♾ 39. Bölüm "Kaniş Güvesi ve Tarsiyer"

4.6K 438 132
                                    

Gözlerim hiç olmadığı kadar duygusuz, dudaklarım hiç olmadığı kadar mıhlanmış şekilde karşımda duran adama bakıyordum.

Adam mı? Mahlukat o, mahlukat.

Baştan aşağı süzmeye başladım onu; ne söyleyeyim, giydiği siyah takım elbise sportif vücuduna tam oturmuştu. Firari olduğu yetmezmiş gibi özene bezene hazırlanmış buraya gelmişti.

Cık cık cık.

Hiç beğenmemiştim; çünkü hiçbir firari, bu kadar alçak ve yakışıklı olamazdı.

Asansörden bana doğru yürüdü. Annem arkadan sessizce, "Oğlum sen demedin mi Zafer mapusta diye? Nasıl burada, serbest mi kalmış?" dedi.

Başımı sağ omzuma yatırıp anneme baktım. "Kaçmış anne."

Dediğim şeyle gözleri irileşti, eliyle ağzını kapattı. Anneme hak veriyordum. Ben de Ilgaz'dan bu haberi direksiyondayken aldığımda şaşırmıştım. Hapisten kaçması yetmiyor bir de bana doğru yürüyordu. Cık cık cık. Yüzsüz herif, gerizekalı, beyinsel engelli, aptal, salak, sadakatsiz, mal...

İki elini cebine koyup tam karşımda iki adım uzağımda durdu. Nasıl kolunu sallaya sallaya hastaneye girebilmişti anlam veremiyordum. Yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle kolumdaki alçıya küçümseyici bir bakış attı.

Birazdan seni fena küçümseyeceğim, hiç merak etme.

"Seninle karşılaşmak ne hoş Hazar."

Iyyk! Ses tonunda bile insanı sinir eden bir alay vardı. Yüzümü buruşturmamak için büyük çaba sarfettim.

"Siz kimsiniz?"

Ne... Gerçekten numara mı yapacaksın Hazar? Püü.

"Beni kendinden daha iyi tanıdığına eminim."

Düşünüyormuş gibi yaptım, heyecanla yerimde kıpırdandım. Geniş geniş gülümseyerek konuştum.

"Üzgünüm, alçakları tanıyamama gibi bir huyum var maalesef, kusuruma bakma lütfen. Adın Zafer miydi neydi..."

Söylediğim yüzünü on zirilyon dokuz katrilyon milyar milyon kızarttı. Tabi canım, ne sandın? Şimdi artı bir fark atmış bulunuyordum ona.

"Ağzını topla!" Dişlerini birbirlerine sürttü, tıkırtıları kulaklarımı doldurdu. Daha çok büyüdü gülümsemem. Sağ elimi ağzıma götürdüm. Ağzım yerli yerindeydi.

"Ağzım burada ya, neyi toplayacağım?" Üzülmüş gibi yapıp dudaklarımı büzdüm.

"Neyse tarsiyerciğim, hastaneye gelmişken bir baktır istersen. Bu genç yaşında gözlerin baya bozulmuş çünkü," dedim.

"Seni..."

Kızgın boğa gibi görünüyordu. Aramızdaki mesafeyi kapatıyordu ki bir adım gerileyip elimle dur ihtarı verdim. Yüzüm ciddi bir hâl almaya, bense sinirlenmeye başladım.

"Sosyal mesafene dikkat etsene tarsiyer. Kuduz muduz bulaşır bana mazallah. Genç yaşımda ölmek istemiyorum senin aksine."

Arkadan kıkırtı duyunca, anneme dik dik baktım.

Bakışlarımdan ürkmüş olmalı ki kıpırdanıp genzini temizledi.

"Buraya seninle laubalilik yapmaya gelmedim."

Belli zaten tarsiyer.

"Seninle medeni medeni anlaşma yapmaya geldim."

"Bunu polisler tarafından aranan bir suçlu mu söylüyor?"

AldatılıyoruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin