Denize ilk adımını atarken üşümekle üşümemek, yüzmekle ıslanmaktan çekinmek duygusunun ince çizgisiydeyim. Söyleneni yaptım, kabuğumu bir hışımla kırıp kendimden bir şeyler bulabileceğim umuduyla, bilmediğim, hayal dahi edemediğim bir evin içerisindeyim artık.
Önce gözlerim kapalı, evin kokusunu içime çektim, bu hareket benimle özdeşleşmişti; koklamak... Bu evin, başka evin, herhangi bir yerin, benim düşünceme göre herşeyin yaşanmış bir duyguyu anımsattığı bir kokusu vardı. Kokladım, bir kez daha derinlere çeke çeke kokladım, bu ev ılık kokuyordu. Ilık nasıl mı kokar? Dokunmakla dokunmamak, sevmekle sevmemek, istemekle istememek, varolmak yada birdenbire yok olmak. Hepsinin doldurduğu duygunun tümünü kapsıyordu bu koku. Aile kokuyor diyebilmeyi çok isterdim fakat o duygunun sıcaklığını bilmediğimden diyemedim.
İçeri girmek üzere ayakkabılarımı çıkardım, elimdeki çantayı hemen sağımdaki kenarları oymalı, ahşaptan portmantonun bölmesine bıraktım. Portmanto o kadar dekoratif ve o kadar yaşlıydı ki, bunu seçen, zevk sahibi biri diye düşündüm. Kenarlarındaki oymalar, büyük olasılıkla el işçiliğiyle tamamlanmıştı, yer yer eskitilmiş bölümleri, kapaklarındaki yasemin çiçeğini andıran süslemesiyle muhteşemdi. Eskiydi ama dikkatle inceleyince özel bir istekle yapılmış olduğu anlaşılıyordu, Yasemin çiçeği, kimbilir belki anneannem daha evin girişinden, konuklarına kocaman bir hoşgeldin demek için sipariş ettirmişti.
Kapıyı kapatmak için soluma döndüm, yavaşça kapıyı itekledim ve kapattım.
Dur dur o da ne? Tam kapının arkasına raptiye ile tutturulmuş bir zarf, üzerinde "Malesef Buradasın" yazılı, saman renkli bir zarf. Nasıl bir şey bu, birden üşüdüm şimdi. Kimeydi bu, neden malesef? Elime bir bombayı alıp almama konusunu düşünecek kadar hassaslaştım, açmalı mıyım? Kaçmalı mıyım? Belki de okula geri dönmek hususunda hala zamanım vardı. Bu hiçte beklediğim bir karşılama değildi ki.
Kahretsin, artık bu yola çıktım, hem ne diyordu annem, geçmişini bul, özünü tanı, yanımıza gel... Geldim madem bakalım neden "malesef buradayım".
Raptiyeyi çıkarıp katılaşmış zarfı elime aldım, arkası yapıştırılmamıştı, zaten içindeki sayfada kendini dışarı atmak istercesine kaydı parmaklarımın arasına. Yine derin bir nefes alıp, dayandım soğuk duvara, karşımda yasemin oymalı portmanto manzarasıyla içindekilere bırakıverdim kendimi, şöyle diyordu Güneş, annemin tek kardeşi, geçmişinin bağı, benimde misafirperverlikten bi:haber teyzem:
16 Ocak 2013
Biliyorum zarfın üzerindeki karşılama notumdam pek memnun olmadın. Kim olabilir ki? Aslında, yazdığım notun, az önceki fırtınalı terkediş kararımın öfkeli bir yansıması olduğunu belirtmeyi, seni sevgiyle karşılamak isterken bir melankoliye kapılıp yazıverdim demeyi isterdim fakat durum pekte öyle değil. Sanırım az sonra çekip çıkacağım bu kapıyı benden sonra açacak olan sensin Nefes, annen, sonunda cesaretini toplayıp seni buraya gelmen konusunda ikna edecektir diye düşünüyorum çünkü son görüşmemizde, gözlerindeki kararlılık beni bile belki tekrar birarada olma konusunda heyecanlandırdı. Anında vazgeçtim, o yüzden seni sevgi dolu bir teyze kucaklamasıyla karşılayamadım malesef.
Küçük bir itiraf; ben ne annem kadar şen, ne de senin annen kadar sıcak bir insanım. Sessizlik, yalın ve renksiz ne varsa hepsi ilgi alanımdadır, belki de renkli yaşam anlayışlarına, annem ve ablamın şaşaalı karakterlerine uyum sağlayamamın nedeni ufakta olsa bu durumdan kaynaklanıyordur. Olmuyor, nadirde olsa elma ağacından bir tane armut büyüyüveriyor anlamsızca. İşte böyle bir durum tam tamına aramızdaki uçurumun izahı diye düşünüyorum. Ben bugün bu evi kendi isteğim ve hayallerimin zoruyla terkediyorum fakat terketmeden önce annem ve annene verdiğim sözü tutmak için sana hitaben bunları belirtmem son görevim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
ParanormalKaçarken nasıl göründüğünü bilebilir, kafanda çizebilir misin? Nefes nefese kaçıyorum başımı soktuğum dört duvardan, geçmişinden ve belli ki özümden... Toprağa düşemez miydim bir tohum gibi bir başıma. Köklere ihtiyacımı soran, sorgulayan yoktu ama...