Arabamı evimin önüne park edip dışarı çıktığımda yorgunluktan zar zor yürüyor haldeydim. Kapıyı, şifresini yarıya düşmüş gözlerimle girip açtığımda burnuma dolan yemek kokularıyla gülümsedim. Mutfaktan gelen mırıltılar birden kesildiğinde çoktan içeri girip ayakkabılarımı çıkarmıştım.
Ceketimi çıkarıp yan tarafa astıktan sonra mutfağa adımladım. Iseul üzerindeki önlüğe ıslak ellerini silip bana sarılmadan önce "Gelmişsin!" dedi.
Kollarımı ince beline sarıp yüzümü uzun, kahverengi saçlarına yasladım. Burnuma dolan güzel kokusuyla yorgunluğum her zaman olduğu gibi azalmıştı.
Özenle hazırlanmış masaya bakarken geri çekilip bir an boş bulunarak "Bu güzel sofrayı neye borçluyuz?" diye sordum. Genelde yemekleri Iseul yapmazdı. Önemli günler dışında.
Hayretle bana bakıp "Unuttum deme sakın." dediğinde elimi alnıma vurarak "Yıldönümümüz." diye fısıldadım.
"Unuttuğuna inanamıyorum. Hediye de almadım de, şuraya düşüp bayılayım." Pişmek üzere olan yemeğin altını kapatıp yeri işaret ettiğinde güldüm.
"Aldım tabii ki."
"Tamam. Sen hemen üstünü değiştir, ben de etrafı toplayayım." Yanağıma öpücük kondurup yanımdan geçecekken son anda "Mum da koysam mı? Kırmızı kırmızı. Romantik olur?"
Küçük bir kahkaha atıp "İki yıl önceki kazayı hatırla." dediğimde yüzünü buruşturup "Haklısın." dedi. Yanımdan gitmeden önce ben de şakağını öpüp dolaba ilerledim.
Bir bardak suyu içtikten sonra elimi alnıma atıp ovuşturdum. Son bir haftadır fazladan çalıştığım için doğru düzgün uyuyamıyordum ve eve hep yorgun geliyordum.
"Hey." Bir anda belime dolanan kollarla yerimde zıpladım. Chanyeol bana arkadan sarılıp yüzünü boynuma gömdüğünde kasılan kaslarım gevşedi, vücudum rahatladı.
Bir elimi önümdeki koluna sarıp diğerini yüzüne çıkararak yanağını okşadım. "Korkuttun beni."
"Özür dilerim." Burnunu boynumda gezdirip derin nefesler aldı, ardından dudaklarını bastırdı geçtiği noktalara.
Öpücükleri altında mayışırken yorgunluğumun uçup gittiğini, onun yerine tatlı bir rahatlığın geldiğini hissediyordum.
"Geldiğini duymamışım."
Öpücükleriyle ve tamamen vücuduma yaslı vücuduyla bedenimde hareketlenmeler başlamıştı. Yoğun programlarımız ve pek yalnız kalamamamızdan ötürü birkaç haftadır beraber olmamıştık. Bu da ikimizi patlamaya hazır volkan kıvamına getirmişti.
Kollarını gevşetip bedenimi ters döndürerek beni tezgahla arasına aldı. Tekrar belimi sardığında "Çok özledim seni." dedi. Dudaklarını dudaklarıma dokundurduğunda ellerimi boynuna sararak kendime olabildiği kadar çekmeye çalıştım. Dillerimiz ilk saniyede buluştuğunda inleyerek vücuduna sürtündüm.
Bir elini kalçama indirip sıkarak okşamaya başladığında başka bir inleme dudaklarında kayboldu. Nefes nefese geri çekilip ellerimi göğsüne yerleştirdim, durmamız gerekiyordu.
Chanyeol öpücüklerini boynuma kaydırdığında parmaklarımla vücudunu okşuyordum.
"I-Iseul gelecek."
Öptüğü yeri emip alnını alnıma yasladığında hayıflanarak "Sabah ben gideyim, siz de yalnız kalırsınız dediğinde tamam demeliydim." dedi.
Gülüp "Saçmalama." desem de şu an ne kadar aç olduğumu biliyordum. Fısıltıyla "Ama," diye devam ettiğimde gözlerini gözlerime odakladı. "Yalnız olsaydık, bu tezgahın üstünde bana dokunman için sana yalvarırdım."