Geceleri dışarıda olmak anlık fakat isabetli bir karardı, uykusuzluk sorunum kalmadı, yalnızlık sancılarım tamamen kayboldu. Şehrin geniş omuzlu, pos bıyıklı korkunç kalabalığına alışıverdim. Kimi zaman Beyoğlu'nun curcunasına bırakıverdim kendimi, kim zaman Üsküdar'da, bu koca şehri sessiz soluksuz bir başıma dinleyebildim. Edin uzun zamandır eve gelmiyordu, inatla ve kendime has, umursamaz bir tavırla aramıyordum. Uzun aralıklarda tepkisinin ne olduğunu anlamam önemliydi, kimbilir belki hayatında biri vardı ve zaman ayıramıyordu? Belki hayatında olduğunu düşündüğüm kişiye benden bahsetmişti ve aralarında soğuk rüzgarlar esmişti.
"Ne kadar önemsedin kendini Nefes" diye söyleniverip gülümsedim kendime.
Onu özledikçe olasılıkları çoğaltmaya başladım:
Onu sevdiğimi mi farketti ki? Karşılık vermeyeceğine göre uzaklaşması normal.
Araştırması nasıl gidiyor acaba? Belki de vazgeçmiştir. Vazgeçtiyse ilgisini tamamen başka yöne çevirmiştir.
Kız arkadaşı çok mu güzel acaba? Kesinlikle benden güzeldir!
Ya en kötüsü, geçmişi kazıdıkça altından bir facia çıktıysa?
Son olasılık çok yakın gelmeye başladı, eğer evdekilerle ilgili herhangi bir bilgiye ulaşmışsa, pislikten uzak durayım diye gelmiyor olabilirdi. En akla yatkın seçenek, korktuğumun başıma gelmiş olmasıydı bir bakıma. Keşke araştırmasını kabul etmeseydim demek için artık çok geçti, herhalde o gelmeyecek ve ben onun gelmeyişini kapı camda bekleyecektim.
Onu beklerken biraz oyun oynamak iyi bir fikirdi ve bende bu fikrin şımarık tavrıyla evde oyun oynayabileceğim en kusursuz alana doğru yöneldim. Yasemin'in odasının kapısını açtım, içeride gösteri dünyasına katkı da bulunacak sayısız materyel vardı nasılsa. Üzerime elbiselerinden en gösterisiz olanı seçtim, zarar vermemek için dikkatle giyindim. Elbisenin yakası oldukça zevkle işlenmişti, bej rengi üzerine bordo boncuklarla yakadan göğse kadar inen ince bir işleme üzerimdeki bu zarif elbiseyi bile göz alıcı kılabilmişti. Her ne kadar yaşıma uygun olmasa da ölçüsü hemen hemen bedenime uyum sağladı. Anladım ki güzelliğini sadece kozmetiklerle desteklemiyordu, formuna da bir o kadar özen göstermişti.
Aynalı şifonyerin önünde durdum, kozmetiklerine birbir göz attım ve bildiğim kadarıyla kendimi renklendirmeye başladım. Boyandıkça ışıklar biraz daha aydınlatıyordu odayı, yüzüm fevkalede bir anlam kazanmaya başladı. Dudaklarıma bordo ruju da sürdükten sonra aynadaki yüze, ne anlatmaya çalışıyor diye göz kırpmadan baktım:
Büyüdüm, artık bende burdayım...
İlginç bir biçimde anlam kazanıyordu oynadığım oyun, hız kesmeden devam etmeye karar verdim. Peruk çekmecesini açıp içerisinden açık kumral olanını çıkardım. Yerleştirmek için ters çevirdiğimde içerisine bir etiket iliştirilmiş olduğunu farkettim, üzerinde "Bahar" yazıyordu. Tesadüf olup olmadığına bakmak için diğer perukların içine baktım, herbirinde başka bir kadın ismi vardı: Suzan, Eda, Firdevs ve çoğunu ilk kez okuduğum diğer isimler...
Oyun, bu odanın ruhuydu anlaşılan. Yasemin kendini yirmiyi aşkın kadınla ödüllendirmişti, belki hayatlarına bürünerek belki de dış görünüşlerine yakın olmaya çalışarak. Güneş'in annesine duyduğu sitemkar tavır anlam kazanıyordu düşünce, O'nun gibi sade bir karakterin, içinden durmadan başka birini çıkartabilen bir annesi vardı. İnsanın annesini seçememesi ne kadar da ilginç birlikteliklere zorluyordu, atsan atılmaz satsan satılmaz cinsinde bir birliktelikti onların ki. Güneş, asla ve asla Yasemin'e mana veremezdi bu da bana anlatmaya çalıştıklarını üstüne basa basa vurguluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
ParanormaleKaçarken nasıl göründüğünü bilebilir, kafanda çizebilir misin? Nefes nefese kaçıyorum başımı soktuğum dört duvardan, geçmişinden ve belli ki özümden... Toprağa düşemez miydim bir tohum gibi bir başıma. Köklere ihtiyacımı soran, sorgulayan yoktu ama...