Herkese selamlar❤️ Bu bölümle Müzik Kutusu'nun ilk yarısına gelmiş bulunuyoruz. Devrim ve İnci'nin bundan sonraki hikayesi Akşam Yıldızı'nda devam edecek, merak edenleri oraya bekliyorum. Akşam Yıldızı ile paralel olarak buraya da bölümler ekleyeceğim ancak düzen için herhangi bir söz veremiyorum.
Keyifli okumalar dilerim.
Bölüm Şarkısı: Melike Şahin- Nasır
İNCİ
İki yıl sonra...
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Elimdeki kırmızı küçük kartta zarif bir el yazısı ile yazılmış duran Nazım Hikmet'in bu şiirini artık ezbere okuyabiliyordum. Her kelimesi ağaca kazınmış yazılar misali aklımdaydı. Çünkü bu notu iki sene boyunca bir kere bile okumadan uyumamıştım.
Yeniden. Sonra yeniden. Her gece.
İki yıl önce bir akşam kapımın önünde karşılaştığım bir müzik kutusunun hemen yanı başında duruyordu notun içinde olduğu zarf. İçinde şiirden başka yazan hiçbir şey yoktu. Zarfın üzerinde Ender Rastlanan Bir İnci'ye yazıyordu. Başta bunun Cenk'in yaptığı bir sürpriz olduğunu düşünmüştüm. Çünkü nihayet kendi mutlu sonuma ulaşmak üzereydim. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum peri masalı tadında bir aşk yaşıyordum ve bu aşk şimdi masallara layık bir güzellikte bir düğünle taçlanacaktı. Cenk'i tanıyalı uzun bir süre olmadığını biliyordum ancak kendimi aşk illüzyonuna öyle bir kaptırmıştım ki ona kavuşmaktan ve düğünümden başka bir şey düşünemez olmuştum. İnci Saydam hayattan başka bir şey istememişti. Güzel bir aşk ve mutlu son.
Ve elbette hayatın bizi her zaman en çok istediğimiz şeyden sınayacağını da unutuvermiştim işte.
Müzik kutusu beyaz bir piyano şeklindeydi. Üzerinde kırmızı elbiseli bir balerin Vivaldi'nin Bahar'ı eşliğinde zarifçe süzülüyordu. Zarf ve kağıt kırmızıydı, balerinin elbisesi de öyle. Kırmızı benim en sevdiğim renkti de üstelik. Müzik kutusu da çocukluğumda babamın bana hediye ettiği ama taşınırken kaybettiğim müzik kutusunun aynısıydı. Buna benzer bir müzik kutusunu yakın bir zamanda yine gördüğümü hayal meyal anımsıyordum ancak gerçek bir karşılaşma mı yoksa rüya mıydı emin olamıyordum. Nerede rastlamış olabileceğim de muammaydı.
Kısacası müzik kutusu bana bir şey anlatmak istiyordu. Ama neydi? Anlayamamıştım. Ne anlatıldığı anlayabilmek için Cenk'e sorduğum soruların hepsinden eli boş dönmüştüm. Cenk, Nazım Hikmet'in böyle bir şiiri olduğunu bilmiyordu. Tahir ile Zühre'nin hikayesini bilmiyordu. Vivaldi'nin Bahar'ını da dinlememişti. Hatta en sevdiğim rengi pembe sanıyordu.
Ona en sevdiğim rengi sorduğumda "Tabii ki pembe hayatım," demişti o zamanlar beni neşelendiren gülüşüyle. "Kadınlar pembeye bayılırlar." Bu beni tanımadığını anlamam gereken ilk andı ancak görmezden gelmeyi tercih etmiştim.
Yine de bir umutla açık açık bana bir müzik kutusu hediye edip etmediğini de sormuştum. Cenk ise bunu mücevher istediğime yormuş ve bana pahalı bir çift pırlanta küpe hediye etmişti. Cenk beni hiç tanımıyordu. Gerçekten beni tanımış olsaydı pahalı hediyelerin umurumda olmadığını bilirdi. Aşk hikayelerini çok sevdiğimi bilirdi. Kırmızıyı ne kadar çok sevdiğimi ve her gün üzerimde muhakkak kırmızı renk bir şeylerin olduğunu. En sevdiğim filmin Not Defteri olduğunu ve hüzünlendiğimde fındıklı çikolatanın beni neşelendirdiğini de bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzik Kutusu (Tamamlandı)
RomanceBir insanı yıllarca uzaktan sevebilir misiniz? Hem de onu her gün görürken, en yakınındayken... Devrim sevmişti. Bir istiridyenin incisini sakladığı gibi yıllarca da saklamıştı sevdasını. Sonra bir gün geldiğinde fark etti, öyle büyümüştü ki aşk a...