♾ 14. Bölüm "Müzayede I. Kısım"

23.4K 1.3K 245
                                    

Boy aynasından son kez kendime baktım. İyiydim ya, iyi. Görünüş olarak iyi. Her şey dış görünüş olsa herkes çok mutluydu. Ama kimse kimsenin kendi içinde verdiği savaştan habersizdi. Bu yüzden bugün mutlu görünümlü Ilgaz'dım. Omuzlarım düşük değil çünkü dik, bakışları duygusuz değil çünkü kendi yansımama gülüyorum. Beni gören biri nasıl harika bir evliliğimden bahsedebilirdi. Ya da Zafer'in beni nasıl güzelleştirdiğini falan fiso...

İçimdeki savaş meydanından, stresten kulaklarımdaki uğultudan kimsenin haberi yoktu. Olamazdı da. Çünkü şu an çok güzel rol yapan, rolüne kendini kaptırmış, seyirciyi büyüleyen oyuncudan farkım yoktu.

Gerçek Ilgaz içinde savaş veriyor ama...

Üzerimde gül kurusu üzerinde küçük beyaz papatyaların olduğu, kollarımı hafif sarmalayan, belden aşağı bollaşıp yerleri süpüren bir elbise vardı. Başımda da düz krem rengi bir şal vardı. Ben bu elbiseyle nasıl yürüyeceğimi düşünürken, tabiri caizse Dingo'nun ahırına girer gibi açılan kapıyla olduğum yerde sıçradım.

Semo'ş...

"Yüce Dağ'ım! Bu... Sen misin? Yok ya, ben yanlış eve geldim galiba. Bizim Ilgaz bu kadar güzel değil ki..."

"Semo'ş..."

Ona seslendiğimi duymadığına emindim. Çünkü çekik gözlerini kocaman açmış, daha doğrusu pörtletmiş, bana doğru yavaş adımlarla yaklaşıyordu. Burada Sema avcı, ben de ağa takılmış av mı oluyordum şimdi?

Elimden tuttu, bir tur etrafımda döndürdü. Bu neydi şimdi? Dans mı ediyorduk?

Sema, dolmuş gözlerini gözlerime dikti. Sanki hüzünlenmiş gibiydi.

"YüceDağ'ım...sen çok güzel olmuşsun ya... Elbiseyi ben seçtim ya, o yüzden herhalde...-burnunu çekti- Iıı... Bence çok geç kalıyorsun. Hadi Zafer de salondaydı en son. Aşağı inelim."

"Ne acelesi var Sema? Daha... yirmi üç dakika var. Oturalım burada."

"Ya, Ilgaz...ben hiç iyi değilim." Ağlamaya başlamasıyla elim ayağım dolandı.

"Bir şey mi oldu? Bir yerin mi ağrıyor? Neren acıyor? Hı?"

"Ilgaz, bir yerim ağrımıyor. Şimdi biz süt kardeşiz ya... Senin canın yansa benimki de yanıyor gibi hissediyorum."

Böyle söylemesi içime taş oturttu. Boğazımdaki yumru büyüdü. Sema, benim hissettiklerimi tam anlamıyla yaşasaydı, daha neler olurdu,kim bilir...

Allah korusun...

Kollarımı onun boynuna dolmamla daha fazla ağladığını hıçkırıklarından anladım. Ben ağlamamalıydım. Hayır hayır... Ağlamamalıyım. Ben de ağlarsam bu enkazın altında kalırdık. Gözlerim sadece yaşlarla dolabilirdi. Yaşlar akmak için değil,gözlerimi doldurmak için olabilirdi. Fazlası olamaz. Ağlamayacağım.

Sadece gözlerim dolmalıydı. Sadece...

"Şşşh... Geçti Semo'şum. Bak ben ağlıyor muyum? Sen de ağlama. Biz bu günleri de atlatacağız inşAllah. Hem sen niye bu kadar ağlıyorsun ki? Tamam, hem eski komşum hem de süt kardeşimsin. Ama nasıl oluyor da annem gibi bu kadar ağlayabiliyorsun?"

Başını boynumdan çekti. Biraz uzaklaştı. Şu an gözlerinden hâla yaşlar akıyordu. Ama şimdi gülümsüyordu. Neydi bu?

"Yanlış anlama sakın. Ama bence annenin sütü bozulmuş. Baksana, hâla ağlıyorum. Neden ağladığımı unuttum. Sahi ya, ben niye ağlıyordum? Ha... yağğ... Ilgaaağğzz... Ben bu Zafer'i öldüreyim miiğğ? Bak ben dayanamıyorum. Sen niye ağlamiyorsuuuğnnn?"

AldatılıyoruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin