1. Bölüm

1.1K 62 4
                                    

Herkese merhaba❤️
Yeni hikayemin ilk bölümüne geçmeden önce söylemek istediğim birkaç şey var. Müzik Kutusu, Akşam Yıldızı kitabımın içindeki yan hikayede yer alacak olan iki karakterimin kısa öyküsü olacak. Uzunca yazdığım kitaplardan sonra geçmişi anlatacak kısa öyküler yazma fikri aklıma düşünce denemek istedim. Umarım sizler de yeni hikayeyi sever ve Akşam Yıldızı başladığında İnci ile Devrim'i keyifle okursunuz.

Keyifli okumalar❤️

Bölüm Şarkısı: Haluk Levent- Zor Aşk

DEVRİM

Kendimden uzağa gidebilmem için ne kadar daha yürümem gerekecekti?

Bu zor bir soruydu. Cevabını bulmayı şiddetle arzuladığım bir soru. Çünkü kendimden uzağa gitmek istiyordum. Ruhumdan, kalbimden, zihnimden çok uzağa... Beni ben yapan her ne varsa ardımda bırakıp sil baştan yaşamak istiyordum. Yeni baştan var olmak.

Ancak bu pek mümkün gözükmüyordu. Uzaklaşmak istediğiniz kişilerden veya olaylardan yalnızca fiziksel olarak uzak olmak hiçbir işe yaramıyordu. Kendimden ne kadar çok uzağa yürümek istersem yolun sonunda kendimi hep O'na daha yakın buluyordum.

O'na, İnci'ye...

Çünkü her zerrem onunla doluydu. Güneşli bir günde peşimden asla ayrılmayan gölge gibiydi İnci'ye duyduğum amansız aşk. Güneş batmadıkça ve akşam olmadıkça ondan saklanamıyordum. Ve o güneş asla batmıyordu. İçimdeki aşkı kalbimden söküp atmak, kalbimdeki İnci'ye ait olan ormanları yakmak istiyordum. Ancak yıllardır içimde suladığım aşk ağacının kökleri öyle derindi ki ne zaman aşkı kesip attığımı düşünsem çok geçmeden yapraklarının usul usul yeniden yeşerdiğini hissediyordum. İnci ise beni görmüyordu. Aşkımın varlığından bihaberdi. Nasıl haberdar olabilirdi ki? Etrafındaydım, en yakın arkadaşlarından birisi bendim ve ben ağzımı açıp bir kere bile onu sevdiğimi söylemeye cesaret edememiştim. Bu yüzden hikayemizin nasıl sona ereceğini hiç bilmiyordum.

Hikayemizin başladığı günse bugün gibi aklımdaydı.

Üniversitenin ilk günüydü. Sudan çıkmış balık gibi yana yakıla dersimin olduğu amfiyi arıyordum. Okulun içi öyle büyüktü ki kaybolmamak elde değildi. Hele ki benim gibi küçük bir yerde yaşamaya alışmış bir adam için İstanbul'a gelmiş olmak başlı başına büyük bir olayken bir yandan da devasa kampüsü olan üniversite büyük bir sorun demekti. Üstelik üst sınıfların bahsettiği kadarıyla şimdi yetişmem gereken dersin hocası ilk günden geç kalan öğrencilere okul bitene kadar kan kusturuyordu. Yani daha hızlı olmalıydım.

Koş, Devrim Koş!

Neyse ki koşar adımlarla üzerinde veterinerlik fakültesi yazan beyaz boyalı binayı derse beş dakikadan az kala bulmayı başarmıştım. Küçük bir sorunum daha vardı. İçeride o kadar çok kapı vardı ki doğru dersliği bulabilmem için bir mucize gerekiyordu.

Ve bir mucize oldu.

Önce "Hey sen!" diyen bir ses duydum ancak bana seslenildiğini düşünmediğimden arkama dönüp bakmadım. Sonra aynı ses bir kere daha seslendi. "Hey sana diyorum, uzun saçlı çocuk!" Arkamdaki kişi gerçekten bana sesleniyordu. Çünkü etrafta saçları uzun olan tek erkek bendim.

Bir anda arkamı döndüm ve hayatım boyunca gördüğüm en güzel kadınla karşılaştım. Kocaman okyanusun dibine dalıp bir istiridyenin içinde nadir görülen bir inciye rastlamış gibi hissediyordum. Ben gözlerimi kırpıştırıp şaşkın şaşkın karşımdaki güzelliğe bakarken o yeniden "Birinci sınıf olduğun belli, aradığın derslik şurası. Hadi gidelim!" dedi. "Veli Hoca'nın dersine geç kalmamamız lazım. Aval aval bakmayı kes ve koş!"

Müzik Kutusu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin