Yalnızım... En az sizin kadar yalnızım. Bu İstanbul soğuğunda, bu kaldırımların koynunda yapayalnızım. Kalabalıkların arasında, hatta herkesin gözü üzerimdeyken bile yalnızım.
İstanbul gibi sevmek diyenler, bilirler miydi bu sokakların kaldırımlarını? İstanbul'un ortasında yaşanmış, en büyük aşklarını kaldırımlara gömen kadınları?
Ben 15 yaşından beri bu kaldırımların kadınlığını yapıyordum. Bu hayatta arzuladığım bir hayalimde yoktu üstelik. Ben sadece gururlu bir fahişeydim. Dışım ağzında sakızla müşterisini bekleyenlerdendir belki ama içim hep saçlarının okşanmasını beklemiş masum bir çocuktu.
Güçlü kadın olmak, her kadına pahalıya mı patlardı bu ülkede? Ve her kadın, denildiği gibi eteği kısaldıkça mı yükselirdi hayatta?
Kadınlara bakıyorum; şuan karşımda duran bu kadınlar da bir zamanın güzel çocuklarıydı, şuan güzel çocukların anneleriydi belki de. Neydi onları bu kaldırımlara sürükleyen? Kaldırımların Kadın'lığını yapmalarının sebepleri neydi?!
Sahi baksana, ne zaman kadın olmuştuk biz?
Bekaretimizi kaybettiğimizde mi? Sevdiğimiz adama sarıldığımızda mı? Hiç sevmediğimiz biri için 'kocam' derken mi?
Ne zamandır kötüydü 'kadınlık', ne zamandır yanlıştı, ne zamandır sıfatlarda boğulduk biz?
Burası, Vajinasından kan akmamışların 'kız', bekaretini kaybedenin 'orospu', evlenenin 'karı', topuklu ayakkabı giyenin 'yollu', istediği adamla ilişkiye girenin 'fahişe', hayat arkadaşı ölenin 'dul' olduğu bir ülkeydi...
Daha da komik olan, hepsi yanlıştı...
Ben bir fahişenin kızıydım. Ben doğduktan tam 7 sene sonra, o bile aşık olmuş ve gitmişti. Aşk, ondan bir aileyi, bir çocuğu almıştı. Fahişelerde aşık olamazlar mıydı? Belki de çoğu sadece aşk yüzünden burada, bu kaldırımdaydılar. Aşkın yüzünden sokak kedilerinin peşine düşmüşlerdi.
Oturduğum yerden kaldırımda duran sahte gülüşlü bu kadınları izliyordum. İstanbul'un en karanlık sokaklarında kahkahaları yükseliyordu bu kadınların. Çoğu da öyle güzeldi ki...
Ben onlara benziyordum; mesela benden 20 metre uzakta duran kırmızı elbiseli kumral kıza. Gülüşü gerçek olamayacak kadar güzel, her erkeği mutluluğuyla kandırabilecek kadar oyuncu, istekli ve arzulu. Ama kafasını önüne eğdiğinde gözlerinde beliren hüzün ele veriyordu mutsuzluğunu. Sigarasını her içine çekişinde, bir kez daha iğreniyordu kendinden.
Yavaşça oturduğum merdivenlerden kalkıp yanına gittim. Kaldırıma oturmuş göğüslerini sarkıtarak sigara içiyordu. Usulca yanına yaklaştım ve en nazik tonumla "Sana eşlik edebilir miyim?" dedim. Kafasını kaldırıp yüzüme aptalca baktı, "Ben işimi paylaşmam seni yeni sürtük, çek arka ayaklarını tezgahımdan!" diyerek tısladı. Ben ise istifimi hiç bozmadan "Saatin kaça sen onu söyle!" dedim. "200" dedi. Cebimde ki 300 lirayı eline tutuşturup "Şimdi tam olarak 1 saat 30 dakikalığına benimsin" dedim. Parayı aldıktan sonra soru sormamış ve onu izlediğim merdivenlere kadar beni takip etmişti. Yavaşça oturmasını işaret edip çantamda duran iki viski şişesinden birini çıkardım. Bir de defterim ve kâğıdımı.
Bakışlarımı ona yöneltip tüm dikkatini bana vermesini sağladıktan sonra sorularıma başladım,
"Adın ne?"
"Nati."
"Gerçek adın ne Nati?"
"Gazeteci falan mısın sen!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaldırımdaki Kadın
General Fiction"Parmak uçlarına kadar yıpratılmış bir kadınım ben. Hani, kadınlığa yeni adım atanlardanım.. Ve yeni öğrenenlerden, aslında doğar doğmaz 'kadın' olduğunu bir kız çocuğunun bu ülkede. Saçlarıma papatlayalar konduracak bir adamı asla bulamayacaklard...