Anahtar

2.6K 17 10
                                    

Yılların eskitemeyip eritebildiği geniş merdivenlerde oturup yaşamaya çalışan insanları gözlemlemek, son zamanlarda yapmaktan en fazla haz duyduğum faaliyetlerden. Yaşıtlarım hallerinden memnun görünüyor; saçları, kaşları, mini eteklerinin arasındaki milimetrik boy farkları onları oyalıyor, hayata bağlıyordu. Tüm bunların hepsi benim için büyük balonun içine yerleştirilmiş küçük balon ilizyonu kadar basit ve saçma fakat onların bu hallerini izlerken yaşama tutunmam da çelişkinin ta kendisi... 

- Hey Nefes! Müdürün odasından bekleniyorsun... 

Dalgınlığın ortasında, tanımadığın bir sesin kabaca hitabı soğuk duş etkisinden farksız...

Arkama dönüp baktığımda okul binasının giriş kapısında diğer sınıflardan, kendim gibi yatılı okuyan, sarışın ve çilli kıza dikkatli gözlerle baktım:

- Nefes mi? Emin misin?

Kız, biraz önceki aceleciliğini yitirmiş, gözlerini devirerek:

- Başka Nefes var mı okulda?

Arkasındaki mini etek, kaçık çorap ordusu kıkırdadı. İçlerinden gelerek, derinlerinden hissederek kıkırdadılar. Bugüne kadar herhangi biriyle 1 dakikayı geçen bir dialoğa giremedim, saniyesinde iri dudaklarıma bakıp yine kıkırdadılar ya da iri gözlerime. Suskunluğum aptallığa, ağzımdan binde bir çıkacak olan tek bir cümle zevzekliğime gönderme yapılarak taçlandırıldı. Ben onları kıkırdatan bir sebep oldum okulda kaldığım 7 yıl boyunca. Tüm bunları düşünürken geniş merdivenleri nasıl çıktığımın farkına bile varmadım.

Müdürün kapısındaydım, kapıyı 2 kere tıklattım. "Gir" dedi tok sesiyle, diğerleri gibi benden haz etmeyen, üstü başı nadiren değişen ve sürekli kılık kıyafet hakkında kurallar koyup, benden başka kimsenin uymadığını farkedemeyen okul müdürü. Kapıyı açarken mini etek tayfasının kafamda dalga dalga oluşturduğu dalgınlıktan, beni buraya neden çağırdığını düşünmediğimi farkettim.

İçeri girdiğimde aslında buraya en son 3 yıl önce, liseye başlarken okul kartımı teslim almaya geldiğimi hatırladım. Hayatımda gördüğüm en zevksiz mobilyalarla döşenmiş bu oda küflü kağıt kokuyordu. Küflü kağıt kokusunun bir başkası tarafından nasıl anlaşıldığına dair hiçbir fikrim olmamasına karşı bu koku, beynimin bir yerlerine sinyal gönderiyor ve  her anımsayışımda ürkmeye başlıyordum.

Müdüre doğru yavaş yavaş yaklaştım:

-Buyrun Efendim, beni çağırtmışsınız... 

Müdür Bey koltuğuna iyice yerleşti ve yıllardır gıcırdayan dönme dolap koltuğu yine ritmini tutturmayı başardı.

- Evet Nefes, seni çağırdım. Biliyorsun bu sene son, artık hayatını avuçlarının içine alabilecek  yaştasın, reşitsin. Bu nedenle bugün elime ulaşan mektubu bizzat sana vermek istedim. Artık yasal olarak velayetin babandan çıktığına göre kararı sana bırakabilirim. Annenden ismine yazılmış bir mektup geldi, bilmiyorum bu seni ne kadar sevindirir?

Soru öyle bir yerden geldi ki üzerime tonlarca ağırlık bindi sanki. "Beni Ne Kadar Sevindirir?" 

Sanırım müdürün bu fikir taklavatını nerden topladığını, okuldan tam anlamıyla kurtulduğum gün soracağım. Ne kadar mı sevindirir? Deliler gibi sevindirir! Ulaşamadığım, dokunamadığım, yaşayamadığım annemden yıllar sonra gelen bir satır bile yönümü değiştirir...

- Teşekkür ederim  Müdür Bey, mektubu alıp çıkabilir miyim?

Suratıma içine saç düşmüş çorbaya bakar gibi bakıp mektubu uzattı:

NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin