Multimedia Ev...
-----
‘’Biliyor musun?’’ dedim kısılan sesimle. Beni duyup duymadığını anlamak için başımı kaldırıp, karanlıkta parlayan kahvelerine baktım.
Aradan yarım saat geçmişti ve sanki bana ceza veren o değilmiş gibi, benimle birlikte bu korkunç odada oturuyordu. Normalde ondan korkan ben, şuan onun varlığıyla güven bulmuş, başımı omuzuna, kollarımı boynuna koymuştum. Acaba kızar mı diye tereddüt etsem de, bacaklarımdaki yürüyen varlıklar ona daha çok sığınmama sebep oldu.
Beni buraya kapatan bir adama sığınıyordum. Bu halime gülmeli miydim yoksa ağlamalı mıydım bilmiyordum. Bildiğim tek şey şuan onun omzundayken, onun kollarının arasındayken güven bulduğumdu.
Derin bir nefes aldı. Konuşup konuşmamak arasında düşünüyor gibiydi. Gözlerinde bir şeyleri etraflıca tarttığı belli oluyordu. Konuşmaya karar vermiş olacak ki ‘’Neyi?’’ Diye cevap verdi. Şuan uzun zamandır yaptığımız en düzgün konuşmalardan birini yapacak gibi gözüküyorduk.
‘’Kollarında kendimi güvende hissediyorum.’’ Elini saçlarımın arasına geçirip başımı ona çevirdi. Dediğim şeyi gerçekten benim söylediğime inanmıyor gibi bir hali vardı.
‘’Bu yüzden benimsin diyorum.’’ Tamam, ona böyle konuşma hakkını ben vermiştim. Yine de gülümsedim.
‘’Benim kollarımdan başka yerde güvende olamazsın çocuk.’’ Sözünü tamamlamasıyla kaşlarım çatıldı. Bu korumacı tavrı iyi olabilirdi ama bir insanı kırmadan, canını yakmadan da onu koruyabilirdin. Birinin bunu ona söylemesi gerekiyordu.
‘’Bu ne demek oluyor?’’ soruyu sormamdaki kasıt cümlesini biraz daha açmasını sağlamaktı. Belki de ilk defa bu kadar sakin ve zararsız bir şekilde karşımda duruyordu.
‘’İnsanlar kötü ve sana zarar verirler demek oluyor.’’ Kaşlarım duyduklarını sindiremedikleri için havaya kalktılar. Bedenimdeki onca izi dışarıdaki insanlar yapmamışlardı ya…
‘’Sen bana zarar vermiyor musun?’’ belki de onu sinirlendirecek bir cümleyi dile getirmiştim, ama yine de başka söyleyecek bir şey bulamamıştım. Kendisi de bana zarar veriyordu. Bir başkasından gelebilecek zararı da kaldırabilirdi bedenim…
‘’Ben sana daha en büyük zararı vermedim.’’ Diyerek imalı bakışlar yolladı kahve gözleri. Ne demek istediğini anlamamıştım ve bunu bakışlarımla açıkça belli etmiş, sözünün devamını getirmesini istemiştim.
‘’Seni, senden aldım mı?’’ sözünü tamamladığında bir an duraksadım. Hala ne dediğini anlamamıştım.
‘’Ruhumu benden aldın…’’ derken gözümden akan bir damla yaşa engel olamamıştım. Beş sene önce ağlamayı bırakmışken, bu aralar neden bu kadar çok ağladığımı hiç anlayamamıştım.
‘’Çocukluğumu benden aldın…’’ ağzımdan kaçan hıçkırıkla omuzlarımı düşürdüm ve onun karşısında üzerime geçirdiğim kalın zırhımı bir an için çıkardım.
‘’Ailemi…’’ Saçlarımdaki ellerinden birini dudaklarıma yerleştirdi. Bu hareketi beni huzursuz etse de kıpırdamadım. Gözyaşlarımı içime akıtıp bakışlarımı karanlığa çevirdim. Ne yapmak istediğini merak ediyordum.
İşaret parmağını dudaklarımdan başlayıp yavaşça aşağı doğru hareket ettirirken sesli bir şekilde iç çekti. ‘’Sana…’’ gözleri gözlerimi buldu ve alnını alnıma dayadı. ‘’…dokundum mu?’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Dansı
Mystery / Thriller"Biz seninle ölümün kıyısında tanıştık." dedim mavi gözlü katilime bakarak. "İşime karışmasaydın..." hafifce beni kendi etrafımda dönderdi. Sol kolunu belime yerleştirdikten sonra geriye doğru eğildim. Bir kar tanesi gökyüzünden dudaklarıma konduğu...