3

130 10 0
                                    


ÇOBANLA YABAN KEÇİLERİ

Çoban keçilerini otlağa götürmüş, bir de bakmış ki hayvanların arasına yaban keçileri karışmış. Hiç ses etmemiş, akşam olunca hepsini alıp ağıla götürmüş. Ertesi gün bir fırtına kopmuş. Çoban hayvanlarını dışarı çıkaramamış, hepsine de içeride bakmak zorunda kalmış. Ama kendi keçilerine birer tutam ot vermiş: "Ölmesinler, yeter!" demiş; ötekilerini ise kendisine bağlanıp da kaçmasınlar diye bol ot vererek iyice beslemiş. Fırtına geçip de hava düzeldikten sonra hepsini almış, çayıra çıkarmış; yaban keçileri dağı bulunca dağılıp kaçıvermişler. Çoban: "Ben size o kadar iyi bakayım da siz böyle kaçıveresiniz! Amma da nankörmüşsünüz ha!" deyince, keçiler dönüp: "Biz senden asıl onun için kaçıyoruz ya! Bizi daha dün buldun, kaç yıllık keçilerinden daha iyi baktın; yarın da başkasını buldun mu, bizi bırakıp onların yüzüne gülersin!" demişler.

Bu masal da gösteriyor: Daha yeni tanıdığım bir adam sana, kırk yıllık arkadaşlarından çok dostluk gösteriyorsa, sakın kanma onun sevgisine. Bil ki arkadaşlığınız ilerledikten sonra, o başkalarıyla tanışırsa bu kez de seni bırakır, onların yüzüne güler.


ÇİRKİN KARAVAŞLA APHRODİTE

Hem çirkin, hem de kötü huylu bir karavaş efendisinin gözüne girmiş, koynuna girmiş. Ondan kopardığı paralarla süslenmiş, püslenmiş, hanımına nispet etmeye başlamış. Aphrodite'ye de saçılar saçıp kurbanlar keser, kendini öyle yaptığı için teşekkür edermiş. Bir gece Aphrodite onun düşüne girmiş, demiş ki: "Saçıların da senin olsun, kurbanların da! Ne diye güzel yapacakmışım seni? Ben asıl o adama, seni güzel bulan efendine kızıyorum."

İnsan, hele soyu sopu belirsiz, yüzü gözü de çirkin olursa, kötü yollardan zengin oldum diye koltuklarını kabartıvermemeli.


AİSOPOS TERSANEDE

Masalcı Aisopos'un bir gün boş vakti varmış; kalkmış, bir tersaneyi gezmeye gitmiş. Orada çalışan işçiler: "Şunu kızdıralım, bakalım ne olacak?" deyip alaya başlamışlar. Aisopos dönmüş demiş ki: "Eskiden yalnızca boşlukla su varmış; Zeus bir başka öğe (11) daha belirsin istemiş; adını toprak koymuş, denizi üç kez içeceksin diye buyurmuş. Toprak bir kez içmiş, dağları onaya çıkarmış; bir kez daha içmiş, kırlar, ovalar gözükmüş. Üçüncüsünü içmeye kalkarsa, karışmam ha! size bu dünyada hiçbir iş kalmaz."

Bu masaldan anlaşılıyor: İnsan kendinden ince, kendinden akıllısıyla alaya kalkarsa, öyle bir payını alır ki!


İKİ HOROZLA BİR KARTAL

İki horoz, tavuklar yüzünden dövüşüyorlarmış; biri ötekini kaçırmış. Yenilen bir çalılığa çekilip oraya saklanmış; yenense havalanmış, yüksek bir duvarın üstüne çıkmış, böbürIene böbürlene ötmeye başlamış. Yukarıdan bir kartal geçiyormuş; horozun sesini duyunca üstüne çullanmış, almış götürmüş; kuytu çalılığa sinen horozsa tavukları istediği gibi arkasına takıp yaşamış.

Bu masal bize, Tanrı'nın böbürlenen kullarını sevmeyip sessizlerden, zavallılardan yana olduğunu gösterir.


HOROZLARLA KEKLİK

Adamın biri evinde horoz besliyormuş; bir gün çarşıda bir keklik bulmuş, onu da alıp, horozlarla otursun diye kümese getirmiş. Horozlar kekliği dövmüşler, kovalamışlar, etmedikleri eziyet kalmamış. Zavallı keklik: "Ben yabancıyım, onların soyundan değilim de onun için beni istemiyorlar" diye üzülür dururmuş. Ama bir gün bakmış ki horozlar birbirleriyle de boyuna dövüşüyor, kan içinde kalmadan ayrılmıyorlar. Bunun üzerine demiş ki: "Bu horozlar beni dövüyor diye ben neden yanıp yakınıyorum? Birbirlerine de kıyıyor onlar, kendilerini de esirgemiyor!"

Bu kekliğin sözünden ibret alın: Baktınız ki komşularınız kendi analarını, babalarını, soylarını soplarını rahat bırakmıyor, size de kusur ederlerse hemen kızıvermeyin.


BALIKÇILARLA PALAMUT

Balıkçılar balığa çıkmış, uğraşmış, bir şey tutamamışlar; kayıklarına oturmuşlar: "Nedir bu bizim başımıza gelen?" diye düşünürlermiş. Tam o sırada, daha büyük bir balığın elinden kurtulmaya çalışan bir palamut, can korkusuyla

kendini kayığa atıvermiş. Balıkçılar alıp kente götürmüşler, orada satmışlar.

Öyledir işte: Uğraşır, çabalarsın, bir şeyi elde edemezsin; bir de bakarsın ki kısmet ayağına getiriverir.


TAŞ TUTAN BALIKÇILAR

Balıkçılar koca bir çökütmeyi kayıklarının arkasından sürüklüyorlarmış. Ağır olduğu için pek seviniyor: "İşimiz iş bugün!" deyip keyiflerinden oynuyorlarmış. Ama çökütmeyi kumsala çekip de açınca bir de ne baksınlar'? İçinde bir iki balıkla bir yığın taş, bir yığın kum var. Pek canları sıkılmış: Çok balık tutamadıklarına değil, asıl sevinçlerinin karınlarında kaldığına üzülmüşler. içlerinde bir yaşlı varmış, o demiş ki: 

"Bırakın bu yanıp yakınmayı, arkadaşlar! Derler ya: Acı, sevincin kardeşiymiş, nereye olsa birlikte giderlermiş; biz de pek sevinmiştik, elbette başımıza bir şey gelecekti!"

Biz de yaşamın ne kadar değişik olduğuna bakalım da her işimizi başarıyla bitireceğimizi sanmayalım; günün güzeli olur da fırtınalısı olmaz mı?


KAV AL ÇALAN BALIKÇI

Bir balıkçı varmış, güzel kaval çalarmış. Bir gün kavalını da almış, ağını da almış, denize çıkmış, bir kayanın üstüne çıkıp orada kavalını çalmaya başlamış. "Balıklar şimdi duyacak, bu sesten hoşlanıp birer birer denizden çıkacak, gelecekler bana!" diyormuş. Çaldıkça çalmış, çaldıkça çalmış, ama ne gelen var, ne giden! Bakmış olacak gibi değil, kavaIı bir yana bırakmış, serpmeyi suya salmış, birçok balık tutmuş. Ağdan çıkarıp kuma sermiş; onların zıpzıp sıçradığını görünce: "Sizi edepsiz hayvanlar sizi! Demin ben kaval çakırken oynamıyordunuz, şimdi ben bıraktım, başladınız zıplamaya!" demiş.

Bu masal, sırasız iş göreni erin durumunu bildirir.


BALIKÇIYLA İRİLİ UFAKLI BALIKLAR

Bir balıkçı ağını denizden çekip, iri balıkları tutmuş, kumun üzerine sermiş; ama ufak balıklar, deliklerin arasından kaçıp kurtuluvermişler.

Yoksullar bir işten kolayca sıyrılır, ama herkesin zengin diye bildiği kimseler tehlikeyi çabuk çabuk atlatamazlar.


BALIKÇIYLA İZMARİT

Balıkçının biri ağını denizden çekince içinde bir izmarit bulmuş. İzmarit başlamış balıkçıya yalvarmaya: "Ben daha ufacığım, beni şimdi tutacaksın da ne olacak? Sen şimdi beni bırak, hele ben büyüyeyim, koca bir balık olayım, o zaman gene tutarsın, bak ne kadar kazanırsın!" demiş. Balıkçı: "Sen beni budala yerine mi koyuyorsun? Yarın tutacağım balık bugünkünden büyük olacakmış diye bugün tuttuğumu elimden kaçıracak adam mıyım ben?" demiş.

Daha büyük bir kazanç umduğu için el indekini küçüktür diye salıvermek akıllı adam işi değildir; onu söylüyor bu masal.

MasallarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin