Çocukları bırakmış olmanın acısını, bir yangın varmış gibi içimde hissediyordum. Üzerine ne kadar su dökülürse dökülsün sönmeyecek bir yangındı bu. Dışarıda şiddetle yağan yağmur 'Ben bile söndüremem, senin içindeki yangını' der gibi yağıyordu sanki. 'Çocuklar şimdi ne yapıyordur acaba?' diye düşünmeden edemiyordum. Arabaya binerken bana yalvaran gözlerle bakmıştı hepsi. Korkuyorlardı Murat'ın azabından. Bende korkuyordum. Ama Bora'nın ondan daha sadist olduğunu da biliyordum.
Bakışlarımı Bora'ya çevirip düşüncelerime son verdim. Gözlerini bir saniye bile yoldan ayırmıyordu. Ayırmaması da gerekiyordu zaten, çünkü arabanın sil-geçleri bile işe yaramaz hale gelmişlerdi. Derin bir nefes alıp ayakkabılarımı çıkardım ve bacaklarımı kendime çektim. Tekrardan yağmuru izlemek için döndüğümde tarla gibi bir yerden geçiyorduk.
''Daha gelmedik mi?'' dedim bakışlarımı yoldan çekmeden. Sabah erkenden çocuklarla vedalaşıp depodan çıkmıştım ve yaklaşık 3 saattir yoldaydık.
Büyük bir dikkatle sürdüğü arabasını bir anda kenara çekip, bakışlarını bana çevirdi.
''Annenin karnında 7 ay mı durdun sen? Yola çıktığımızdan beri bir susmadın!'' dedi sinirle.
Söylediği şey üzerine büyük bir kahkaha attım. ''Bilmiyorum, ona sormak lazım.'' Diyerek bakışlarımı anneme çevirdim. O ise aval aval bana bakıyordu.
''Söylesene anne.'' Dedim gülerek. ''Kaç ay durdum karnında?''
''Şey...''
''Yoksa çok değerli kızını ne zaman doğurduğunu hatırlamıyor musun?''
''8 ay durdun.'' Dedi yutkunarak.
Kahkaha attım. ''Erken doğduğum için mi beni Murat'a verdiniz?''
İkisinin de bakışları bana kilitlendi. Evet, inanıyordum annem denen kadına, ama öyle hemen dediklerini kabul edip susacak değildim. Başını dediğim lafı onaylamaz bir şekilde salladı ve bakışlarını üzerimden çekip, dışarıda yağan yağmura odaklandı. Bora ise sadece bakmakla yetinip arabayı tekrar çalıştırmıştı. Tekrar cama dönüp kollarımı önümde birleştirdim. Arabada uyumayı çok severken ne zaman Bora'yla arabaya binsem, gözüme bir gram uyku girmiyordu. Sanırım bu ona güvensizliğimden kaynaklanan bir şeydi. Ya da uyumak yerine onu seyretmemden kaynaklanıyordu...
Daha fazla sessizliğe dayanamayıp radyoya uzandım. Elimi ani bir refleksle tutan Bora gözlerini yoldan ayırıp bana çevirdi.
''Arabamın herhangi bir yeriyle uğraşılmasını sevmem.'' Dedi sinirle.
''Ama ben de arabaları kurcalamayı severim.'' Murat beni bir yere götüreceği zaman yol boyunca arabasının her yerini kurcalar, onu sinirlendirirdim. Bu bana ayrı bir haz verirdi.
''Kurcalamayacaksın.''
''Kurcalayacağım.''
''Ellerini arkana doğru kelepçelememi istiyorsan kurcala.''
Telaşla bileklerimi tuttum. Bir daha kelepçelenmek istemiyordum. Bu... Çok sinir bozucuydu. Çenemi kapalı tutmaya karar verip yutkundum. Dikkatini de dağıtmamam lazımdı. Murat ile birlikte yaptığım kaza yeterince sarsmıştı bedenimi zaten. Korkum onu tatmin etmiş olacak ki dudağının sağ tarafı yukarı kıvrıldı ve önüne döndü. Ondan korkuyor muydum?
Evet. Hem de fazlasıyla!
Ama bir güven duygusu aşılıyordu ruhuma bakışları. Gözlerinde kimsede görmediğim bir şey vardı, bir ışıltı... İlk karşılaştığımızda ısınmam için bana ceketini vermiş olmasıydı belki de bu güvenimin sebebi. Fakat yine de olmuyordu işte. Gördüğüm cesetler gözümün önüne geldiğinde kolumdaki çiziklerde sızlayarak yerlerini belli ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Dansı
Mystery / Thriller"Biz seninle ölümün kıyısında tanıştık." dedim mavi gözlü katilime bakarak. "İşime karışmasaydın..." hafifce beni kendi etrafımda dönderdi. Sol kolunu belime yerleştirdikten sonra geriye doğru eğildim. Bir kar tanesi gökyüzünden dudaklarıma konduğu...