakına yenik düşüp arkasına bakmıştı. Adamın, Juyeon'un ofisine girdiği görünce tekrar önüne dönmüştü.
Nereye gideceğini bilmeden öylesine yürüyordu ve o an aklına gelmişti. Bu Jacob olmalı, diye düşündü. Ama artık ona gerek yoktu, ne de olsa Eric ile uzun bir süre görüşmeyeceklerdi. Chanhee derslere dönmek de istemiyordu. Hayatını bomboş yaşıyormuş gibi hissetmişti, hiçbir heyecan yoktu, neşesi yoktu.
Kolundan tutup çeken el ile transtan çıkıp o yöne savrulmuştu. Ardından yanındaki koridorda kimsenin olmadığından emin olmuş ve Chanhee'yi peşinden sürüklemeye devam etmişti.
"Taekki, ne yapıyorsun sen!"
Chanhee bağırınca Taekki onun ağızını eliyle kapatmıştı. "Niye bağırıyorsun? Uzun zamandır görüşmedik ve şuan boş vaktimiz var."
Chanhee iç çekip onaylar şekilde kafa sallamıştı. Birlikte alt kattaki dersliklerden birine gitmişlerdi. Yalnız kalmak istediklerinde buraya geliyorlardı.
Chanhee yere, halının üstüne oturup sırtını ahşap duvara yaslamıştı.
"Senin canın mı sıkkın?" Taekki, Chanhee'nin yanağını okşarken devam etti. "Juyeon bir şey mi dedi?"
"Hayır, sadece... bilmiyorum hayatım akıp gidiyor ve benim yaptığım tek şey burada dövüşmek."
"Başka bir şeyler mi yapmak istiyorsun?"
"Onu da bilmiyorum. Ama tek istediğim artık burdan gitmek."
"Chanhee. Burdan gidemezsin, ben ne olacağım? Tanrı aşkına senin umurunda mıyım?"
Taekki elini onun yanağından çekmişti. Chanhee'nin yüzünde ne bir endişe ne de bir kaybetme korkusu vardı.
"Dürüst olmak gerekirse sen iyi bir arkadaşsın. Ama bundan daha fazlası bizim için iyi değil."
"Neden? Seni hiçbir zaman üzmedim, hiçbir zaman Chanhee. İstemediğim hiçbir şeyi yapmadım."
"Evet bunu biliyorum."
"Öyleyse neden şimdi ayrılmak istiyorsun?"
"Çünkü sana karşı eskisi gibi hisler beslemiyorum."
"Daha bir hafta önce yanıma gelip beni çok sevdiğini söylemiştin. Lanet iki yılımı senin sevebileceğin biri olmaya çalışarak geçirdim. Ve sen dört ayda benden sıkıldın. O yüzden bana yalan söyleme, neden ayrılmak istiyorsun?"
"Söyledim ya, eskisi gibi hissetmiyorum."
Chanhee ayağa kalktığında Taekki de kalkmıştı.
"Seni tanıyorum, iyi bir yalancısın. Ama dediğim gibi seni tanıyorum."
"Ne yani şimdi de yalancı olduğumu mu ima ediyorsun? Ayrılığı kaldıramayacak mısın?" Chanhee karşısındakini itip derslikten çıkmıştı.
Hava almak için hızla arka bahçeye yürüyordu. Oraya vardığında verandanın merdivenlerinde oturan Eric'i görmüştü, birkaç saniye sonra ise elinde iki su şişesiyle Changmin belirdi.
İkili yan yana oturup konuşmaya başladıklarında Changmin yanındakinin saçını okşamıştı. Chanhee daha önce böyle hissettiğini hiç hatırlamıyordu. Eric, Changmin'e bakıp gülümsemişti. Ama Chanhee daha fazlasını gördü, Eric'in gözleri resmen dolmuştu. Onun ne kadar sevgiye muhtaç olduğunu anlamıştı. Hatırlasın ya da hatırlamasın o aynı Eric değildi.
Chanhee dakikalardır kapının önünce duruyordu, Changmin ile göz göze geldiklerinde bunu fark etmişti. Changmin ona baktığında yüzündeki gülümsemenin yerini soğuk bir ifade almıştı. Kalbi yanıyormuş gibi hissediyordu Chanhee, bir çift soğuk bakış kalbini adeta yakıyordu. Yutkunmuştu, hala göz gözeyken Chanhee geriye adım atmış ve tökezlemişti.
Hızlı adımlarla tekrar içeri kaçtığında elini göğsüne bastırdı, kalbi sanki ona bir şeyler anlatmak ister gibi çırpınıyordu. Bu imayı görmezden gelip üzülmek istedi. Sevgilisinden yeni ayrılmıştı ve üzülmesi gerekirdi. Fakat zaten aşık olmadığınız birinden ayrıldığınızda nasıl üzülebilirdiniz ki?
Chanhee bugün koridorlarda kaç defa bulanık bir zihinle yürüdüğünü bilmiyordu, daha doğrusu sayamamıştı. Adımlarını odasına yöneltmiş yürürken gözlerinin karardığını fark etmişti, tutnacak bir yer aradı fakat elini uzatacak hali bile yoktu.
Gözlerini sımsıkı kapatarak yere düşmeyi beklemişti, yere düşmeden ise çoktan bilincini yitirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dragon king - juric
FanficKorede ün salmış bir kiralık katil, düşmanlarından birinin elinde, bir sorgu odasında hafızasını kaybetmiş halde uyanır. juric & nyukyu