You Told Me The Same

369 23 8
                                    

Tzuyu'dan

Mina Chaeyoung'un koluna girip dışarı çıkmasına yardım ederken eşyalarını almak için geride kaldım. Almam gerekenleri toplarken odayı telefon sesi doldurdu. Göz ucuyla Bayan Minatozaki'ye baktığımda telefona bakıp gülümseyerek açmıştı.

+Efendim.
-...
+Gayet iyi.
-...
+Ah şimdi mi?
-...

Alacaklarımı alıp ayağa kalktım. Bayan Minatozaki'ye döndüğümde gideceğimi anlayıp bedenini yaslandığı masadan ayırdığında gerek yok dercesine elimi salladım. Durup bana baktığında sadece baş selamı verip odadan çıktım.

Daha fazla rahatsız etmek istemedim. Belli ki yakını olan birisiydi konuştuğu. Bunu yüzündeki gülümsemeden anlayabilirdiniz.

Otoparka doğru ilerlerken düşünüyordum. Onun yakını olmak nasıl olurdu acaba?
Mesela arkadaşı, ailesi ya da sevgilisi?

Başarılıydı, akıllıydı. Kaç öğrenci mezun olduğu üniversitede öğretmen oluyordu ki.

İyi bir kalbi vardı. Konuştuğu zaman, dünya olduğundan çok daha güzel bir yermiş gibi hissettiriyordu.

Çok güzeldi mesela.
Gözlerine yakından bakmamıştım daha önce. Normalde insanların gözlerine uzun süre bakamazdım da zaten. Fakat konu Bayan Minatozaki olunca hiçbir normalim geçerli olmuyordu.

İç çekip otoparkta gözlerimi gezdirirken Mina'nın arabasını görüp yanlarına ilerledim.

Mina'dan

Tzuyu ve Bayan Minatozaki çıktıktan sonra hala Chaeyoung'un elleri ellerimin arasındaydı. Gözleri kapalı öylece yatıyordu. Pembe dudakları hafifçe aralanmış düzenli nefesler alıyordu.

Bir elimi elinden ayırıp yanağına götürdüm. Gözlerinin altı kızarmıştı. Parmağımı kızarıklığın üzerinde gezdirdim.
Ağlamaktan olduğunu biliyordum.

Onu hiç böyle görmemiştim.
Gün boyu düşünceliydi zaten. Bir şeyin canını sıkıyor olduğunu bilsem de bunun altından birinden hoşlanıyor olduğunun çıkacağını düşünmemiştim.

Bu düşünceyle sol tarafımda yine aynı sızı baş gösterdi.

Birini sevmesi olağandı. Buna engel olamazdım. Ama istemiyordum işte.

Benim miniğimdi o. En çok ona takılırdım. En çok onu korurdum. En çok onunla ilgilenir, en çok onu severdim.

Bu hisler dostça değildi. Yanlıştı biliyorum. Ama bugüne kadar yaptığım en doğru şey onu sevmekmiş gibiydi.
Benden uzaklaşma ihtimalini düşünmek bile istemedim. Onsuz yapamazdım. Bunca zaman susuşum bundandı.

Geç kalmış hissediyordum. Şimdi ne yapacaktım?

Elini tutup yüzüme yaklaştırdım. Yüzümü eline yasladığımda derince iç çektim. Bu minik eller beni, düşüncesinin bile yasak olduğu şeylere inandırıyordu.

Gözyaşlarımı durdurabilirmiş gibi gözlerimi kapadım. Bunları düşünmenin sırası değildi.

"N-neden ağlıyorsun?"

Kulağıma dolan kısık ve endişeli sesle aniden gözlerimi açtığımda koyu kahvelerle karşılaştım.

Dudaklarımdan bir rahatlama sesi çıkartıp omuz silktim.
Yüzümdeki eliyle gözyaşlarımı silerken doğruldu yavaşça.

"Ağlama lütfen" dedi yorgun bir sesle.
Ses tonu ben de daha fazla ağlama etkisi uyandırıyordu nitekim öyle de olmuştu.
Sildiği yaşların yerine yenileri eklenirken olanca gücümle fısıldadım.
"Ö-özür dilerim s-seni öylece b-bırakma-" hıçkırıklarım yüzünden konuşamadım.

Cezayir Menekşesi [SATZU] (GxG) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin