Komodinin üzerinde ışığı yanan telefonumla gözlerim uzun zamandır baktığım duvardan çekilerek ona kaydı. Yanıp sönen telefona ulaşmak için üst bedenimi öne doğru kaydırmak istemem yalnızca belimdeki ellerin daha da sıkılaşarak beni kendine çekmesiyle sonuçlanmıştı.
Neredeyse bir saattir Chanyeol'un yatağında beraber uzanıyorduk ve o da uykuyla uyanma arasında gidip geliyordu. Hareketlenmem uykusunu tamamen açmış olacak ki belimde öylece duran elleri sıkılaşmıştı.
"Kyungsoo arıyor." Uzanıp aldığım telefona bakarak istemsizce konuştuğumda huysuzca mırıldandı.
"Efendim?"
"Minseok ve Suho dışarı çıkıyormuş. Gel." Duygudan yoksun sesi ve bir an önce söyleyeyim de kurtulayım havasıyla konuşması derin bir iç çekmeme sebep oldu.
"Siz gidin." Dedim Chanyeol'un kapalı gözlerine ve çatık kaşlarına göz atarak. Uyumayıp beni dinlediği belliydi. "Ben belki akşam katılırım size."
"Niye?"
"Oraya gelmek için fazla üşengecim şuan." Yalnızca bir hafta boyunca kendini benden uzaklaştıran çocuktan ayrılmak istemiyordum.
Chanyeol onun için gitmek istemediğimi anladığında belimdeki kollarını çekmek istedi ancak bir elimle eline sarılarak izin vermedim.
"Tamam. Bu arada, Chanyeol'u arıyorum sabahtan beri ama açmıyor telefonlarını. Endişelen diye demiyorum-"
"Yanımda."
"Ha?"
"Yanımda işte. Sonra konuşuruz."
"Barıştınız mı siz?" Sorusuyla gözüm yanımda uzanan çocuğa kaydığında gözlerini açmış, tavanı izlediğini gördüm. Muhtemelen Kyungsoo'nun sesini duyuyordu.
"Ararım seni Kyungsoo." Telefonu kapatıp tekrar eski yerine koyduktan sonra geri yerime uzandım. Bu sefer yüzüm ona dönükken bir elimi göğsüne taşıyıp tişörtünün üzerinden daireler çizmeye başladım, bu yaptığımla gözleri kapanmıştı.
"Barıştık mı?" Kyungsoo'nun sorusunu neredeyse fısıltıyla tekrarladığımda göğsü kalkıp tekrar geri indi. Dairelerime devam ediyordum.
"Sevgili miyiz?" Parmaklarım hareketini durdururken gözlerimi yüzüme odakladım. Sanki az önce konuşmamış da yalnızca nefes almış gibi hareketsiz duruyordu. Benden bir cevap beklemiyormuş gibi göründüğü için bir şey demeden elimi göğsünden çektim.
Yattığım yerden ayaklanmamla sırtımın tekrardan yatakla buluşması bir olmuştu. Chanyeol üzerime uzanmış, bedenini bacaklarım arasına yerleştiriyorken bacaklarımı da beline taşıyordu.
"Baekhyun?"
Yakınlaşması ne beni ne de bedenimi etkilemiyor, karnımı kasmıyormuş gibi sakince yüzüne bakmaya çalıştım. Ne kadar başarılı olduğum belli değildi.
"Bugün gereğinden çok konuştuk. Bunu başka bir zaman-"
"Kaçma." Göğsü göğsüme yatarken burnuyla kulağımın altına dokundu. Ardından yanağıma, çeneme, boynuma. İki eli belimi kavradı, sıklaşan nefesimle ne yapacağımı düşünüyordum. Ona dokunmayı, bana dokunmasını çok özlemiştim.
"Kaçma Baekhyun. Korkusuz değil misin sen? Her şeyin önünde cesurca dikilirken konu buraya geldiğinde neden kaçıyorsun? Neden bu kadar korkuyorsun?" Ona en büyük korkumun o olduğunu söylemek istiyordum. Dudaklarımı açtığımda onları tekrar kapatan diyecek bir şeyimin olmaması değil, kalçamda gezinip yumuşak eti sıkan eliydi.