Bölüm 12 'Gerçekler'

4.5K 163 19
                                    

(2009) - Güney

[Hatırlayamayanların BÖLÜM 7 'Güney' e bakmalarını tavsiye ederim]

Yol boyunca başka bir şey konuşmamıştık, ben kafamı cama gömüp gözyaşlarımın akmasına izin vermiştim. Aras ise arada bir kafasını bana çevirip bakmıştı. Ağaçların arasından uzun bir yolculuk yaptıktan sonra dağ evi gibi bir eve getirilmiştim. Aras arabadan inip yanıma geldi ve usulca kapımı açıp ellerimi tuttu. Yalvarır gözlerle sadece ona güvenmemi söyledi. Ufak bir tebessümle gözyaşlarımı silip arabadan inerken içimden ben kimseye asla güvenmem diyerek Aras'ın bakışlarına cevap vermiştim. Büyük bir dış kapısı vardı buranın, evin bahçe tarafı düzenli ve temizdi, çevre de ne bir ev ne de bir insan vardı. Dağ başı dedikleri bu olsa gerek diye söylenirken eve girdim.

Ev modern bir şekilde döşenmiş, duvarlarda sanat resimleri, tiyatroyla ilgili fotoğraflar vardı. Bana biraz öğrenci yurdunun misafir odasını andıran bir yapıya sahipti. Kırmızı spor koltuklar, beyaz bir orta sehpa, duvara monte edilmiş kocaman bir LCD televizyon... Arka taraftan yemek kokuları gelirken kendimi kırmızı koltuklardan birinin üzerine bıraktım. Sehpanın üzerinde ki kül tablasını kendi önüme çekerken Aras yanıma oturmuştu. Kısık bir ses tonuyla kulağıma doğru " Şimdi ağabeyi bekleyeceğiz, hepimizi buraya getiren odur" dedi.

"Hepimiz derken?" çığırmıştım. Tanrım kaç kişiydik biz burada, benim gibi kaç kurban daha vardı. Neden buradaydık?

"Bu evde seninle 9 kişi olduk, Hepimizi buraya ağabey dediğimiz adam ve karısı topladı."

"Ne için buradayız Aras, sen ne için buradasın, amacımız ne, bizden istenilen ne? " diye adeta tüm içimde tuttuklarımı sıralamıştım. Aras ise iki elimi avuçlarının içine alıp "Eğer yaşamak istiyorsan Güney, ki gerçekten yaşamaktan bahsediyorum, denilen her şeyi yap ve çok fazla soru sorma." dedi.

Tam ağzımı açacaktım ki 'ağabey' denilen adamın gelmesiyle önünde adeta tek sıra olmuştuk. Adam zayıf, uzun boyluydu. Beyaz uzamış sakalları onu oldukça yaşlı gösteriyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise, içerisinde beyaz üzerine gri, düz çizgili bir gömlek vardı. Tam arkasında ise gözlerim kapanmadan gördüğüm tüylü bela duruyordu. Onun karısı olmalıydı, inanılmaz tanıdık gelen bir siması vardı, ama hafızam bu kadının yüzünü bana hatırlatmamaya niyetli gibiydi.

Konuşmadan hepimiz arka tarafta ki büyük yuvarlak masaya geçtik, kahvaltı sofrası kusursuzdu. Kimsenin sesi çıkmadan herkes yemeğe başlamıştı. Elime çatalı alıp önümde duran bir dilim peyniri ağzıma attım. Ağabeyin sesiyle irkilmiştim: "Aramıza katılan yeni arkadaşımıza hoş geldin dediniz mi çocuklar? " dedi sert ve otoriter bir tonla. Herkes hep bir ağızdan hoş geldin diyerek kendini tanıtmaya başladı. ağabeyden sonra,

"Ben Açelya, buranın en eskilerindenim hoş geldin"

"Ben Serdar, iki hafta önce bu eve katıldım"

"Adım Mustafa, bende yeni sayılırım"

"Adım Berke, uzun zamandır buradayım"

"Bende Tanya, dün sabah geldim"

Bu kadar insanı tanımak beni şaşırtmıştı. Hepsi bu evde gayet mutlu gibi gözüküyordu. Yaşları daha büyük olan insanlar konuşmamıştı, onların öğretmen gibi bir şey olduklarını düşündüm, ya da Aras gibi.

İçlerinden bir tek Tanya, kafama takılmıştı. Esmer teni kocaman koyu renk gözleri vardı. Saçları çok uzun değildi ama simsiyah düz saçları vardı. Yemek boyunca ağzına doğru düzgün bir şey sürmemiş ve konuşmamıştı. Yemek süresince ağabey denilen adam tek kelime etmedi. Yemek bittiğinde sofrada sigaralar yakıldı. Ağabey uzun bir aradan sonra söze başladı:

Kaldırımdaki KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin