5. Bölüm

509 51 0
                                    

Bölüm Şarkısı: Sertap Erener- Hayat Beklemez

İNCİ

İnci Saydam kimdi?

Mehmet Saydam'ın pamuklara sarılarak büyütülmüş kızı. İki erkek çocuktan sonra çok istediği kız evlada kavuşan babam sayesinde dışarıdan hayatıma bakan birisi beni gerçekten de prenses zannedebilirdi. Bu yüzden ismim anıldığında akıllara gelen ilk tanımlama istisnasız böyleydi. Babamı çok seviyor olsam da zengin bir adamın şımarık ve biricik kızı olarak anılmaktan hoşlanmıyordum. Elbette bu durum benden başka kimsenin umurunda değildi. "Sen modern zaman prenseslerindensin İnci. Neden burun kıvırıyorsun ki? Senin yerinde olmak isteyen binlerce kadın var." der dururdu insanlar. Bunun için biraz dert yanmam yeterliydi.

Şımarık prenses İnci Saydam.

Oysa ben yalnızca İnci olmak istiyordum. Kendimi bulmak. Adım yüzünden üzerime atfedilen bütün tanımlamalardan uzak ne istediğimi keşfetmekti amacım. Ve bütün bu hayat yolculuğumda prenseslere özendiğim tek bir şey vardı. Aşk.

Tıpkı masallardaki prensesler gibi aşık olmak istiyordum. İlk görüşte yakışıklı bir prense vurulmak ve mutlu sona kavuşabilmek için savaşmak. Şimdiye kadar bu gayemin başıma pek çok sorun açtığını itiraf etmeliyim. Yine de yaşadığım hiçbir şey aşkı bulma arzuma ket vuramamıştı elbette. Ve şimdi yeni yaşımın kıyısında dururken hayatımın aşkını bulduğuma dair kuvvetli bir inancım vardı.

İlk görüşte aşka ziyadesiyle inanan bir kadınım. Herkesin dünyada bir ruh eşi olduğuna ve onunla karşılaştığında bunu hissedeceğine de neredeyse emindim. Hiç beklemediğiniz bir anda O'nu görür ve aşık olursunuz, sonra da dünya tamamen o insanın etrafında dönmeye başlar.

Hollywood'un romantik filmlerinin etkisini de belki es geçmemek gerekebilir.

En azından yakın arkadaşlarımdan Ada her zaman böyle söylerdi. "Hep o aptal ve gerçek hayata zerre uymayan filmler yüzünden bu haldesiniz." diyerek kocaman turkuaz gözlerini üzerime çevirir ve beni aksini savunmaktan alıkoyardı. Ada, tropik adalardaki denizlere benzeyen gözleriyle kime baksa, o kişiyi korkutarak kendi fikrini empoze edebilirdi. En azından Devrim'i ve beni sıkça korkuttuğu ve ikna ettiği aşikardı.

Ada, annemin en yakın arkadaşlarından Sema Teyze'nin kızıydı. Ailelerimizin yakın ilişkisi dolayısıyla ilkokuldan beri neredeyse her gün birlikteydik. Üniversitedeki bölüm tercihimiz de aynı olunca hiçbir zaman ayrılmayan iki kız kardeşe dönüşüvermiştik. Sonra da hayatımıza Devrim girmişti. Fakültede ilk karşılaştığım insandı ve birlikte oldukça korkulan bir hocanın dersine geç kalmak üzereyken tanışmıştık. Zavallı Devrim bir sürü kapı arasından doğru amfiyi bulmaya çalışırken ona yol göstermiş ve ikimizin geleceğini kurtarmıştım. Veli Hoca bu sayede bize takmamıştı ve sınırdan da olsa dersinden geçmeyi başarmıştık.

Devrim bunu kabul etmek istemez belki ama mezun olmasında çok emeğim vardır.

Gerçek İnci'nin hayatını, severek iyileştirdiği hayvan dostlarından, Ada ve Devrim'le geçirdiği eğlenceli günlerden ve babasının prensesi olduğu zamanlardan ibaret sayılabilirdi. Cenk'e rastlayana kadar... Bir akşam onunla karşılaşmış ve sonra ondan başka hiçbir şey düşünemez hale gelmiştim. Aşka dair bütün umutsuz hayallerim bir adamı görmeyi ve ona körkütük aşık olmayı içerse de bu benim doğama pek uygun değildi doğrusu. Bu yaşıma kadar kendini önceleyen bünyem neye uğradığını şaşırmıştı ve ben dengesiz bir kadın haline gelmiştim.

Cenk'e olan ilgimi elbette başlarda hiç kimse ciddiye almamıştı. "Hep böyle başlıyor biliyorsun İnci," demişti mesela Devrim. "O ilgi duyduğun adamların hayallerindeki beyaz atlı prense benzemediğini anladığın anda ondan vazgeçersin sen." Bende onun bu sözüne ışıltılı bir kahkaha ile cevap vermiştim, çünkü Cenk o zaman yalnızca dış görünüşünü beğendiğim bir adamdı. Henüz ona aşık değildim. Cenk'in beni fark etmeyişi ile birlikte hırslanışım onun peşinde koştuğum birkaç haftalık bir dönemi beraberinde getirmişti. Güzel bir kadındım. Kendi rengi koyu kahverengi olmasına rağmen ısrarla karamel rengine boyadığım, ensemde biten kısa kıvırcık saçlarım ve yeşil gözlerimle farklı ve iyi göründüğüme emindim ancak bu Cenk'in pek umurunda değil gibiydi. Başka pek çok yakışıklı erkeğin ilgisini çekmeye alışıktım. Hoşuma giden adamlarla birkaç kadeh içmenin ya da zararsız bir yemek randevusunun verdiği heyecanı sever ve onlarla öylesine flört ederdim. Israrlı çabalarıma rağmen Cenk'le akşam yemeği randevusuna çıkabilmek sandığımdan uzun sürmüştü.

Kadınlık gururumun zedelendiğine dair inancıma hak verirsiniz.

Buna çok da aldırmadan Cenk'in peşinde koşmaya devam ettim. Ona karşı hissettiğim şeylerin basit bir hoşlantının ötesinde olduğuna fazlasıyla emindim ve bilirsiniz... Hayat beklemezdi. Zamanı güzel bir biblo gibi vitrinde saklama şansımız yoktu. Bu yüzden duygularıma sahip çıktım ve Cenk nihayet benimle ilgilenmeye başladı. O andan itibaren her şey öyle hızlı gelişmeye başlamıştı ki bazen başımın döndüğü oluyordu.

Ada bu durumdan hiç hoşlanmıyordu. "Babanın arkadaşının oğlu olması neyi değiştirir ki İnci?" demişti Cenk'le çıktığımız yemekten sonra buluştuğumuz bir gün. "O adamı henüz doğru düzgün tanımıyorsun ve kendini bu kadar kaptırman ne kadar doğru? Tanımadığın bir adamın peşinde koşmaktansa etrafına daha dikkatli baksan aslında aradığını bulacaksın."

Ne demek istediğini anlamamıştım. "Ne demek istiyorsun?" diye sormuştum bu yüzden. "Etrafına daha dikkatli bak da ne demek?"

"Aç gözünü İnci artık!" Ada'nın sorum karşısında neden öfkelendiğini anlayamamıştım. "Aşk belki hemen yanı başındadır." Cenk de artık pek uzağımda sayılmazdı, o yüzden Ada'nın söylediklerini pek umursamamıştım. Hatta o günden sonra yaşanan bir gelişme gerçekten aklımı başımdan almıştı.

Ada ve Devrim'le birlikte sinemaya gitmeye karar vermiştik ancak Ada son dakika Bulut Abi'nin yanına gitmek zorunda kaldığından gelememişti. Biz de filmi Devrim'le izlemiştik. Yine kendimi tutamayıp ağlamıştım. Neyse ki Devrim'in yanında mutluluk kaynağım bir paket fındıklı çikolata hazır bulunduğundan hüzünlü halimden sıyrılmam uzun sürmemişti. Devrim böyleydi işte. Bazen onun beni kendimden bile iyi tanıdığını düşünürdüm. Mutlu olmam için elinden gelen her neyse hiç düşünmeden yapacak kadar muhteşem ve düşünceli bir dosttu. Devrim'in hayatına girmeyi başaracak kadın gerçekten çok şanslı birisi olacaktı ve biz henüz bu şanslı kadınla tanışamamıştık.

"Seni alan yaşadı dostum," demiştim samimiyetle. "Bu şanslı kadınla ne zaman tanışacağız acaba?"

"Çok yakında," diye mırıldanmıştı Devrim. "Zaten beklemeye tahammülüm kalmadı."

Ona ne demek istediğini soracaktım lakin çalan telefonum ve ekranda gördüğüm isim dikkatimi dağıttı. Telaşla Devrim'in yanından uzaklaşıp Cenk'le konuşmaya başladım.

"N'aber güzellik?" diye seslendi Cenk telefonun diğer ucundan. Bana iltifat edişi nabzımı hızlandırıyordu. Havadan sudan yaptığımız kısa bir muhabbetten sonra konu ne zaman görüşebileceğimize gelmişti. En kısa zamanda görüşebilirdik, benim için bir mahsuru yoktu. Görüşmenin yerini ve saatini kararlaştırdığımızda Cenk telefonu kapatmadan önce aklımı başımdan alan o cümleyi kurdu. "İnci," demişti alçak bir tonda. "Ben galiba sana aşık oluyorum." Sonra da cevap vermeme izin vermeden telefonu kapatmıştı. Bense heyecandan titriyordum.

Cenk bana aşık oluyordu.

Bu itiraftan sonra kendimi tamamen unutmuş ve gece boyu uyuyamamıştım. Cenk'in yanına gidip ona sarılmak isterken bulmuştum kendimi. Çünkü hayatın beklemeyeceğini biliyordum. Ben neden bekliyordum ki? Heyecanla Cenk'in ofisine gittiğimde onu bir kadınla fısıldaşıp cilveleşirken görene kadar beklememiştim de. Hızlı adımlarla ağlayarak oradan ayrıldım.

Sonra mı? Ne olacağını düşünemeyecek kadar mahvolmuştum!

Müzik Kutusu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin