Ağlama! Aşk Eskimez...

829 8 1
                                    

Nihayet buraya geldiğimden beri en etkileyici uykuyla tanışabildim ve sabaha kadar deliksiz bir uyku uyuyabildim. Kemiklerimin dinlenmesinden mi bilinmez yaklaşık yarım saat boyunca, Yasemin'in konforlu ve tepesi duvaklarla süslenmiş yatağında, bir o yana bir bu yana kedi gibi dönüp şımarık bir kız çocuğu gibi bitmesini istemediğim bir gerinme performansıyla kendimi ödüllendirdim. Bu odanın enerjisinden mi yoksa yastığının içindeki bilmem hangi kuşun tüyünün hafifliğinden mi belirsiz, inanılmaz yenilendim.

Güzel bir uykuyu güzel bir kahvaltıyla taçlandırmak için doğruldum. Bugün yapacaklarım listesini oluşturmadan önce güzelleşip kendime çeki düzen vermeye kararlıydım. Saçlarımı kestirip başka bir havaya bürünmenin zamanı geldi de geçiyordu bile. Okuldaki kızlarla alay ettiğim bir dolu güzelleşme eğilimine inanılmaz bir merakla ilgi duymaya başladım. Şu kalın kaşlarımı yontmalıydım, üzerime başıma yeni birşeyler almalıydım ve en önemlisi Edin'i arayıp özür dilemeliydim. Belki akşam yemeğe çağırabilirdim, güncel konuların haricinde hiçbir konudan bahsetmeyerek sohbet etmeyi teklif edebilirdim. Hem kimdi bu çocuk? Eve geldiğimden beri sürekli olarak bana emanet edilen meselelerin doğrultusunda konuştuk gerisi koca bir boşluk. Ara sıra arkadaşlarından bahsediyordu o kadar. 

İşlerimi toparlar toparlamaz önce Edin'i sonra kitabın yazarını aramaya kararlıydım.

Kitabın yazarı Tarık Atıfoğlu...

Benimle görüşmeyi kabul ederse sorucağım milyonlarca soruya cevap vermek zorunda kalacaktı. Dolaylı yoldan benim hayatımın içindeydi bu adamın yazdıkları. Yasemin bunları eşelemem için bana bir dolu önerilerde bulunmuştu, kendine yazılan kitabı farkedebileceğimi de biliyordu elbette. Belki de yazarla görüştükten sonra kafamdaki karanlık noktalar aydınlacaktı, belki bu adam Yasemin'in hikayesini bilinçli bir şekilde yazmaya talip olmuştu. Buradaki en önemli husus görüşmeyi kabul etmesiydi ve ben bu randevuyu koparabilirsem Edin'e tek kelime etmeyeceğime dair kendi kendime söz verdim.

Sebebi gayet açıktı:

Yasemin'in söz konusu cinayetteki varlığıyla ilgili bir kişi daha arkasını dolduracak bilgi verecekse Edin'in bu durumdan haberdar olmasını istemiyordum. Söz konusu şahıs anneannemdi, şartlar farklı olsaydı onunla büyüyebilirdim belki de. Hem dışarıdan bakan biri ile benim Yasemin'e bakış açımdaki fark, ona beslemeye başladığım sevgiydi. En kötüsünü yapmış olsa bile mantıklı bir açıklaması olabilirdi fakat şu an kendini savunamayacağından ötürü hikayenin kötü karakteriydi. 

Nedense yüreğim, bu durumu sürekli reddediyordu. Benim inancıma göre kötü yoktu, kötülüğe zorlanan vardı.

Hem bu kadın değil miydi beni unutmayıp birkaç satır karalayan, kendince bende senin hayatında bir yere sahibim diyen.

Buraya geldiğimde böyle bir karşılaşmanın annem tarafından hazırlanabileceğini şiddetle umarken Yasemin'in bana geçmişimi öğretmeye çalışması kendimi ona daha da yakın hissetmeme neden oldu. Güneş bile giderken kendince, kendi düşüncelerinle beni bir noktaya yönlendirmeye çalıştı, doğruydu ya da yanlış. Hiç tanışmamış olsak bile iki satırı çok görmeden çekip gitti bu evden. 

Ya annem?

Beni buraya çağırdığında içimden geçen tek şey benimle iletişime geçmek için yaptığı, ne olursa olsun bu evde annem tarafından bana şu güne vurgu yapacak birşeyler bırakılacağı oldu. Sonuç ise Yasemin'in bırakmayı akıl ettiği şiir defteri ve gençken kesilmiş saçlarından başka hiçbir şeyin olmamasıydı. Burada beni beklemesini isterdim ya da bu evde onun varlığına ait herhangi bir şeyin varlığıyla karşılaşmak isterdi.

Malesef o nezaketi gösteremeyen yalnızca annem oldu.

Tüm bunları aydınlatacağımı dün geceden bu yana daha fazla hissetmeye başladım. Toparlanmaya olan inancımın artmasına neden olan yine Yasemin'in ta kendisiydi. O nedenle harekete geçme fikri Edin'in de söylemeye çalıştığı gibi en doğru seçenekti.

NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin