SU DÖVEN BALIKÇI
Bir balıkçı, bir ırmakta balık tutuyormuş. Ağlarını germiş, suyu bir kıyıdan öbür kıyıya kapatmış; sonra bir sicimin ucuna bir taş bağlamış, balıklar şaşırıp sersemleşsin de kendilerini ağa atsınlar diye başlamış suyu dövmeye. Oralarda oturanlardan biri gelmiş, balıkçıya çatmış: "Ne vuruyorsun böyle, be adam? İçtiğimiz suyu bulandırmak mı istiyorsun" demiş. Balıkçı "Ne yapalım? Sizin suyunuz bulanmasın diye ben acımdan mı öleyim?" demiş.
Devletlerin durumu da buna benzer: halkı avuçlarının içine alıp oynatmak isteyenler, ülkeyi ikiliğe saldılar mı, işlerine pek gelir.
MARTI KUŞU
Martı kuşu yalnızlığı sever. bunun için de hep denizlerde yaşar. Derler ki insanlardan korunmak için gider, yuvasını da deniz boyundaki kayalar üzerine kurarmış. Böylece bir martı, yumurtlama vaktinde, bir buruna gitmiş. Suların üzerinde bir kaya bulup oraya yuva kurmuş. Ama yiyecek aramaya çıktığı bir gün yel esmiş, deniz kudurmuş, ta kayanın tepesine yükselip martının yavrularını boğmuş. Martı dönüp de başına gelenleri görünce: "Eyvahlar olsun! Ben karaların düzenlerinden korkup sulara sığınmıştım; meğer deniz daha hailmiş!" diye ağlayıp inlemiş.
Nice insanlar da vardır, kendilerini düşmanlarından korurlar ama hiç farkına varmadan, düşmandan da daha tehlikeli dostların eline düşerler.
MENDERES'TEN SU İÇEN TİLKİLER
Bir gün tilkiler Menderes boyunda toplanmışlar: susamışlar da su içmek istiyorlarmış. Ama su şarıldıya şarıldıya aktığından korkmuşlar, yaklaşmaya bir türlü cesaret edememişler. Birbirlerini yüreklendirmeye çalışmışlarsa da olmamış, o köpüren suyun yanına varmayı hiçbiri göze alamamış. İçlerinden birinin kabadayılığı tutmuş: "Bu ne korkaklık be! Aranızda bir tane de mi yiğit yok?" demiş, kendisinin de onlar gibi tabansız olmadığını göstermek için suya atılmış. Akıntı onu almış, ırmağın ta ortasına sürüklemiş. Ötekiler kıyıdan seslenmişler: "Bizi bıraktın da nerelere gidiyorsun? Gel şuraya da nereden tehlikesizce su içebiliriz, bize bari onu göster" diye bağırmışlar. Öteki, kendini akıntıdan kurtaramayacağını anlayınca, yiğitlik yine kendinde kalsın diye: "Hele durun biraz; kentte bir işim var benim, birini göreceğim; dönüşte uğrar, nereden su içeceğinizi gösteririm size!" demiş.
O tilki gibi nice insanlar da vardır, kurum satacağız diye kendilerini tehlikeye atarlar.
KARNI ŞİŞMİŞ TİLKİ
Tilkinin biri bir meşenin önünden geçiyormuş, kovuğa bakmış, biraz ekmekle biraz da et görmüş, Olur a! çobanlar bırakmıştır. Tilkinin karnı açmış, hemen ağacın kovuğuna girip eti de, ekmeği de yemiş. Ama karnı şişince kapı dar gelmiş, bir türlü çıkamamış, sızlanıp inlemeye başlamış. Oradan başka bir tilki geçiyormuş, iniltileri duyunca merak etmiş, gelip nedenini sormuş. Olan biteni öğrenince: "Hiç tasalanma! Bu yediklerin nasıl olsa erir, sen yine eski durumuna dönersin, girdiğin gibi de çıkarsın" demiş.
Bu masal da gösteriyor: zaman, her zorluğu gidermenin yolunu bulur.
TİLKİYLE BÖĞÜRTLEN
Tilki, bir çitten aşarken ayağı kaymış, düşmeyeyim diye böğürtlene tutunmak istemiş. Böğürtlenin dikenleri ayaklarını kanatmış; canı acıyınca: "Bu da ne! Ben senden yardım bekliyorum, sen bana büsbütün kötülük ediyorsun!" demiş. Böğürtlen: "A kardeş, sen de ne diye bana sarılmaya kalkarsın? Bilmez misin? benim huyum gelip geçene sarılıp yolundan alıkoymaktır!" demiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masallar
General FictionEzop. Hayvan masallarının en eski ustası. Grekçe adının doğru yazılımıyla Aisopos. Kendisi de bir masal kişisine dönüşmüş, Frigyalı köle... Aisopos'un masalları, dilden dile tüm dünya yazınını etkilemiş, Eskiçağ ozanlarına, Ortaçağ masalcılarına...