"Neyin var Nefes?"
Kısa bir soru nasıl oluyor da bu kadar duyguyu içinde taşıyordu? İçten ve endişeli, kırılgan ve sevecen, hem kulağıma fısıldanmış, hemde uzaklara haykırılmış.
Neyim Var?
Bu soruyu buraya geldiğim andan itibaren ilk defa kendime acımasızca sordum. Ellimde kocaman bir geleceğin anahtarını tuttuğumu düşündüğümde, hayal kırıklıklarının cam kırıklarına yatay geçiş yapacağını hissedememiştim elbette. Biraz önce yüzü fotoğraflardan çıkarılmış bir babanın, bir eşin ya da benim için bir aile büyüğünün eksikliği, kapağını açtığımda beni nerelere sürükleyeceğini bilmediğim bir emanetin hissetirdiği ürperti ile birleşti, üzerimden ezip geçti. O kadar acımasızlardı ki, Edin'in içeride beni beklediğini unutturacak kadar düşünme yeteneğime tesir edebilmişlerdi. Şimdi, gösterişiyle kendinden geçmiş bir kadının odasında, kafamdaki onlarca soru ve nefesini karşılık beklemeden ensemde sıcakca hissettiren tek dostum, Edin'le beraberdim.
Yanıma yaklaşıp eğildi, kollarımdan tuttu ve yüzümü gömmek istediğim yerden kaldırıp gözlerim içine endişeyle baktı.
"Ne oldu Nefes, içeride uyuyakalmışım, ev o kadar sessiz ki dalıp gittiğimi bile farketmedim. Sana ne oldu, niye ağlıyorsun?"
Soruları devam ettikçe ağlamanın bitmek bitmeyen bir krize dönüşeceğini hissesiyordum. Aceleyle ellerini tuttum, sıcakcık ve samimi ellerini. Eğer odaya gelip beni rahatlatmaya çalışmasaydı, dizlerimde ayaklanabilecek gücü bulduğum dakika kendimi koşarak evden dışarıya atardım, koşar dururdum kafamdakiler susana kadar.
"Edin, lütfen yardım et! Çok yıpratıcı oldu bu oda, lütfen çok daraldım, buradan çıkmama yardım et!" dedim umutsuzca.
Umutsuzluk! Hakkım var mıydı gerçekten buna? Karşımda yaşadığım gelgitin zerresini anlamayacak kadar mutlu ve keyifli bir insan vardı ki bu durum işleri daha da güçleştiriyordu. Hem bir yabancıydım onun için hem de muazzam niteliğine bir o kadar tezat karakterliydim. Sadece içinde taşıdığı merhamet duygusu, benim gerilimli geçmiş arayışımı desteklemeye yeter miydi?
Yetmezdi...
Salona geçtiğimizde, kendi kendime sessizce yineledim: Toparlan, hem de derhal toparlan!
Koltuğa oturduğumuzda merakını gözlerinden okuyabiliyordum, bir yandan gözyaşlarımı siliyor öbür yandan omzuma dokunarak destek vermeye çalıştığını gösteriyordu. Uzun süre ağzımdan çıkacak bir kaç cümleyi bekledi. Amacım, canını sıkmaktan şiddetle kaçınmak olduğundan sessizliği bile bile seçtim. Belki kurcalamak işine gelmez, belki de merhametinin sınırını doldurmuşumdur diye tek kelime etmedim.
"Nefes, ne oldu? Neden bu kadar üzüldün söylemeyecek misin? dedi sabrı tükenerek.
Aile fotoğraflarındaki kesme biçme işlerini anlattım, birden bire beklentilerimden uzak, farklı dünyalara damdan düşer gibi girmenin hassasiyetimi arttıdığı ifade ettim, heyecansız ve sanki anlık hislermiş gibi. Uzatmak istemiyordum, boğulup kaçması an meselesi diye düşünmekten fotoğraflara ve adıma bırakılan kutuya duyduğum merak azalmaya başladı.
"Yapma ama Nefes, ne var ki fotoğrafların kesik oluşunda? Belki ayrılmışlardır, belki anneannen ihanete uğradığından sinirlenip bir anlık kararla, hem hayatından hemde fotoğraflardan çıkarmıştır dedeni. Neden bu kadar etkilendin ki?"
Aslında Edin'in açıkladığı kadar basit nedenlerle açıklanabilirdi, yolları ayıran insanlar anılarını hatırlamak istemezdi herhalde fakat beni etkileyen şeyin tam olarak özünü onunla paylaşmam, bizim aramıza da uçurumlar sokabilirdi. Güneş, bana yazdıklarıyla beynimi o kadar bulandırdı ki, tesadüfen yaşanmış bir geçmişe temas etmiyordum, bunu gayet net bir şekilde hissedebiliyordum. "Derinlere Dalma ve Mutlu Mesut Yaşa!" Teyzemin sözleri uyarıydı aslında, belki de iyi niyetle yapılmış dostane şekilde kimbilir. Önümde iki seçenek vardı, ya kalıp bana öğretmek istedikleri bu oyunu oynamak, ya da geldiğim gibi belki de bir fazla ile bu evden çıkmak! Yanımda sadece Edin, arkamda küllenmiş geçmişin tamamını bırakarak, aynen Güneş gibi kapıyı çekip çıkmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
ParanormalKaçarken nasıl göründüğünü bilebilir, kafanda çizebilir misin? Nefes nefese kaçıyorum başımı soktuğum dört duvardan, geçmişinden ve belli ki özümden... Toprağa düşemez miydim bir tohum gibi bir başıma. Köklere ihtiyacımı soran, sorgulayan yoktu ama...